Mevcut düzen savunucuları ile karşıtları arasındaki çelişkilerin derinleştiği, safların daha da belirgin hale geldiği bir döneme girildi. İktidar partisini bir sarmaşık gibi saran ve tarihin en büyük yolsuzluk, rüşvet ve “organize hırsızlık” iddiaları sonrasında yaşananlar, iktidar cephesinde tarihe geçecek derecede ibretlik görüntülerin yaşanmasına neden oldu.
Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları karşısında her fırsatta kralın soytarıları gibi ortaya atılarak iktidara yaranmaya çalışanlar, en somut suçlamaları bile görmezden gelerek, gerçeklerin açığa çıkarılmasını isteyenlere karşı “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” sözünün hakkını verircesine, resmen organize arsızlık hareketi başlattılar.
Attıkları her adımda iktidara yaranma içgüdüsü ile hareket eden, iktidar beslemesi medya organları, köşe yazarları, yandaş sendikalar, vakıf ve cemaatler “tek ses, tek yürek” halinde en somut gerçekleri bile eğip bükerek, utanmadan sıkılmadan iktidarın ve saraydakinin önüne siper oldular. Yolsuzluk ve rüşvet iddialarını hükümete yönelik “darbe”, “tuzak”, “kumpas” gibi ifadelerle savuşturmak için her aşamada “kraldan çok kralcı” davranarak varlık nedenleri olan iktidarı savunmak için resmen kendilerini parçaladılar.
Hafta başında Meclis Soruşturma Komisyonunda AKP’li 9 üyenin 4 bakanla ilgili verdiği “Yüce Divana gitmelerine gerek yok” kararı, tarihinin en büyük “AK”lama operasyonu olarak gerçekleşti. Meclis Komisyonu sadece 4 eski bakanı aklamakla kalmadı, en önemli suç delili olan konuşmaların yer aldığı ses kayıtlarının imha edileceğini belirterek, kökünden çözecek bir karara imza attı.
Türkiye’de son bir yılda hırsızlık ve yolsuzluk adına yaşananların onda biri dünyanın bir başka ülkesinde yaşansa kıyamet kopar, suçlanan kişiler insan içine çıkmaktan utanır ve tüm siyasi sorumlular istifa etmek zorunda kalırdı. Oysa Türkiye’de özellikle son bir yıl içinde öyle ilginç şeyler yaşandı ki, sokakta kim “Hırsız var” diye bağırsa polisler tarafından “devlet büyüklerine” hakaret ettiği gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Son bir yıldır ülkede neredeyse hırsızlık yapmak değil, “Hırsıza hırsız demek” suç sayılır hale geldi.
Olağan koşullarda en azından göstermelik olarak yolsuzluk ve rüşvet iddialarının peşine düşmesi gereken polisler, savcılar ve istihbarat görevlileri soruşturmanın daha fazla derinleşmemesi için bütün olanaklarını seferber etse de, cinin şişeden çıkmasını ve yıllardır halktan gizlenen gerçeklerin birer birer görülmeye başlanmasını engelleyemediler.
Yıllardır asgari ücretli işçiler, kamu emekçileri ve emekliler ay sonunu getirmek için kırk takla atıp, borç batağında yaşam savaşı verirken, yıllardır ülke kaynaklarını kendi kişisel çıkarları için kullananların, doğayı talan edenlerin, rüşveti “Türk geleneği” yapan arsızların, saltanatı kuşkusuz daha fazla süremez.
AKP iktidar olduğu ilk yıllarda siyaset tarzı olarak “tüccar siyaseti” yapacaklarını, ülkeyi zenginleştireceklerini iddia etmişlerdi. Bugüne kadar dediklerini büyük ölçüde yaptılar ancak kendileri ve yandaşları ciddi anlamda zenginleşirken, üç kuruşluk zamlar ile işçi ve emekçileri sefalete ve yoksulluğa mahkum ettiler.
Mevcut yağma ve sömürü düzeninin gerçek yüzünü gösteren ve ortaya saçılan pislikleri sistemin mevcut güçlerinin temizlemesi ve sorumluların ortaya çıkarılması elbette gerçekçi bir durum olmaz. Yolsuzluğu ve hırsızlığın üzerini örtmeye çalışarak, ortaya saçılan pisliklerin üzerine birkaç kürek toprak atıp hiçbir şey yaşanmamış gibi davranabilecekler mi göreceğiz.
08. 01. 2015 – EVRENSEL