‘KURALLARA DAYALI’ ULUSLARARASI DÜZEN
İçeriği belirsiz bir ‘düzen’ arayışı
20. yüzyıl son bulurken emperyalizm saldırganlaştı; nedenlerini belirtme ihtiyacı daha sonra fark edildi. İstim sonradan geldi ve açıklandı ki kurallara dayanan bir uluslararası düzen inşası hedeflenmektedir.
Bu dönüşümü incelediğim bir yazıda şu tespitler yer almaktaydı: “Kurallara dayanan uluslararası düzen Birleşmiş Milletler (BM) Ana Sözleşmesi gibi bir tarihsel uzlaşma metnine dayanmamaktadır. Başlığında yer alan ‘kurallar’ tanımlanmamıştır. Fiilî durumu tanımlamaya kalkışırsak en uygun formül olarak ‘ben yaptım oldu…’ önerilebilir. ‘Ben’ zamiri yerine ‘emperyalizm, ABD, Batı, Batı ittifakı’ kavramları da kullanılabilir.” (soL Haber, 23 Aralık 2014).
Buna göre “kurallara dayanan bir uluslararası düzen nedir?” sorusu yanıtlanamaz. Zira, soruda yer alan “kurallar” ayrıca açıklanmamış, belirtilmemiştir. Osmanlı bilgeliğine göre her tanım “efradını câmi, ağyarını mâni” olmalıdır. Bugünkü Türkçe ile ifade edersek açıklanan nesnenin, olgunun, kavramın tüm bileşenleri, öğeleri içerilmeli, karşıtları dışlanmış olmalıdır.
Emperyalizmin eylemleri, savaşları, tahripkâr sonuçları ile biliniyor. İnşası istenen “düzen” bunların sıralanmasından türetilebilir mi? Eylemler BM sözleşmesine dayanmamaktadır, o halde bugünkü uluslararası hukukun ana kaynaklarından biri dışlanmaktadır. Yani, inşa edilecek düzenin bir karşıtı (“ağyarı”) açıklanıyor; o kadar…
“İçermesi gereken bileşenleri” ise, eylemlerinden (‘ben yaptım oldu…’ dışında) tespit imkânsızdır. Kısacası, bugüne kadarki marifeti ve sonuçları ile kurallara dayalı uluslararası düzen, olsa olsa uluslararası eşkıyalıktır.
Öncelikle ABD’nin benimsediği, çok sık kullandığı “kurallara dayalı uluslararası düzen söylemi” Batılı akademik çevrelerce de eleştirilmektedir. İlk ikisi ABD’den, diğeri Norveç’ten üç örneğe değineceğim.
Benzer eleştiriler
Birincisi Stanford Üniversitesi’nden Graham Webster… ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in sözü edilen düzene dönük ana tehdidin Çin’den kaynaklandığını vurgulayan bir demecinden hareket ederek kişisel web sitesinde 30 Temmuz 2024’te Biden Yönetimi’ne şu önerileri yapıyor1:
“Kurallara dayalı uluslararası düzen söyleminden vazgeçiniz. Bugünkü ABD-Çin ilişkilerini, kurallar ile ilişkili bir anlaşmazlık belirleyemez. Zira, çok sayıda örneğe göre, ABD uluslararası ilişkilerde başka devletlerin uymasını talep ettiği kuralları kendisi çiğnemektedir.” Bu tür ayrıcalıklı bir konum, Webster’e göre bilim-dışı bir fantezi olan “ABD istisnaî bir ülkedir” söylemiyle de doğrulanamaz.”
Benzer bir eleştiri, Yale Üniversitesi’nden Anayasa hukukçusu Paul Gewirtz’ten geliyor. Makalesi2, II’nci Dünya Savaşı sonrasında kurulan BM sistemini överek başlıyor. “Ne var ki bu düzen savaşlar, terörizm ve artan milliyetçilik nedeniyle tehdit altındadır.”
Gewirtz, “kurallara dayalı uluslararası düzen” söyleminin ise BM uzlaşmasına dayanmadığını, ABD kaynaklı olduğunu ve bugünkü tartışmanın büyük ölçüde ABD-Çin gerilimi ile bağlantılı olduğunu vurguluyor: “ABD’ye göre Çin, ‘kurallara dayalı uluslararası düzeni’ çiğnemek veya baltalamak niyetindedir; bu düzeni değiştirecek gücü vardır. Çin, ise bu kavramın ABD ve diğer Batı ülkeleri tarafından hegemonik amaçlarla veya Çin’i suçlamak için pazarlandığını ileri sürüyor.”
Paul Gewirtz’e göre, “Soğuk Savaş sonrasında oluşan ABD liderliğindeki tek kutuplu Batı modeli, kurallara dayalı uluslararası düzenin temellerini de içerdi.” Model, “serbest ticarete, açık ekonomilere, daha çok demokrasi ve insan haklarına” dayanmaktadır. “Aynı zamanda pek çok çifte standart taşıdığı için de arızalıdır.”
“Ne var ki, Soğuk Savaş sonrasında dünya değişmiştir. Tek kutuplu dönem son bulmuştur.” İki (veya çok) kutuplu dönemin arifesinde Gewirtz, Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC’nin) yeni dünya düzeni üzerindeki görüşlerine önem veriyor ve 2023 tarihli Çin Dış İlişkiler Yasası’ndan aktarıyor: “ÇHC, uluslararası hukuka dayalı, BM Ana Sözleşmesi’nde yer alan hedef ve ilkelere dayalı uluslararası sistemi ve ilişkileri destekler. Uluslararası ilişkilerde demokrasiyi savunur; ekonomik küreselleşmenin daha açık, kapsayıcı, dengeli ve herkese yararlı olması için çaba sarfeder.”
Gewirtz, Çin dış siyasetini yönlendiren bu temel hukuk belgesine ek olarak Şi Jinping tarafından duyurulan üç uluslararası inisiyatife de dikkat çekiyor: Küresel Güvenlik, Küresel Kalkınma ve Küresel Uygarlıklar… Bu girişimler, bir anlamda BM sistemi içinde felce uğramış olan ülkeler ve halklar arası çok-yönlü, barışçı ilişkilerin canlandırılmasını hedeflemektedir.
Paul Gewirtz yakın gelecekte ABD – Çin ilişkilerinin tehlikeli olabilecek gerilimlere yatkın olduğundan endişe duymaktadır. İki ülke arasında uluslararası düzene ilişkin görüş ayrılıklarını değerlendiren makalesinde, 80 yıl öncesinin BM odaklı çok kutuplu sentezine daha yakın olan Çin tezlerini, “kurallara dayalı uluslararası düzen” söyleminin belirsizliği karşısında açıkça yeğlemektedir.
Akademik çevrelerden “kurallara dayalı uluslararası düzen” söylemine dönük üçüncü bir eleştiri de Güney Doğu Norveç Üniversitesi’nden Glenn Diesen’den geliyor.
Diesen, kişisel web sitesinde 20 Aralık 2024’te yayımladığı bir yazıda 20’nci yüzyılın sonlarında emperyalizmin Balkanlar’dan başlayan saldırganlık örneklerinden bazılarına değiniyor. Bunları destekleyen “kurallara dayalı uluslararası düzen” söylemini de bir hegemonik eşitsizlik anlayışı olarak yorumluyor3.
Uluslararası hukuk, her devletin eşitliğine dayanır. Günümüzde bu ilkeyi, Güvenlik Konseyi’ndeki beş daimi üye ayrıcalığı ve “gelişmekte olan ülkeler lehine” uygulanan bazı istisnalara rağmen geleneksel BM sistemi temsil etmektedir. Bugünkü düzende ise hegemon devlet (ABD ) hariç, diğer tüm devletlerin eşitliği geçerlidir. Bu düzen, Orwell’in Hayvan Çiftliği romanındaki ortamı andırmaktadır.
Bu yeni düzeni kurumsallaştırmak için arada bir ABD çağrısı ile “liberal demokrasiler” adına uluslararası toplantılar yapılır; hiçbiri kalıcı olmaz. Dolayısıyla “düzen” eylemler içinde biçimlenir.
Diesen ilk eylemin, 1999’da bir BM kararı olmadan NATO’nun Yugoslavya’yı işgali ile başladığını ileri sürüyor. Yukarıda (‘ben yaptım oldu…’) genellemesi ile kastettiğim eylemlerden bazılarını Diesen rastgele sıralıyor: “Ulusların kendi kaderlerini tayin edebilme hakkının” kullanılmasını belirleyen referandumlar “Kosovo’da Sırbistan aleyhine sonuçlandığı için haklıdır; Kırım’da, G. Osetia’da Rusya lehine çıktığı için haksız…”
2014’te Biden Yönetimi ile AB’nin ortaklaşa örgütlediği Ukrayna’daki başarılı pembe darbe bir başka eylemdir. Son örnekler Batı’nın istediği gibi sonuçlanmayan Gürcistan, Romanya seçim sonuçlarıdır. Somut nedenler olmadan, traji-komik vesileler icat edilerek “gayri meşru” ilan edilir veya iptal edilir. “Liberal demokrasi” iddiasının sahteliği de böylece ortaya çıkar.
Diesen’e göre, “kurallara dayalı uluslararası düzen çoğu kez uluslararası hukuk ile insan hakları hukukunun toplamı olarak sunulmaktadır. Ne var ki birincisi devlet, ikincisi birey özneli sistemler olduğu için çelişkili ilkeler içerir.” Peşinen uyumsuz olduğu gözlenen bir evlilik…
Norveçli yazarın nihaî yargısı kesindir: “Kurallara dayalı düzen, tek kutuplu dünyanın kalıntısı başarısız bir deneyimdir; son verilmeli; istikrar ve barış için uluslararası hukukun hükümranlığına dönülmelidir.”
Yazı son bulurken Çin Dışişleri Bakan yardımcısı Xie Feng’in görüşü onaylanarak aktarılıyor: “Kurallara dayalı düzen, tek taraflı eylemleri geleneksel uluslararası hukukun yerine geçirdiği ölçüde orman yasasıdır.” Çinli diplomat ölçülü konuşmuş; ben yukarıda “uluslararası eşkıyalıktır” diye özetlemiştim. Okurlar, uzmanlar, dünya görüşlerine, meşreplerine göre farklı (belki de daha ağır) teşhisler yapacaktır.
- 1 “Rules, sure, but not a ‘rules-based order’”
- China, the United States, and the future of a rules-based international order, Brookings, 22.VII.2024
- The Case for Dismantling the Rules-Based International Order
24 OCAK 2025
Kaynak: SOL