ÇİĞDEM TOKER: WASHİNGTON-ANKARA HATTINDA PYD GERİLİMİ YÜKSELİYOR (21. 10. 2015)

188

Suriye konusunda kâğıt üzerinde müttefik görünen Türkiye ile ABD arasında, YPG ekseninde başlayan uyuşmazlık derinleşiyor. Üst düzey bir yetkilinin -aralarında yer aldığım- bir grup gazeteciye yaptığı bilgilendirme, Washington-Ankara hattındaki kırılma noktalarının arttığını işaret ediyor.
PYD’ye silah değil mühimmat: ABD, Kobani’den sonra geçen hafta da bölgeye silah yardımı yaptı. Bu destekten rahatsızlığını büyükelçiyi çağırarak ileten Türkiye’ye, “PYD’ye değil Araplara silah
verdik” yanıtı gelmişti. Ancak ABD’nin Türkiye’ye “masada” bambaşka bir izahat sunduğu ortaya çıktı. Üst düzey yetkili”Silah değil mühimmat
verdik dediler”
ifadesini kullandı. PYD lideri
Salih
Müslim‘in “Silahları biz aldık” diyerek doğru söylediğini ekledi. Silahların Türkiye’ye karşı kullanılması durumunda PYD’nin açık hedefe dönüşeceğini vurguladı.
“PYD’ye paralı askerlik”:
ABD’nin PYD’ye desteği, “paralı askerlik yaptırma” olarak tanımlanıyor. PYD’nin, Kobani’de IŞİD’le savaşmasının ardından ABD’nin PYD’yi “kullandığı” ifade ediliyor. Yetkili, “Oysa DEAŞ’a en çok
zarar veren, en ciddi çatışmaiçindeki örgüt Nusra’dır. O zaman
neden Nusra’ya yardım
etmiyorsunuz” dendiğinde Nusra’nın terör örgütü olduğu yanıtının alındığını belirtiyor.
“YPG Kandil’den emir alıyor”:
YPG’nin PYD kontrolünde olmadığını, doğrudan Kandil’den emir aldığını söyleyen yetkili, bu tespiti “Telsiz
konuşmalarını dinliyoruz” bilgisine dayandırırken, “Salih
Müslim haklı olabilir. Ama silahlı
unsurlar bakımından gerçekleri
değiştirmiyor” dedi.
ABD bizi durdurdu:
Türkiye’nin IŞİD’e yönelik hava operasyonunda neyi-nereyi vurduğu tartışması sürerken, ABD’nin “Türkiye vurmadı” dediği noktaya şu açıklama getirildi:
“DEAŞ noktasını
F16 ile biz vurduk. ABD
İHA’sı ise kaçmaya çalışanciplerden birini vurdu. “
Türkiye’nin başından bu yana IŞİD’e karşı olduğunu savunan yetkili, Suruç katliamının ardından da “vurmaya
başladıklarını” söyleyerek
“DEAŞ’ı vurmuyorlar dezenformasyonu
üretiliyor. Tamamen
yalan” deyip şu bilgiyi aktardı:
“Biz, bu iş Suruç’ta başladığında
DEAŞ’a vurmaya başladık.
Bizi tutan ABD oldu. ABD ile koordinasyon yapılmadan
bu işe girmeyin dendi.
Hava harekât emiri denenbir şey var. Sizi ona dahil edeceğiz
dediler. DEAŞ noktasını
F16 ile biz vurduk. Kaçmaya
çalışan ciplerden birini de
ABD İHA’sı vurdu. İHA’yla vurulan
bizimki değildi.
Eğit-donat baştan yanlıştı:
ABD’nin IŞİD’le mücadele amacıyla kurmak istediği “ılımlı muhalif ordu”yu anlatan “eğit-donat” projesi için
Obama,
“İstediğimiz gibi çalışmadı” itirafında bulunmuştu. Türkiye’nin aktif destek verdiği bu proje konusunda, yetkili de
“Baştan ölü doğmuş projeydi” diyerek “ABD’nin hatasını” şöyle aktarıyor:

“Hem rejim, hem DAEŞ’le
mücadele eden insanlara
kâğıt imzalatmaya kalktılar. Kimse katılmak istemedi.
çünkü 2. 2 milyon Suriyelinin
sadece 80 bini DAEŞ’tenkaçmıştı. Geri kalanlar rejimden
kaçtı. “
IŞİD’i yok etmek
Türkiye-ABD arasındaki PYD üzerinden uyuşmazlığı derinleştiren tabloyu aktaran yetkili, birincil hedefin IŞİD’i sınırdan yok etmek olduğunu belirtirken, diğer iki hedefi; PYD’nin Türkiye’ye tehdit oluşturmasını engellemek ve öSO’ya desteği sürdürmek olarak kaydediyor.
Ankara hastanelerinde 10 Ekim katliamından yaralı kurtulanların yaşam mücadelesi sürerken, IŞİD’le başından bu yana mücade edildiği tezinin, yukarıda özetlediğim bilgilendirme ortamında da yinelendiğini belirtmeliyim. Dahası, “DAEŞ’in tehdit olup olmadığını
konuşmanın bile yanlış” olduğu söyleniyor.
Ne var ki, IŞİD’le bağlantısı belgelenen Ankara katliamı; öncesindeki “zafiyet”, yaşattığı vahşet ve bıraktığı acıyla, bu tezin inandırıcılığını ortadan kaldırıyor.
Nitekim “IŞİD’le başından bu yana
mücadele edildiyse, bu
katliam nasıl açıklanır?
Neden
IŞİD’in Türkiye için oluşturduğu
tehdit zamanında gündeme
taşınmadı?”
“Eğer zamanında
duyarlık gösterilse bu
vahşet yaşanır mıydı” sorularımıza getirilen açıklama ise gayet “serinkanlı”:
“çok büyük bir tehdit olduğu
için reklamını yapmak istemedik.
Ellerinde 49 kişi rehindi.
Dillendirmek yanlış olurdu. “
çözüm sürecinin bitişi
Katıldığımız bilgilendirmenin kritik önemdeki diğer notu,
“Suriye’deki PYD varlığınınçözüm Süreci’nde yarattığı
etki”ye dair.
Suriye’deki gelişmelerin PKK’yi “silah bırakmaya gerek
yok” eşiğine getirdiği görüşünü aktaran yetkili, bu görüşü Kobani savaşının adını anmaksızın şöyle açtı:
“Bir tarafta bizi dünya gözünde
meşru kılan görüşmeler
var. Bir tarafta kafa kesenvahşi cihatçılar. Ellerinde silahla
savaşan genç kadınlar,
bizi hayal edemeyeceğimizmeşruiyet mertebesine yükseltiyor.
‘Biz bundan faydalanalım’
diyorlar. Bu, içeriyi deetkiledi. Silah ve savaş mantığına
dönünce kalkıp çözüm
süreci, demokratik siyaset gibi
herkesi kendimize güldürecek
lafların anlamı kalmadı
maalesef. “
Süleymaniye’de siyasi aktörlerin “Türkiye demokratik
siyasete neden şans tanımadı” sorularıyla karşılaştığını, yanıt olarak “Silah ve demokratik
siyaset birlikte olabilir
mi? PYD, HDP, PKK aralarına
makas açabilse, Kürt kimliğini
siyaset için dile getirselerdiçözüm Süreci devam ederdi” dediğini aktaran yetkili, bu konudaki yorumunu şöyle tamamlıyor:
“çatışmaya karar verenler,
çatışmayla sonuç elde edemeyeceklerini
anlayınca umarım
aklıselime dönerler, ama
bunun için bölgedeki tozların
yatışması gerekiyor. “
Bu kaotik tabloyu biraz olsun sadeleştirebilecek kişisel yorumum ise şu:
Faili malum Ankara katliamı ertesinde ve her bakımdan yaşamsal bir seçimin arifesinde, devlet aygıtı ile onu kullanan iktidar; HDP’yi PKK’yle, PKK’yi ise IŞİD’le aynı terazide tartarak çıkış yolu arıyor. Bu “yöntem”in on gün sonraki seçimlere nasıl yansıyacağını ise birlikte göreceğiz.
21. 10. 2015 – CUMHURİYET