HAYRİ KOZANOĞLU: YEMEN LİBYA OLMASIN (31. 03. 2015)

202

Yemen’e düzenlenen askeri harekatın gerekçesi kargaları bile güldürecek cinsten: Başkan Mansur Hadi’nin meşru yönetimine sahip çıkmak. Bir kere Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun üyeleri arasında bir tane bile demokratik rejim bulunmuyor. Sayalım, Katar, BAE, Kuveyt, Bahreyn, ürdün, Mısır, Fas, Sudan… Evet yanlış duymadınız, savaş ve soykırım suçlusu, RTE’nin kankası Sudan devlet başkanı ömer El Beşir de cephenin muteber bir üyesi. ABD, İngiltere, Fransa gibi en saldırgan emperyalistlerin yanı sıra bir de “davetsiz misafir” koalisyona dahil olmak için çırpınıyor: Türkiye.
Her Şii-Alevi karşıtı faaliyete dahil olmak için can atan AKP hükümeti, Suudi Arabistan, Mısır gibi partnerler nezdinde dahi itibarını yitirdiği için hariçten gazel okumak zorunda kalıyor… üstelik Libya’da adı Katar’la birlikte İŞID yanlılarının müttefiki olarak anılıyor. “Değerli yalnızlık” değil, beteri, “perişan bir tecrit” yaşıyor. Peki niye Suriye’de Esad rejimini, Ukrayna’da demokratik yollarla seçilmiş Yanukoviç yönetimini devirmeye çalışmak “özgürlük savaşı” sayılıyor da, Yemen’de “Hadi kuklası” demokrasiyi temsil ediyor? çifte standart o kadar…
Günah keçisi ilan edilen Husiler, El Anad hava üssünü Amerikalı ve Avrupalı özel güçlerden temizleyince “kırmızı çizgiyi” geçmiş oldular. Haklıydılar, çünkü buradan havalanan insansız hava araçlarıyla (İHA) saldırılar düzenlenmekteydi. Gerekçe, çok tehlikeli kabul edilen Arap Yarımadası El Kaidesi’ni etkisiz hale getirmekti. Ne var ki, “drone” tabir edilen İHA’lar çoğunlukla sivil hedeflere isabet etmekte, çoluk çocuk çok sayıda Yemenlinin ölümüne neden olmaktaydı. Üstelik Yemen El Kaidesi’ne karşı en amansız mücadeleyi de Husiler vermekteydi.
Oldukça yoksul bir ülke olan Yemen’in ABD açısından stratejik ağırlığı, Bab el-Mandep boğazından kaynaklanıyor. Basra Körfezi’nden Avrupa, Amerika ve Asya’ya yönelik, petrol başta gelmek üzere tüm küresel ticaret ürünleri bu boğazdan geçmek zorunda. ABD’nin tam bu kritik noktadaki askeri varlığı, istihbarat ve lojistik bakımdan hayati önemde.
Tetiğe Suudi Arabistan’ın basması da rastlantı sayılmamalı. Körfez Karşı-Devrim Konseyi olarak da adlandırılan Körfez İşbirliği Konseyi üyeleri Irak ve Afganistan işgallerinden ağzı yanan, cebi boşalan ABD
adına bölgenin jandarmalığıyla görevlendirilmişlerdi. Bu ülkeler petrol gelirleri nedeniyle hem ciddi finansal olanaklara sahipler, hem de, despotik monarşilerini ayakta tutabilmek için silah ve mühimmata ciddi yatırım yapmak zorundalar. Her ne kadar başta Suriye iç savaşı olmak üzere iyi bir sınav verememiş, Ortadoğu’yu mezhep ekseninde kan gölüne çevirmiş de olsalar yine
gerektiğinde göreve çağrılabilirlerdi.
2011’de Bahreyn’de Şii çoğunluğun ön ayak olduğu demokratik hareketin yine “İran tehdidi” bahane edilerek, Suudi öncülüğünde kanlı bir müdahaleyle bastırıldığı hatırlanırsa, Riyad böylesi misyonlara fazlasıyla istekliydi. Husiler Şiiliğin Zeydi koluna mensup, siyasi varlığını 2003 Irak işgaline muhalefetle ortaya koymuş bir hareket. Aşırı mezhepçi değil, aksine Sünnilerle mutabakat yoluyla Yemen’in ulusal birliğini korumaya çalışıyor, El Kaide’ye karşı silahlı mücadele veriyor.
İran ise, haliyle Husi’lere mezhepsel bir yakınlık duysa da, “nükleer pazarlıklar” gündeminde kendi başının derdine düşmüş, denkleme biraz “zoraki” dahil olmuş durumda. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İran adına konuşmadığını ama İran ve Hizbullah’ın bakış açılarının çakıştığını vurguladıktan sonra, savaşı tırmandırmaktansa müzakere yolunu denemenin daha doğru olduğunu söyledi. Gerçekten de bıraksınlar Yemen halkı kendi geleceğine kendi karar versin. Yemen Libya olmasın…
31. 03. 2015 – BİRGÜN