ERKAN AYDOĞANOĞLU: ZOR SORUNLARA ZOR ÇÖZÜMLER (27. 11. 2014)

217

Gerek siyasal alanda, gerekse çalışma yaşamında yoğun bir gündem yaşanıyor. İşçi cinayetlerinin, ataması yapılmayan öğretmenlerin ve taşeron işçilerin sorunlarının daha önce hiç olmadığı kadar çok tartışıldığı bir dönemden geçiliyor. Giderek artan işsizlik oranları, çift haneye dayanan enflasyon, 2015’te asgari ücrete ve kamu emekçilerine yapılması planlanan yüzde 3+3 zam tartışmaları pek çok açıdan iç içe geçmiş durumda.
çalışma yaşamında acil çözüm bekleyen onca sorun varken, kıdem tazminatı fonu ve taşerondan da beter olan kiralık işçilik tartışmaları yeniden alevlendi. çalışma Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı (DPT) öncülüğünde yapılan toplantılarda, kamu emekçilerinin işe alınma ve işten çıkarılması konusunda yeni düzenlemeler yapılırken, kamuda daha esnek, daha güvencesiz ve performansa dayalı çalışma konusunda daha somut adımlar atılması için yapılan hazırlıklarda sona gelindi.

Polise ve valilere olağanüstü yetkiler getiren ve örneklerini ancak faşist rejimlerde görebileceğimiz “iç güvenlik” yasa tasarısı meclise sunuldu. Bu düzenleme ile eş zamanlı olarak memurların işe alınması, disiplin hükümleri ve işten atılması konusunda eskisini bile aratacak hazırlıklar yapılıyor. örneğin mevcut durumda kamu görevlilerine uygulanan uyarma, kınama, kademe ilerlemenin durdurulması gibi disiplin cezaları kaldırılarak; “Aylıktan kesme”, “Geçici olarak memuriyetten çıkarma” ve “Memuriyetten çıkarma” cezalarının getirilmesi planlanıyor. Asıl amaç ise az çok mücadeleci kimlikleriyle öne çıkan, hakkını arayan sendikalara ve üyelerine gözdağı vermek.
Bütün bu saydığımız gelişmeleri doğrudan ilgilendiren 2015 bütçe yasa tasarısı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi. Geçmişte özellikle kamuda örgütlü işçi ve memur sendikaları bütçe dönemlerini öncelikli mücadele gündemi olarak belirlerken, 2015 bütçesinin KESK’e üye sendikalar dışında neredeyse hiçbir emek örgütünün gündemine bile girememesi dikkat çekici. Bu durum iktidar açısından, 2015’te uygulayacağı ekonomik ve siyasal politikaların somut göstergesi olan bir bütçe sürecinin daha “kazasız, belasız” atlatılması için ilk aşamanın geçilmesi anlamına geliyor.
Türkiye’de sendikaların, temsil ettiği ya da temsil etmesi gerektiği kesimlerin hak ve çıkarlarını koruyan ve geliştiren örgütler olmaktan giderek uzaklaştığı, gerek ortaya konulan sendikal refleksler, gerekse ısrarla sürdürülen eylem biçimleri ile açıkça görülüyor. Söz konusu kısır döngü, sendikal örgütlenme ve mücadele konusunda sendikalara güveni olumsuz etkilemeyi sürdürüyor.
Sendikal mücadeleyi yakından takip edenler, bazen söylenen sözlerin, eylemlerden çok da akılda kalıcı olduğunu bilir. Bugüne kadar sendikacılar hangi konuda “Bu bizim kırmızı çizgimiz” ya da “Bu düzenlemeyi grev nedeni sayarız” gibi ifadeler kullansalar, ortaya koydukları pratik genellikle söylediklerinin tam tersi oluyor. “Ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz sözü” bu nedenle kitleyi görünce coşan, keskin ifadelerle konuşan, fakat iş yapmaya gelince “yan çizen” sendikacıları çok iyi anlatıyor. Sendikacılarımız bugüne kadar “kırmızı çizgi” vurgusu yapmak yerine, sınıfın çıkarlarına uygun, mücadeleci bir sendikal çizgi benimsemiş olsalardı, kuşkusuz sürekli aynı sorunları tekrar tekrar tartışmak zorunda kalmazdık.

Aşılması hiç de kolay olmayan ve giderek derinleşen çelişkileri içinde barındıran mevcut koşullarda emek hareketinin yaşadığı sorunların üzerinden kısa sürede gelebilmesi elbette hiç kolay değil. Ancak tarihin gösterdiği somut bir gerçek de var; zor sorunlar, zor çözümleri de beraberinde getirir.

27. 11. 2014 – EVRENSEL