Mahalle. . .
çocukluğumuzun yakan toplu, saklambaçlı, bilyeli düş ülkesi. . .
İçinden çıktığımız, temiz, masum, kirlenmemiş koza. . .
Bizi sımsıkı sarmalayan, içinde kötülük barındırmayan, şimdi yalnızca nostaljik dizilerde yaşayan kundak. . .
Mutfaktan yayılan mis kokunun ardından çalan kapı. . .
“çocuğun canı çekmiştir”tebessümüyle sunulan tabak. . . O tabağın ille bir başka ikramla geri gidişi. . .
Komşu dayanışması, ramazan sofrası, şen bakkal, veresiye defteri. . .
Korunduğumuz, sığındığımız liman. . .
. . . dan ibaret sanıp övgüler düzdük hayli zaman. . .
Oysa mahalle, aynı zamanda duvarda komşunun mahrem seslerine kulak kabartan meraklı bardaktı.
Apartmana girip çıkanı denetleyen haris göz. . .
“Sizin kızı pastanede bi oğlanla görmüşler”
ispiyoncusu. . .
Her farklılığı varlığına tehdit sayan ve kurtuluşu, onları yok etmekte bulan kalın gri duvar. . .
Bizi sımsıkı sarmalayan, içinde her kötülüğü barındıran, şimdi sadece nostaljik dizilerde allanıp pullanan kundak. . .
. . . bizi içinde sıkıştırıp hareketsiz bırakan, elimizi kolumuzu bağlayan, ömür boyu hareket alanımızı sınırlayan kundak. . .
Kentsel dönüşüm, mahalleyi berhava ediyor şimdilerde. . .
Semaya yükselen rant hırsının evladı steril siteler, ne mahalle kahvesi bırakıyor, ne komşuluk ilişkisi. . .
Hayatımız
“TOKİ”leşiyor.
Tarumar edilen kentlerin getireceği toplumsal çalkantının, sosyal ilişkiler ağındaki alaboranın orta yerindeyiz.
Kent dönüşüyor; ama kentlinin uyumu gecikiyor.
Mahalle gitti; ama baskısı yaşıyor.
Erdoğan,
“Esnaf gerektiğinde polistir, askerdir, alperendir”
diyerek mahallede namus bekçiliği misyonunu bakkala, manava, kasaba yüklemişti ya. . .
Partisinden bir vekil de kadına şiddete karşı
“döveni ifna”
önerisini getirdi geçende. . .
“Şiddet meselesine mahallenin namusu sahip çıksın”
dedi.
Emeklilik çağına gelmiş
“Mahalleli”miz,
“iffet bekçisi”
kadrosuyla kamuda işe alınıyor.
Hem de
“ifna”
filan gibi tehlikeli yetkilerle, pala, bıçak gibi aletlerle donatılarak. . .
Peki uçkur bekçiliğine tayin ettiğimiz
“Mahalleli”nin siciline baktık mı hiç?
Devletin resmi rakamları,
“namus cinayeti”
adı altındaki katliamın, yıldan yıla katlanarak arttığını gösteriyor.
“Töre”, “Mahalleli”nin göz yuman bakışları ve teşvik alkışları arasında kan dökmeye, cinayet işlemeye devam ediyor. Yargılanırken
“tahrik indirimi”nden yararlanıyor, hapiste kahraman muamelesi görüyor, çıkışta korunup kollanıyor.
Devlet,
“sahip çıkma”
vazifesi verdiği katilin sırtını sıvazlıyor.
Dünkü gazetede Mardin’den İstanbul’a kaçan ikilinin otogarda kanlar içindeki fotoğrafını görmüşsünüzdür.
ölümle biten bu öykünün ardında, baldızla ilişkiden aile içi şiddete, kız kaçırmadan”namus cinayeti”ne kadar pek çok tanıdık motif var. Ama gerekçe ne olursa olsun, 25 yaşındaki
Hamdullah‘la 19 yaşındaki
Ceylan‘ı defalarca bıçaklayan 4 erkek, muhtemelen
“devletin kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak”,
“polis, asker, alperen olarak”,
mahallenin, ailenin, kızlarının namusuna sahip çıktıklarına inanıyorlardı.
Bıçakları, palaları sallarken, mahalleden alkış alacaklarını, devletin koruması altında olacaklarını biliyorlardı.
Mahallenin adaleti bu işte. . .
Palalı namus bekçilerinin sivil inisiyatifi. . .
çağdaş bir toplum için, bu anlayışı ihya değil,
“ifna”
etmemiz gerekiyor.
03. 02. 2015 – CUMHURİYET