HAYRİ KOZANOĞLU: ENFLASYON HEDEFİ İLK AYDAN ŞAŞTI

63

Enflasyon hedefi ilk aydan şaştı

TÜİK verilerine göre Ocak 2025’te enflasyon yüzde 5,03 arttı, yıllık enflasyon yüzde 42,12’ye ulaştı. Sağlık ve kiradaki yüksek artışlar emekli ve dar gelirliyi zorlarken Merkez’in yılsonu hedeflerine ulaşması zor. Kontrolsüz fiyat artışları, halkın alım gücünü hızla eritmeye devam ediyor.

Tüketici fiyatları (TÜFE) 2025 Ocak ayında yüzde 5,03, üretici fiyatları (ÜFE) ise yüzde 3.06 arttı. Böylelikle yıllık TÜFE artışı yüzde 42,12 oldu. Bu ilk verilere göre, Merkez Bankası’nın (TCMB) yüzde 21 yıl sonu enflasyon hedefinin tutturulmasının çok zor olacağı görülüyor. Zaten Orta Vadeli Program’da (OVP) yüzde 17,5 olarak belirlenen 2025 TÜFE beklentisi, ilk enflasyon raporunda 3,5 puan yukarı çekilmişti.

Aslında değerlendirmelerin ortalama enflasyon üzerinden yapılması gerektiğinin hep altını çiziyoruz. Enflasyonun göreceli istikrarlı seyrettiği, Türkiye örneğinde diyelim yüzde 10-15 aralığında salındığı, yıldan yıla fazla oynaklık göstermediği bir konjonktürde yıl sonu enflasyonla ortalama enflasyon fazla farklılık göstermez. Ancak enflasyonun oynaklığı yüksekse, bu ayrım önem kazanır. Ocak 2025 itibarıyla ortalama enflasyon yüzde 56,35, yani manşet enflasyonun 14,2 puan üzerinde.

Yurttaşlarımız harcamalarını tüm yıla yaydıklarında, temel gereksinimlerini aylık gelirlerinden karşıladıklarına göre ortalama enflasyona muhatap oluyorlar. O nedenle asgari ücretin, emekli ve kamu çalışanı maaşlarının ortalama enflasyon temel alınarak belirlenmesi gerekiyordu. İnsanlarımızın hayat pahalılığından şikayet etmesinin, açıklanan enflasyonun gerçek fiyat artışlarının yansıtmadığını söylemesinin bir nedeni de bu.

ÜRETİCİ FİYATLARI DA ENFLASYONU BESLİYOR

ÜFE’nin aylık artışı yüzde 3,06. Bu yıllık yüzde 40 civarında bir enflasyon eğilimine işaret ediyor. Döviz kurlarının fiyat artışlarının altında gerçekleştiği bir ortamda bu hayli yüksek bir oran. Bire bir olmasa da ÜFE’nin sonraki ayların TÜFE’sini etkilediğini biliyoruz. ÜFE üzerinden yıl sonu enflasyon hedeflerinin tutturulması da bu verilerle pek olanaklı görünmüyor.

SAĞLIK HARCAMALARI EMEKLİLERİ YAKTI

Ana harcama gruplarına göre 2025 Ocak’ta en yüksek artış yüzde 23,57 ile sağlıkta gözlenmiş. Çünkü muayene ücretleri-muayene katkı payları maliyeti yüzde 89,83 ile sıçramış. Bu durumdan en fazla zarar göreceklerin, kendilerine çok düşük maaş artışları reva görülen emekliler olacağı açık.

Sağlığı yüzde 7,66 ile çeşitli mal ve hizmetler, yüzde 7,63 ile eğitim, yüzde 7.34 ile konut ve yüzde 6.50 ile lokanta ve oteller izliyor. Yıllık bazda en yüksek enflasyon yüzde 99,93’le eğitim ve yüzde 68,90 ile konutta. Konutun bin alt kalemi olan kiradaki aylık artış yüzde 8,66, yıllık artış ise yüzde 100,64.

İsterseniz bu rakamları somut iki örnek üzerinden düşünelim. 2025 yılı başında asgari ücreti yüzde 30 artan, kirada oturan ve çocuk okutan bir çalışan yüzde 100 dolaylarında bir kira ve eğitim maliyeti artışıyla karşılaşmış. Haliyle yaşam standardı daha da düşmüş. Yıl başında yüzde 11,54 ücret artışıyla yetinen bir kamu emeklisi veya geliri ancak yüzde 15,75 artan bir SSK veya Bağ-Kur emeklisi de sağlıkta yüzde 55,02 sırf muayene ücretlerinde yüzde 97,52’lik bir zamla cezalandırılmış.

MAL VE HİZMETTE MAKAS KAPANMIYOR

Enflasyon verilerinde dikkat çeken bir olgu da mal ve hizmet enflasyonu arasındaki bir türlü kapanmayan makas. Mallardaki yıllık artış oranı yüzde 33,65 iken, hizmetlerde yüzde 62,95, aradaki fark 29,3 puan. Çünkü mal fiyatları görece düşük seyreden döviz kuru değişimleri nedeniyle göreceli az artıyor, ithalat yoluyla aşırı fiyatlanmalar dizginlenebiliyor. Buna karşın hizmetler neredeyse dış ticarete açık değil. Kiralar, okul ve okul servis ücretleri, yurt fiyatları, haberleşme hizmetleri gibi giderek ekonomideki ağırlığı artan kalemler piyasa güçlerine terkedilince, enflasyonun önü alınamıyor. Fiyat düzenleme, kontrol ve denetimleri olmadan hizmetler çekişli enflasyonun dizginlenmesi olanaklı görünmüyor.

ENFLASYON BEKLENTİLERİ HÂLÂ YÜKSEK

Enflasyonu etkileyen bir unsur da TCMB’nin Sektörel Enflasyon Beklentileri Anketi’yle izlediği farklı kesimlerin enflasyon öngörüleri. 2025 Ocak itibarıyla piyasa katılımcıları yüzde 25,4, reel sektör yüzde 43,8, hanehalkı yüzde 58,8 12 ay sonrası enflasyon beklentisine sahipti. Özellikle reel sektörün ve hanehalkının gelecek 12 aya bakışları harcama ve borçlanma kararlarını belirliyor. Ocak sonunda ticari kredilere yüzde 54,4 ihtiyaç kredilerine yüzde 67,1 faiz uygulanmaktaydı.

Bu oranlar yüzde 21 yıl sonu enflasyonuna ikna olsanız çok yüksek, kendi öngörülerinize göre ise borçlandırmayı caydırmayacak düzeydeydi. Aynı şekilde yüksek enflasyon beklentisi harcamalarınızı öne çekmeyi de teşvik ediyordu. Bu nedenlerle kredilerdeki artış hızı TCMB’nin koyduğu limitler dahilinde sürmekteydi.

Bir an için yüzde 21 enflasyon tahmininin gerçekleştiğini düşünelim. Bu ödenecek reel faizlerin çok daha yüksek olması, zaten tüketici kredilerinde yüzde 3,0’a, bireysel kredi kartlarında yüzde 3,3’e yükselen takibe giren alacak oranlarının çift hanelere sıçramasını getirebilirdi.

DEZENFLASYON PROGRAMI ÇALIŞMIYOR

Dezenflasyon programının birinci ayağı, faizleri yüksek tutarak yabancı girişini sağlamak, bu sayede TL’nin reel değerlenmesi ve yerel aktörlerin harcamak yerine tasarrufa yönelmesi beklentisi, yani para politikasıdır. İkinci ayağı da, emek kesiminin reel ücretlerini aşağı çekerek talebi soğutma çabası, diğer bir deyişle ücretler politikasıdır. Öncelikle dar gelirli kesimlerin tasarruf etmek gibi bir lüksü yok. Bu politikalar satın alma güçleri düşerek yoksullaşmalarına ve yaşam standartlarını korumak için borçlanmalarına, zamanla borç batağına saplanmalarına yol açabiliyor.

Dünyada da kabul edilen, “satıcılar enflasyonu” olarak adlandırılan, firmaların yüksek enflasyon ortamını ve belirsizliği fırsat bilerek aşırı fiyat artırmalarına yönelik ekonomi yönetiminin caydırıcı bir önlemi yok. Sadece Erdoğan’ın topu yurttaşa atan, “fahiş fiyatları boykot edin” şeklinde beyhudeliği kanıtlanmış bir çağrı söz konusu.

Ayrıca yüksek faizler, kısa sürede enflasyon dinamiklerini zayıflatan şok bir etki yaratabiliyor. Ancak Türkiye’deki gibi süre uzayınca faiz bir maliyet kalemi olarak enflasyonu besleyebiliyor. Firmaların yüksek faiz maliyeti nedeniyle yatırımlarını ertelemesi ve/veya borçlanarak çalışma sermayesini takviye etmekten vazgeçmesi, hatta üretim yerine paradan para kazanması, arzı olumsuz etkileyip, enflasyonun düşmesini engelleyebiliyor. Arz yetersizliği de enflasyonu besleyen bir neden olarak devreye girebiliyor.

Biraz evvel irdelediğimiz gibi enflasyon beklentilerinin kırılamaması da göz önüne alınırsa sınırlı bir durulma dışında enflasyon hedeflerine ulaşmak söz konusu olmuyor. Yüksek enflasyon ortamında servetine servet katan, harcama iştahlarının hız kesmediği tüketim malları ithalatının yıllık yüzde 27 artışıyla gözlemlenen varlıklı kesimler vergilendirilerek bütçe açıkları törpülenmeden enflasyonun düşmesini beklemek zaten ham hayalden öteye gitmiyor.

∗∗∗

DİSK-AR: FİYAT ARTIŞLARINDA TÜRKİYE DÜNYANIN EN KÖTÜ 6’NCI ÜLKESİ OLDU

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR), Türkiye’nin aylık ve yıllık enflasyonunda dünyadaki sıralamasını paylaştı. Raporda, “Türkiye dünyanın en kötü enflasyonuna sahip 6’ncı ülkesi” ifadelerine yer verildi.

Raporda, şunlar kaydedildi: “Türkiye’nin aylık resmi enflasyonu dünyanın 110 ülkenin yıllık enflasyonundan daha yüksek! 185 ülkenin enflasyonu Türkiye’den daha düşük. Türkiye, dünyanın en kötü enflasyonuna sahip 6’ncı ülkesi. Türkiye’nin enflasyonu bütün coğrafi ve ekonomik bölgelerin ortalamasından çok daha yüksek. TÜİK’e göre 2003’ten bu yana ortalama fiyatlar 24 kat, gıda fiyatları ise 35 kat arttı! Türkiye enflasyon verileri açısından açık ara dünyanın en kötü ilkelerinden biridir. TÜİK, DİSK tarafından açılan ve kazanılan davaya rağmen yargı kararını uygulamıyor ve madde fiyat listesini açıklamıyor. TÜİK, şaibeli verileriyle milyonların ekmeğiyle oynuyor.”

4 ŞUBAT 2025

Kaynak: BirGün