MEHVEŞ EVİN: EYVAHLAR OLSUN! BUNLAR (*) ‘İYİ AİLE ÇOCUĞU’ DEĞİL (11. 10. 2014)

212

İki yıldır anlatmaya çalışıyorum:
Diyarbakır
(Lice, Silvan),
Van,
Hakkari,
Yüksekova. . . Nereye gidersem gideyim, Kürtlerin barış süreciyle ilgili umutlarının her seferinde daha da eridiğine şahit oldum.
Akil İnsanlar raporlarına bile yansıyan, Kürtlere dair her araştırmada ve
Güneydoğu’ya ciğer tava yemeye değil, gerçekten gazetecilik yapmaya gidenlerin altını çizdiği gerçeklik işte buydu.
Peki neden? çünkü Kürtler, devlete güvenmiyordu. . . İktidarda kim olursa olsun, devlet refleksleri onlara göre değişmemişti (*).
Yine Kürt “düşman”dı, ötekiydi. Dil ve kültürün tanınmasına yönelik adımlar yetersizdi, toplumsal mutabakat Allah’a havale edilmişti, siyasi davalardan yargılananların ne olacağı ise belirsizdi.
Ateşkese, öcalan’la görüşmelerin sürmesine ve 2000’lerin ortasından bu yana önemli bir rahatlamanın yaşanmasına rağmen, tedirgindiler.
Bu tedirginlik, IŞİD’in güç kazanıp akrabalarının, arkadaşlarının yaşadığı yerlere saldırmasıyla iyice büyüdü.

Sığınmacı Kürtlere muamele
Şengal faciası ne çabuk unutuldu: öldürülmek bile iyiydi, kadınlar “İslam
gelini” olarak pazarda satılıyordu.
Kobani ise ipleri koparttı.
Kısacası, her yerde, ama özellikle Türkiye Kürdistanı denilen bölgede patlak veren olayların eli kulağındaydı.
Bu gerilimi artıran açıklama ve hareketler peş peşe geldi. Kobani’den kaçan Kürtlere sınırlar bir kapandı, bir açıldı. . . Bazen sınırdan geçmek isteyenlere gaz atıldı, bazen mermi.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti, 3. 5 yıl önce patlak veren
Suriye
savaşından kaçan herkese kucak açmakla övünüyordu.
Fakat Ezidi ve Kürtler gelince, sığınmacıların hiçbirine uygulanmayan bir muameleye maruz kaldılar.
Bırakın sığınmacıları, IŞİD gibi
radikal
İslamcı örgüt militanlarının Türkiye sınırından elini kolunu sallayarak geçmesi, dünya basınına mal olduktan ve
ABD’nin baskılarıyla -isteksizce- kısıtlandı.
Haliyle sadece Kürtler değil, pek çok vatandaş AKP’nin IŞİD politikasına şüpheli, tepkili ve suçlayıcı yaklaştı.

Babetli kızlar-varoş gençleri
Kürtler Kobani için sokağa çıkınca, yine Kürtler suçlu oldu. Kamu mallarının tahrip edilmesi, ölen insanlardan daha değerli oluverdi.
İşin ilginci, iktidara muhalif grupların da iş Kürtlere gelince aynı koroda buluşması: Gülenciler, ulusalcılar, milliyetçiler ve CHP tabanının bir bölümü, HDP’yi suçlu göstermekte aynı safta buluştular.
HDP çok mu şahane yönetti durumu? Hayır! KCK’nın
Atatürk
büstü ve okul yakmanın provokatörlük olduğu açıklaması da daha yeni. İnanmayan olabilir ama örgütün bu eylemleri sahiplenmemesi önemli.

Bu arada şehirli-laik kesimin bir bölümü Gezi’de yaşananları unutarak, çevik polisin marifetlerini bilmiyormuş gibi, düşmancıl bir havaya girdi.
Kitle farklı çünkü. . .
Bu sefer “babetli iyi aile kızları” olarak tanımlanan gruplar -ki bu tanımlamaya göre Kürtler, kötü aile çocukları!- yok sokakta. Bu sefer, siyasi bir derdi olan, canı burnunda yaşayan, şehirlerin varoşlarında işsizlik, iş cinayetleri, “kentsel dönüşüm” kurbanı gençler sokakta.
“Bunlar”(*) dedikleriniz, öfkeli ve kaybedecek çok şeyi olmayan insanlar.

Eski Türkiye refleksleri
Şiddeti asla savunmuyorum. Aksine, barış için hâlâ bir şans varsa nasıl sağlanabileceğini, daha fazla insanın zarar görmemesi soğukkanlılıkla düşünmekten yanayım.
Ancak şiddeti bastırmanın yolu, eski Türkiye reflekslerine sığınıp “misliyle” cevap vermek değil. . . Barışçıl gösterilere orantısız müdahale etmek, anons bile vermeden saldırmak değil. Tankları caddelerde yürütmek değil. İktidar yanlılarının IŞİD’i adeta aklayan sözleri değil.
üniversiteleri coplu polislerle basmak, eyleme katılanları gözaltına almak, darp etmek de değil. Polisin milliyetçi ve cihatçılardan “taraf” görüntüsü vermesi, hiç değil!
Sorumlu ortada: Yönetilmeyen, öcalan’la pazarlığa kitlenen barış süreci ve vahim hatalarla dolu Suriye politikaları, sokağı bu hale getirdi.
11. 10. 20141 – MİLLİYET