Charlie Hebdo katliamı üzerine nefes kesmeden yorum yapanlara tavsi-yem, LeMan’ın bu hafta çıkardığı Charlie özel sayı-sını okumaları. Zira “Peygamberimize hakaret ettiler”den başka bir cümle sarf edemeyenlerin derginin tarihinden öğreneceği çok şey var. . .
LeMan’ın Charlie sayısının kapağında, kafasında bir takke, elinde not defteriyle kurbanlardan Wolinski var. Yanında “İslam ve Peygamber düşmanı ilan edilerek katledilen barış ve özgürlük âşığı filozof çizer Wolinski abimiz, ustamız, Eyüp Sultan camisinde huşu içinde çizerken” yazıyor.
Keşke öldürülen karikatüristlerin dünyaya bakışını, mizahın ne olduğunu anlatmak için böyle bir açıklamaya ihtiyaç duymasak. Ancak çoğunluğu Müslüman bir ülkede belki de başka yolu yok. . .
özel sayının büyük bölümü, iki dergi arasındaki arkadaşlık ve Charlie’nin 12 yıl öncesindekiİstanbul ziyareti esnasında ve sonrasında çizilen, yazılanlara ayırılmış. Okur açısından biraz kafa karıştırıcı ama bu kadar kısa zamanda, moraller dipteyken böyle bir dergi çıkarırken normal.
Ragıp Duran, “Fırlama, gıcık, sevimli bir muhalif: Charlie” yazısında, Charles de Gaulle gibi “dokunulmaz” bir Fransız sembolüne muhalefet etmek için bizzat Charlie isminin seçilmesinin hikâyesini anlatıyor. . .
‘Hazır ol’da mizah olmaz’
Duran’ın yazısından alıntılayalım: “Mizah, hele iyisi, zümrüd-ü anka’dır. Her toprakta yetişmez, her gökte kanat çırpmaz. Emek ister, tarih ister, zekâ ister, kültür ister. (. . . ) Hazır ol’da mizah olmaz. Hazır ol’la mizah olur. Tabuda da gülmek yasak ya?”Charlie Hebdo, dindar Müslümanların büyük çoğunluğuna göre “Peygamber’e hakaret eden dergi” olmaktan ibaret. Hatta bazılarına göre katli-am sonrası son sayısında Hz. Muhammed’i resmederek bir kez daha “kutsal”la alay ediyor.
Dindarların kutsallarına dokundurmama çabasını anlıyorum; muhafazakârlık böyle bir şey. Ancak bu çaba ve tepkisellik, “kırılganlık” ve “otoriterliğin tezahürü” olarak da yorumlanabilir. Zira mesele, ne Charlie’yle başlıyor ne de Charlie ile bitiyor. İnanç uğruna sadece düşünürler değil başka din ve mezheplere mensup insanlar kitleler halinde öldürülürken İslam dünyası Orta çağ’dan kalma cezaları uyguluyor. Son örneği, Suudi Arabistan.
Raif Badawi adlı bir blogger, “yönetimi eleşti-ren liberal bir web sitesi” kurup “Facebook’ta dine hakaret ettiği” gerekçe-leriyle 10 yıl hapis, 226 bin dolar para cezası ve her hafta 50’şeri infaz edilmek üzere, toplam 1000 kırbaç cezasına çarptırıldı!
Elbette bu kırbaçlar, halka gözdağı olsun diye meydanda, “Allahu ekber” nidalarıyla şaklatılıyor. Peki, bunu yapacağız?
İslam reformu mümkün mü?
Şeriatla yönetilen ülkelerde buna benzer örnekleri çok görüyoruz. Charlie Hebdo saldırısını düzenleyenleri “Gerçek İslam bu değil” diye kınarken “Gerçek İslam” adına İslami yönetimlerin yaptıkları ortada. Bu yüzden inandırıcılıktan büyük bir hızla uzaklaşılıyor ve evet, İslam korkuya neden oluyor.
Türkiye’de sayısı az da olsa bazı aydın müminler (İskender Pala, İlahiyat profesörü İlhami Güler), İslam’ın yeniden yorumlanması, Müslümanların şiddetle arasında mesafe koyması gerektiğini açıkça söylüyor.
Dindar Müslümanların beklediği saygınlığı, anlayışı dünyadan görebilmesinin tek yolu özeleştiri, reform ve 13. yüzyılda sonlanan İslami bilim kültürünün 21. yüzyıla taşınması.
Mizah dergilerinden ortak “CharlIe” kapağı
– üç mizah dergisi; Leman, Penguen ve Uykusuz bu hafta ortak kapakla çıkıyor. Hepsinde siyah zeminin üzerinde beyaz bir balona “Je Suis Charlie-Ben Charlie’yim” yazılı. Ortak açıklama her şeyi özetliyor:
– “Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıda kaybettiğimiz arkadaş-larımızı anarken, üzüntümüzü yaşarken el ele olmak istedik. Bu dayanışma bir teselli olur diye umuyoruz. Karika-türistlerin karşısına silahla çıkan terörü lanetliyoruz. Düşünce özgürlüğünün baskı görmediği, basının saldırıya uğramadığı, barış dilinin hâkim olduğu bir dünya diliyoruz. “
– Mizah yayıncılarının bu örnek dayanışmasına şapka çıkarıyoruz!
14. 01. 20145 – MİLLİYET