YUSUF GÜRSUCU: HOPA! (01. 09. 2015)

191

Bugün Türkiye’de iktidarda olan yapının iktidardan düşmesine karşın iktidarda kalabilmek üzere oynadığı oyunları, yalanları iftiralarını ve halklara, doğaya reva gördükleri katliamları hergün izliyoruz. İktidarda kalmalarını şimdilik olanaklı kılan şey hem sermayenin hem de emperyalistlerin çıkarlarıyla kendi çıkarlarının çakışıyor olmasıdır. Elbette her şeye muktedir olamayacakları gibi bu iktidarlarını halkların onlara duyduğu ve gittikçe biriken öfkelerine rağmen sürdüremeyeceklerini de biliyoruz.
Halkları etkilemek üzere söyledikleri yalanları ve kullandıkları dili anlamalıyız. örneğin bu anlayışın yaydığı en temel argüman şudur: “İlim; aydınlık kokan, din kokan bir kelimedir; hakikat soluyan ve kişiyi Sırat-ı Müstakîm’e götüren bir ışık kaynağı, bir gerçekler manzumesidir. Bilim denilen şey ise kendisine biçilen elbise, yüklenen fonksiyon ve kazandırılan manâ ile karanlıklar, kaos ve Karadenizliler manzumesidir. “
AKP hükümetinin ideolojik temeli tam da bu anlayışa tekabül ediyor. Bu bakış açısına sahip anlayışın “bilimsel” gerçekleri görmesi ya da bu bağlamda yapılan eleştirileri anlaması imkansız ancak bu imkansızlık sadece etkiledikleri kitleler üzerinde yarattıkları algılardan ibarettir. Yoksa kendilerinin gerçekleri bilmelerine karşın çıkarları gereği bu gerçeklerin görünmemesini sağlamak üzere bu ve benzer argümanları kullanmaktadırlar.
Karadeniz’de neler oluyor!
Hopa’daki felaket karşısında bu anlayış yaşananları “kader” olarak nitelemektedir. Yani alın yazısı! ölenlerin kaderinde böyle ölmek varmış deyip geçmek! Yaşamı yok eden politikaları örtmek üzere ifade ettikleri bu anlayış kendileri için çok uygun yaklaşımdır. Soma’da katledilen işçiler için “fıtratlarında var” diyenlerin Hopa’da yaşananlara dair söyleyecekleri tek şey elbette fıtrat vurgusu olacaktır.
Oysa bilimsel gerçekler, yaşanan felaketin ardındaki nedenin doğal yaşamın metalaştırılması olduğunu bizlere göstermektedir. Sermayenin ve onların iktidarlarının halklar ve emek üzerinde sürdürdüğü vahşi sömürü ve baskı politikaları doğa üzerinde de aynen devam etmektedir. Su işleri bakanı bir açıklama yapmış ve Hopa’da HES inşa edilmediğini söylemiş (Oysa edilemediğini söylemeliydi!). Bakanın yapılan eleştirilere verdiği yanıt budur, yani ona göre yaşanan felaket sadece kaderin bir oyunu.
Artvin ilinde Muratlı, Borçka ve Deriner barajları bulunmaktadır. Yusufeli barajı ile birlikte tüm barajları bir araya getirdiğinizde devasa büyüklükte bir iç deniz yaratabilirsiniz. Bu barajların iklimsel etkilerinin ne olduğu ise devletçe yapılan planlamalar içinde nedense yer almaz. Hatta bu barajlar için “ulvi” çıkarlar söz konusu olduğundan çED dahi yapılmaz ya da kağıt üzerinde 3-5 günde hazırlanan kopyala yapıştır çED raporları alelacele kabul edilir.
İklim değişiklikleri!
Daha önceki yazılarımızda da vurgusunu yaptığımız bir tespiti tekrarlamakta yarar var. NASA 2090 yılı projeksiyonunda temmuz ayı dünya sıcaklık ortalamasının gündüzleri +45 geceleri ise -15 derece olacağını açıklamıştı. Bu açıklama gerçekçi midir ya da gerçek dışı mıdır! Bu durumu sınama olanağımız olmamasına rağmen, kendi gözlemlerimizle yaşananları değerlendirmemiz ise mümkündür.
2007 yıllarına kadar dağcılık sporuyla ilgili bir insan olmam ve doğayı yakından takip edebilme olanaklarına sahip olmam nedeniyle doğada hızlı bir değişim yaşandığını çıplak gözle izledim. Doğu Karadeniz’de yakından izlediğim bölgelerden biridir. Bölgede bulunan dağlardaki buzul sayısı kayıtlarda 13 adet olarak belirtilmiştir. Bugün için aynı sayıdan söz etmek mümkün değildir. Bölgede bilinen en büyük buzullar üzerinde geçmişte görmediğimiz büyüklükte çatlaklar ortaya çıkmakta ve buzullar hızla erimektedir.
Bu durumun en önemli nedeni yaşanan iklim değişiklikleridir. Küresel ısınma gerçeğini ve kutuplarda yaşanan buzul erimelerini haber programlarındaki görüntülerde ya da bazı makalelerde görüyor ve okuyoruz. Küresel ısınmanın neden olduğu bu durum Karadeniz’de yağan inanılmaz miktardaki yağmurları açıklamak için elbette yeterli değil. Bölgesel ısınmaların toplamı küresel ısınmayı yaratmaktadır. Bunun birçok nedeni vardır fakat en büyük neden ise karbon salınımı olduğu gerçeğidir.
Karbon salınımı olmayan bölgelerde yaşanan ısınmaların temel nedeni ise baraj gölleridir. Kaçkar dağlarına ağustos ayında dahi tırmanış yapsanız 2000 metrelerden sonra kar ya da buz üstünde yürümek zorunda kalırdınız. Şu an ise 3937 MT olan zirveye kadar neredeyse kara basmadan ilerlemeniz mümkün olabilmektedir. Bu bize bölgede ciddi bir ısınma olduğunu gösterirken nedenleri üzerinde durmamızı da gerektirmektedir.
Hopa katliamı!
Evet, katliam vurgusunu özellikle yapıyorum çünkü bu durumu yaratan şey kapitalizmin bitmek tükenmek bilmeyen sömürü sisteminin tüm dünya da olduğu gibi Artvin’de de sürüyor olmasıdır. Türkiye’de mevcut iktidarın sermayeye yeni birikim alanları yaratmak amacıyla uyguladığı politikalar artık yaşamı kökten değiştirecek noktalara ulaşmıştır. Yukarıda Artvin ilinde yapılan barajlardan söz ettik. Şu ana kadar inşa edilmiş olan baraj göllerinin yüzölçümü 41. 34km2’dir. örneğin Sapanca gölünün yüzölçümü 46km2’dir. Sapanca Gölü büyüklüğünde inşa edilmiş olan baraj göllerinin bölgede neden olduğu ısınmayı bu ölçek üzerinden değerlendirebilirsiniz.
Beylere bu da yetmiyor ve nerdeyse Sapanca Gölü büyüklüğünde bir göl daha Yusufeli’nde ortaya çıkarıyor. İnşası devam eden Yusufeli barajının yüzölçümü 34km2 olacaktır. Yusufeli’li insanları yurtlarından ederken onları ikna etmek için kullandıkları propaganda sloganı ise “deniz manzaralı” bir kente taşınacaksınız olmuştur.
Hopa’da yaşananların en önemli nedeni yarattıkları iklim değişimidir. Doğu Karadeniz dağlarını göllerle çevrelediler, yüzlerce HES ile yine yüzlerce gölet yarattılar ve deniz sularından bölgesel ısınmayla oluşan buharlarla birlikte ortaya çıkan şeyin toplamı felaketler olmaktadır. Daha önceleri yaşanan sel felaketlerinde yağan yağmur miktarı metre kareye 12 saatte en çok 90kg civarındayken bugün bu miktarın 255kg ulaşmasının asıl nedeni sermayenin yarattığı bir durumdur. Dolayısıyla yaşanılan şey bir sermaye saldırısıdır.
Rantçı politikalarla derelerin önüne yapılan otoyollar, dere yataklarının imara açılması ve ormanların kesilerek yerine tarım alanlarının yaratılması gibi örnekler insan ölümlerindeki görülen nedendir! Ancak bu durum asıl gerçeğin görünmesine engel olamaz. Doğu Karadeniz sermayenin dizginlenemez saldırıları altında inim inim inlemektedir.
Sonuç!
Yaşamı, bilimden uzak ve “ilim” adını verdikleri kaderci anlayışa bağlamaya çalışmalarının bir tek nedeni vardır ve bu neden; daha çok kar, daha çok sermaye birikimi yaratma arzusudur. 2600km uzunluğunda inşa etmeye çalıştıkları “maden yollarıyla” birlikte zaten yok olma sürecine soktukları bölge çok daha erken bir yok oluşa doğru itilecektir. Bu katliam projelerinin çED raporları genellikle sermaye emrine girmiş olan üniversitelerin sözde bilim adamları tarafından desteklenmektedir. çED raporlarına imza atanlar ve yapılan işlerin doğaya zarar vermediğini söyleyebilenler en hafifinden katliamların suç ortaklarıdır.
Enerji üretimi üzerinden sermayeye yeni birikim yolu açmak adına inşa edilen bu barajlar derhal yıkılmalıdır. Bugün 255m3 olan yağış miktarının yarın çok daha büyük rakamlara ulaştığında bugünü çok arayacağız. Eğer bu barajlar yıkılmaz ise doğa bu barajları önüne katıp param parça edecektir. Yakın gelecekte buzulların tamamen erimesi ve inşa edilen HES’lerle birlikte o güzelim derelerdeki suyu ise gözlerimiz çok arayacak. Bir gün dereler azgınca ve sellerle akarken ertesi gün kuru bir dere yatağıyla yüz yüze kalacağız. Bölgenin her yerinden fırlayan sular ve yeşillikler hızla yok olurken bizler bölgeyi ancak eski fotoğraflarda ileriye taşıyabileceğiz. Yani geleceğe bırakabileceğimiz tek miras yok olmuş doğa ve hatıra fotoğrafları olacaktır.
01. 09. 2015 – öZGüR GüNDEM