Geçen hafta, YSK’nin anayasal yetkisini kullanmaktan ve görevini yerine getirmekten kaçındığını yazdım. YSK’nın, yeni başvurularda kararını düzeltmesi ve varlık nedenini bizzat sorgular duruma düşmemesi temenni edilir. Her ne olursa olsun, Anayasa Mahkemesi (AYM), konu hakkında karar vermek durumunda.
ORGANİZE İŞLER. . .
Devletin, “ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, (. . . ), ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını plânlama” yükümlülüğü (Any. , md. 166), yerini seçim kampanyasını organize etmeye bıraktı. . .
Ulaşım ve inşaat sektörü hareketlilik bakımından hayli önde olsa da, bunların ne ölçüde anayasal plânlama gerekleri çerçevesinde kotarıldığı tartışılabilir. Fakat açık olan, merkezi ve yerel yönetimler işbirliğinde hükümetin ve devletin, Cumhurbaşkanı için “seçim kampanyası” plânlamış olduğu. Sürekli “toplu açılış törenleri”, “tam organize işler” görünümünde. öyle ki, “Anayasa-dışı faaliyetler”, Cumhurbaşkanı ile sınırlı kalmayıp devlet organları bütününü kapsamına almış bulunuyor.
Bunlar, seçim sonuçlarını etkileyecek boyutlarda. Seçim aktörleri, eşit koşullarda yarışmıyor:
– Hazine yardımı almayan partilerin seçim kampanyası: HDP ve diğerleri. – Hazine yardımı alan partiler: MHP ve CHP. – Devlet partisi: AKP.
Başbakan ve bakanlar AK Parti için oy istiyor. Cumhurbaşkanı, aynı parti için oy istiyor ve bunun için –merkezi ve yerel- devlet kurumları seferber ediliyor.
Bu koşullarda “serbest seçim” ilkesi (Any. , md. 67) açıkça ihlal edilmiş oluyor. İHAS/Protokol 1, md. 3’e göre Türkiye, “yasama organının seçilmesinde halkın kanaatinin özgürce açıklanmasını sağlayan koşullar içinde serbest seçimleri düzenlemek”le yükümlü.
SORUMLUDUR. . .
Cumhurbaşkanı’nın, Anayasa ve diğer kanunlarda tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri, dolaylı bir ifade ile sorumluluk dışı tutuluyor (Any. ,md. 105). Yargı mercilerine başvurma yasağı ise, bu işlemler için söz konusu. örneğin, 101 oy alanı değil, 11 oy alan adayı rektör olarak ataması, bu çerçevede yer alır. Bunlar, mevzuat içi işlemler kategorisi. “Neden 11 oy alan öğretim üyesini rektör atadın?” şeklindeki bir sorgulama ve yargı denetiminin önü hukuken kapalı. Kuşkusuz bu engeller, anti demokratik ve gayri meşru özelliğini ortadan kaldırmaz.
Anayasa-dışı işlem ve eylemler ise, “sorumsuzluk halkası” dışında yer alır ve sorumluluk eşiğine geçişi gösterir; bunlar vatana ihanete kadar gider.
SERBEST SEçİMLER İçİN ACİL GöREV
Anayasa hükümleri bağlayıcı olduğuna göre, hukuk devletinde bunlara saygı mekanizmaları da öngörülür; öngörülmese bile ihlâl yaptırımı mutlaka geliştirilir.
ABD Yüksek Mahkemesi, uygunluk denetim yolunu açtığı Marbury & Madison kararında (1803) temel sorgulamayı Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi üzerine yaptı: ” … Şayet, konulmuş olan sınırlar kişileri bağlamazsa, bazı şeylerin yasaklanmış olması ile onlara izin verilmiş olması arasında fark gözetilmiyor ve birbirine eşit bir yükümlülük olarak değerlendiriliyorsa, bir yönetimin sınırlandırılmış olması ile ona hiçbir sınır getirilmemiş olması arasında bir fark kalmaz…”
Bizde, AYM, 1993’te verdiği yürürlüğün durdurulması kararı ile aynı çizgide yer alan yorum yoluyla gecikmesinde sakınca olan hallerde Anayasa’nın üstünlüğünü sağlama kaygısını öne çıkardı. Bu içtihad& 523; yetki, ilerleyen yıllarda, örtülü biçimde de olsa, türev kurucu iktidar tarafından tanındı ve artık buna itiraz eden de yok.
Dahası, TBMM türev kurucu iktidar sıfatıyla bireysel başvuru yolunu açarak AYM’nin Anayasa bekçiliği görev ve yetkisini pekiştirdi.
Serbest seçim hakkını ihlal eden işlem ve eylemler, bireysel başvurunun konusunu oluşturur. Anayasa Mahkemesi, öncelikle “serbest seçim hakkı” ihlalini saptamalı. Kararını, ihlalin ortadan kaldırılması amacıyla alınması gereken önlemler için muhatap kurumlara bildirmeli: Yüksek Seçim Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, RTüK, Başbakan, mülki idare amirleri ve belediye başkanları. AYM, serbest seçimlerin selameti için “geçici tedbir” niteliğinde her türlü önlemi alabilir.
AYM, kararını geciktirir veya Anayasa ihlâller zincirini önlemek için acilen müdahale etmez ise, ülke ve toplumun demokratik geleceğine düşecek gölgeye ortak olmanın ötesinde, yürütmenin yanı sıra, tıpkı YSK gibi, yargıyı da “anayasal ihlâller zinciri”ne katılmış olur.
28. 05. 2015 – BİRGÜN