GÖKÇER TAHİNCİOĞLU: GERİYE KALANLAR (29. 03. 2015)

197

Kurşuna dizilen, aslında bilinmese de periyodik olarak öldürülen katırların hastalığa, geçime, okula gitmeye, ev taşımaya yani yaşamın dört bir yanına yoldaş olduğu o coğrafyada, kadınlar, oturup yaşadıklarını yazdı. . .

Bütün kadınların bütün hikâyelerinde, “katırlar” da vardı. çünkü şanslı doğmayan ama sadece yaşamak isteyenlerin topraklarında, şanssız hayvanlar yoldaşlarıydı. . .
Dünyaya hak ettiğinden bin kat şanslı gelen canlılar vardır. Onlar, doğuştan gelen özelliklerinden öyle memnun, bu nedenle yargılanmaz ve dışlanmaz, herhangi bir hakka sahip olmak için çabalamaz ve onlar herhangi bir şeye ulaşmak için fazla uğraşmayanlardır.
En büyük maceraları giriştikleri ilk iştir misal, kötü söz işitmek başlarına gelen en büyük felaket.
Ve bölüştüklerinde azalacağına inanıyorlarsa ayrıcalıklı hallerini, bölüşmek, ihanetle eş anlamlıdır.
Şanslı doğduğunu bilip de o şansın herkes tarafından paylaşılmasını isteyenler de aralarında yer bulmamalıdır.
Varoluşsal dengeleri, “mühim sandıkları” o pozisyonlarında saklıdır.
Ve sadece kendileri gibi olanların sırtlarını sıvazlamaları yeter, “ötekileri” hiç tanımayanların, hiç kahramanlık yapmaları gerekmemiş kahramanlarıdır.
Dildir bazen düşmanları, bazen bir şarkı, bazen ise katırlardır.
Katır dediğin anne, baba bilmez.
Hani ayaklanana, kendine gelen kadar korunur neredeyse tüm canlılar, katır dediğin öyle bile sevilmez.
Rüyada olsa görmek uğursuzluk alameti.
Kısır gelirler dünyaya, kendisi karar veremez türünün devamına.
Ucuzluğundan olacak, herkes kolayca kıyabilir canına.
Hayvandan da sayılmaz, şanslı doğanları sevenlerin dünyasında.
Hele ki katırları bütün yaşamları olan insanların arasında doğmuşsa.
***
İşte, son olarak birkaç gün önce kurşuna dizilen, aslında bilinmese de periyodik olarak öldürülen katırların hastalığa, geçime, okula gitmeye, ev taşımaya yani yaşamın dört bir yanına yoldaş olduğu o coğrafyada, kadınlar, oturup yaşadıklarını yazdı.
“Yaşadıkları” dediğimiz,

, Nezahat, Sevcan, Şilan’ın ağabeylerinin, babalarının, kocalarının, kardeşlerinin, katırlarıyla paramparça olmasıydı.
öyle bir parçalanmak ki ölülerin sayısı, bir çuvala “geriye kalanlar” konulduğundan, 35 sanılmıştı.
Hülya Tarman’ın, “Roboski’de yazdık” kitabında anlatıyor Berivan Encü:
“En ön sırada amcaoğlum Serhat, üzerinde siyah kıyafetleri, üstü açık kalmış. Yusuf ağabeyim onu almaya giderken yanında babamın poşusu varmış. Son nefesini verince ağabeyim onunla örtmüş. . . Dört beş arkadaş var aralarında. Cemal’i görürüz, onu ayakkabısından tanırız. Süleyman amcanın aldığı bordo renkli botları. Görüntülerde kana bulanmış bir çuval vardır. Beyazdır aslında, mazot kokuyordur. İşte o da benim ağabeyim Hamza’dır. O çuvalın içinde sadece ağabeyim yoktur. Selcan’ın ağabeyi Celal de vardır. Bir diğeri arkadaşım Aslan’dır. Biri daha vardır, o da Orhan’dır. Katır semerinin içinde kafası görünen, 15 yaşındaydı, ağabeyiyle katledildi. “
Ve Cahide Encü, kardeşini ve kimilerine göre kaçaktan ayda 15 bin lira kazanan ailesini anlattı:
“Okulda kantine borcun varmış, o hafta YGS başvuruları bir de. ‘