CELALETTİN CAN: BİR DEVLET ETME BİÇİMİ OLARAK: SURUÇ VE ANKARA KATLİAMLARI (18. 10. 2015)

189

6 – 8 Ekim olayları sonrası
hızlı bir danışma toplantılarına girişen hükümet, bunlardan herhalde en uzun sürenini 19 Ekim 2014 tarihinde
Akil İnsanlar Heyeti ile yaptı. Toplantı 10,5 saat sürdü. Toplantının ciddi olarak tıkanan Kürt sorunu ile ilgili yapıldığı kanısıyla oradaydık. Toplantı uzadıkça Kürt sorunu diye bir gündemin olmadığını farkettik. Nitekim toplantı bitiminde başbakan Davutoğlu, “Akil Heyeti’nin Kürt meselesi, demokrasi meselesi ile ilgili burada ortaya çıkan görüşleri ve önerileri değerlidir, ancak bunların hiçbirini uygulayacak durumda değiliz, çünkü Kamu Düzeni sorunu vardır. Burada devlet düzeni demiyorum, onun yerine Kamu düzeni kavramını kullanacağım… Kamu Düzeni sağlanana kadar ve PKK’nin buna uyacağına emin olana kadar bütün bu öneri ve görüşleri erteleyeceğiz, uygulamayacağız” mealinde açıklamalarıyla, Kürt sorunu ve demokratikleşme bağlamında çözüm sürecini noktalamış oldu.
Danışma toplantılarından sonra hükümet, “Kamu düzeni” kavramını 30 Ekim MGK toplantısına götürdü. MGK toplantısında, ‘Kürt sorunu ve bütün demokratikleşme hamlelerinin ertelenmesi, öncelik olarak Kamu Düzeni’nin eksiksiz sağlanması’
kararı alındı. Bunun biçimi ‘İç Güvenlik Yasası’ olacaktı. ‘Savaş istenmeyen bir şeydi, ancak PKK ve sokak üzerinde Kamu Düzeni sağlamak için savaş gerekiyorsa, savaşılacaktı. ‘ Ancak
‘yanlış bir algı yaratacağından, seçimden önce savaştan imtina edilecekti. ‘…
İç Güvenlik Yasa tasarısı, muhalefetin şiddetli itirazlarına rağmen yasalaştı. Yasa tasarısı tartışmaları toplumsal gerginliğin önünü açmış, ‘bay Başkan’ buna uygun söylemle seçim sürecini geliştirmeye başlamıştı ki, siyasal sonuçları itibarıyla sayın öcalan’ın “Demokrasi Paketi” sertleşen sürecin önünü alma girişimi olarak kalacaktı. Başlangıçta “Paket”e sahip çıkarak kendine yararlı hale getirmeyi tasarlayan ‘Bay Başkan’, anket sonuçlarını görünce bu tavrından caydı. Süreç HDP lehine gelişiyordu: ‘Ne Kürt sorunu ya!’, ‘ne istediler de vermedik’ şeklinde bilinir söylemiyle “masayı devirince, Ağrı, Bingöl, Mersin, Adana, Erzurum ve Diyarbakır provokasyonları dahil, HDP’ye 200’ün üzerinde tek taraflı saldırı yapılacaktı. Bu, hükümetin savaş provokasyonu içinde olması demekti, roller tersine dönmüştü PKK ‘itidal ve sandık’ tavsiyesinde bulunacaktı.
***
Seçimler AKP cenahında, özellikle bay başkan’da “şok” etkisi yarattı. Bekledi, tasarladı… Baykal’a meclis başkanlığı vaat ederek CHP’yi kitledi. Kimi MHP’lilerle ve ayrıca MHP ile paralel ilişkiler geliştirdi. MHP’nin en korktuğu şey, AKP ñ HDP koalisyonuydu ve HDP seçimlerden önce ‘AKP ile koalisyon kurmayacağız’ demekle, devre dışı kalmıştı. CHP – HDP koalisyonu da hükümet kurmak için yeterli olmadığından, ‘aşırı’ milliyetçi ve ‘yok sayıcı’ bir söylemle HDP’ye yönelecekti. AKP, CHP ile sözde koalisyon arayışlarıyla ‘bay Başkan’a siyaset gündemini tamamen eline alması için ihtiyacı olan zamanı kazandıracaktı…
Ve 20 Temmuz’da Temmuz Suruç Katliamı “işaret fişeği” olacaktı. 22 Temmuz’da Suruç Katliamı’nın intikamı için Ceylanpınar’da iki polis öldürülmesi, 23 Temmuz akşamı IŞİD’in sınırda 1 astsubayı öldürmesi, 4 askeri yaralaması, aynı gün Diyarbakır’da iki trafik polisinin öldürülmesi, 24 Temmuz sabahında İstanbul’da DHKP-C’li Günay özarslan adlı bir devrimcinin yargısız infazla öldürülmesi tuhaftı. Birbiriyle ilgisi olmayan yapıların birbirini tamamlayan eylemlerinin kısa bir zaman diliminde peşpeşe gerçekleşmesi, çelişkiler ve yanıtlanmayan sorular, Davutoğlu’nun, 24 Temmuz’da IŞİD’e, DHKP-C’ye, KCK’ye karşı “büyük anti terörizm operasyonu” ilanı ve 24 Temmuz sabaha doğru Kandil’in yoğun olarak bombalanmasıyla birleşince anlaşılır hale geliyordu.
İşte seçim öncesinde bırakılan noktadan doğru, seçimlerden sonra, ‘savaş provokasyonu’ böyle başlatıldı.
Kürtlerin “özgürlüğü’ düşüncesinin toplum içinde bu kadar güçlenmesi, daha vahimi Kürt özgürlüğü düşüncesinin, Türkiye solu ile birleşme sürecine girmesi, Türkiye halklarının da özgürleşme sürecine girmeleri demekti ki bu asla hazmedilemezdi. Bu açıdan Suruç’da,
Ankara’da olan biten AKP’den de öte bir devlet etme biçimi.
Doğu’nun kanunudur: Devlete biat esastır. Bir Doğu dini olan İslam’da bu mutlak olarak böyledir. İslami erke karşı ayağa kalkan biçilir. Biçmişler. Bitmiş mi biçince? Bitmemiş, bitmeyecek de… Hele özgürlük zamanlarında…
18. 10. 205 – öZGüR GüNDEM