MUSTAFA YALÇINER: BAŞ EĞMEK YA DA EĞMEMEK!. . . (06. 01. 2015)

201

Başbakan Yardımcısı Davutların Ahmet gerçi “kardeşinin kolu”nu koparamadı, ama belki de desinler diye, selefinden geri kalmayan bir çizgi tutturma uğraşında. Esip gürleyip yağma. . . “Bir uzun adam” olmasa da, fıtratında var, yalın kılıç cenk eden ecdadı Osmanlı’ya fevkalade takılmış durumda. “Yeni” diyor ama. . Osmanlı ahfadından olduğunu sanmıyoruz. Konya nere Söğüt ya da Orta Asya bozkırları nere! Olsa olsa Karamanoğullarındandır.
Her neyse. . “Uzun adam”la öyle anlaşmış olmalılar, hep üst perdeden konuşuyor. Konuşmak ne kelime. . Sesi biraz tiz olsa bile sürekli bağırma halinde. Mersin AKP İl Kongresinde haykırıyor: “Şişli’de Mafyadan güç alıyorlar. ” Yahu arkadaş, 17 ve 25 Aralık soruşturmalarını kapattırdınız, Abdülhamit’in “burnu”yla “yıldız”ı gibi, “hırsız” lafını bile hem de mahkeme-polis zoruyla yasakladınız. . Ama size serbest: “Mafya”!
Evet, “Ali kıran baş kesen” hesabı, hikmetinizden sual olunmaz, belden aşağı yukarı demeden, vur Allah vur! Mafyanın lafı mı olur, elinize su dökecek olanın alnını karışlamak gerektir. “Darbe”. . darbe. “Karanlık odaklar”. . karanlık odaklar. (Ama birlikteydiniz!) “‘MİT TIR’ları’na operasyon yapan hainler”. . hainler. “Dinlemişler”. . (Sanki siz dinlemiyorsunuz?) “Böcek”. . Vatan hainleri. Kimseye “Kaşının üzerinde gözün var” dedirtmemeye yemin etmiş gibisiniz. Son yılbaşı konuşmasında “yeni Türkiye” inşasını beğenmeyenleri bile vatan haini ilan etmeye vardı iş. . .
Ve aynı Mersin Kongresinde kararlılık gösterisi: “Baş veririz baş eğmeyiz”!
Davutları, Ahmetleri bir yana koyalım. Bu lafı, kişiselleştirmeden, analize tabi tutalım.
“Kelle alıp kelle vermek”. . “Ya devlet başa ya kuzgun leşe”. . . “Baş” ya da “kelle”, dünyanın her yerinde ve hele Osmanlı’da siyasetin ayrılmaz parçası olagelmiştir. İngiltere Parlamentosunun harcında bile Kral 1. Charles’in kesik başı vardır. Ve sonra, krallığı restore eden Charles’lerden ikincisinin cesedini mezarından çıkartarak kestiği Oliver Cromwell’in başı da krallığı boyunca aynı parlamentonun en yüksek çatısının tepesinde kazığa çakılı olarak seyre sunulmuştur. “Demokrasinin beşiği” böyle ninnilerle sallanmıştır!
öykünülen Osmanlı’nın hemen hiçbir veziri kellesini omzunun üzerinde tutamamıştır. Belki bir iki. .
örnek çoktur. Ama eskidir. Siyasette kelle alınıp verilme kuralı değişmemiş, ama hem biçim olarak yumuşatılarak yenilenmiş, hem de kelle verilmekten kaçınma kural olmuştur. öz değişmemesine karşın, tabii ki unutulmaması gereken Kaddafi ve Saddam türü istisnalarıyla, makamından, parası-pulu, malı-mülkünden etme ama “sefil” bir yaşam sürmesine izin verme “kelle alma”nın yeni biçimidir artık. Diz çökmeme, baş eğmeme ve kelleden olunsa bile dik durmaysa şövalyeliğe özgüdür, paranın egemenliği koşullarında istisnadır. Artık her şey değişilir olmuştur: Ver parayı çal düdüğü! Bakın Saddam’ın generallerine. Hemen hepsi satmıştır! Uzlaşma imkanı tanınan hemen her egemen uzlaşıp canını kurtarmıştır. Yeter ki canı para etsin! “Baş eğmeme” laf olarak değerlidir, ama kolay değildir! Kolaylıkla baş eğildiği yaşanarak görülmüştür. Bizim anlı şanlı paşalarımıza bakılsın. Yere göğe sığmazlardı, sözleri kanundu; kös kös gittiler. Ya da güzel bir örnek değil, ölmüşün arkasından konuşulmaz biliyoruz, ama ne yapalım ki konumuz “ölmek kalmak”, “Baş alıp vermek”; bakın AKP büyüklerinin baş tacı ettiği Menderes’e! Adı “Yüksek Adalet Divanı” olan mahkemeyi beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, ama, bakın mahkemedeki “hakim bey ağabeyciğim” tavrına. Ve istisna Fatin Rüştü Zorlu baş eğmezken ağlayarak gidişine!. .
İstisna olmayan Denizlerin soyudur, halkın baş eğmezliğidir.

06. 01. 2015 – EVRENSEL