Asgari ücret, azami sefalet
Asgari ücret açıklandı, 22 bin ve de 104 TL. Bakan “işçimizin yanındayız” dedi ve müjdeli haberi verdi. Bir de hadis okudu galiba, böylece verdiklerinin, bahşettiklerinin hem hakkaniyetli hem de ruhani olduğunu vurgulamış oldu. Türk-İş temsilcileri açıklamayı beklemeden terk etmişler, bir de bazı detayları açıklamışlar. Örneğin mutat yaşam şartları araştırması yapılmamış bile. Kısacası devletlü ve sermayelü temsilciler işçi sınıfının hangi zorlukları yaşadığını dikkate bile almamışlar. 2-3 haftadır, anlaşılan, işçi temsilcileriyle bir konuşma bile olmamış. Karar kapitalist devlet ve sermaye tarafından alınmış böylece. Aslında IMF önceden “tavsiyede” bulunmuştu, zinhar yüksek belirlemeyin demişti. Böylece kapitalist devlet-ulusal sermaye-uluslararası sermaye üçlüsü ne dediyse o olmuş oldu. Türk-İş mi? Her zamanki gibi “bakın yürürüz haa” modunda.
Asgari ücreti yıllık belirliyorlar artık. Eskiden altı aylık süreler için yılda iki kez belirlenirdi çünkü istikrarsız Türkiye kapitalizmi sathında işçilerin kayıplarının altı ayda bir, eh işte biraz, giderilmesi hedeflenirdi. Şimdi yıllık belirleniyor, amma velakin Türkiye kapitalizmi hala istikrarsız. Bir yıl içinde kendi yapısal sorunlarından dolayı akla gelen her badireyi atlatabilir durumda. Neticede kur riski yüksek, enflasyonist baskı yüksek (çünkü sermayesi kâr açlığını dizginlenemiyor), borç stoku yüksek, cari dengesizlik yüksek, dışa ticaret açığı yüksek, yüksek de yüksek; her şey yüksek bir reel ücretler düşük. Kısacası bir yıllık belirlenen asgari ücret aslında her türden istikrasızlığa yem olmaya hazır.
Dahası şimdi devlet aslında işlevsiz politika dokümanları açıklıyor sürekli (Orta Vadeli Program gibi) ve bu resmi dokümanlar için bir enflasyon hedeflemesi yapıyorlar. Asgari ücrete ve memur maaşlarına zammı da artık bu hedeflenen enflasyon ölçüsünde yapacaklarını ilan ettiler. Böylece enflasyonu düşüreceklermiş. Gerçekleşen enflasyonu ciddiye almıyorlar (yaşam şartları araştırmasını bundan yapmamışlardır); diğer bir ifadeyle işçilerin ve memurların fiyat artışları dolaysıyla yaşadıkları refah kaybını umursamıyorlar artık.
Peki hedeflenen enflasyonu neye göre hesaplıyorlar? Öncelikle enflasyon hedeflemesi yeni bir şey değil, bizi daha önce de çok sayıda enflasyon hedeflemesine kurban ettiler. İşin acısı Türkiye kapitalizmi genellikle hedefi tutturamıyor. Çünkü enflasyonun nedeninin sadece ve sadece ücret artışı olduğunu varsayan abuk subuk doktriner bir bakış açısına sahipler (ki şu an yaşanan enflasyona ücret artışlarının katkısının ihmal edilebilecek düzeyde olduğunu kendi raporları bile söylediler). Şirketler kâr açlığıyla sürekli zam yapıyorlar, ev sahipleri aynı histeriyle sürekli kiraya zam yapıyorlar, özel hastaneler, özel okullar, serbest meslek sahipleri… kısacası ücretliler ve maaşlılar hariç herkes, satacak bir şeyi olan herkes tutturabildiği yüksek oranda zam yapıyor, devlet seyrediyor. Ceremeyi de işçi sınıfı çekiyor. Öyle ya serbest piyasa ekonomisi bu; onlara ses çıkarmıyorlar.
Peki ama hedef enflasyon oranı nasıl belirleniyor? Sorsanız çok alengirli bilimsel tekniklerle hesapladık diyecekler. Tutturamadıklarına göre (çünkü hem devletimiz hem de IMF ikide bir revize ediyor) işin içinde pek bir bilimsel teknik yok gibi. Kısacası devletlü büyüklerimizden biri temenni ediyor, o da hedef oluyor.
Ama asıl sorumlu olan işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür. Tek tek grevler var, işçiler istediklerini aldılar. Ancak bu asgari ücret ve belirleniş tarzı Türkiye işçi sınıfı için kendi tarihinde gördüğü en büyük aşağılanmadır. İşçi sınıfı hiç bu kadar pasif, hiç bu kadar edilgen olmamıştı. 22 bin nedir yahu? Bu rakamı belirleyenler ortalama kira ne kadar, ortalama gıda tutarı ne kadar biliyor mu? Biliyorlar aslında. Ama işte işçi sınıfının bu pasifliği, bu edilgenliği karşısında pervasızca karar veriyorlar.
Asgari ücret bu ülkede ortalama ücrettir. Ücretle çalışanların yarıdan fazlası zaten asgari ücrete yakın ücret alırlar. Kısacası bu rakamı belirleyenler bunu da biliyor. Diğer bir ifadeyle aslında Türkiye için ortalama ücreti belirlemiş oldular, asgari ücreti değil. KOBİcisi, lobicisi, ihracatçısı, ithalatçısı, iri sermayelisi, ufak sermayelisi pek mutludur şimdi. Öyle ya, onlar evler alsınlar, katlar alsınlar, çocuklarını Amerikalarda, Avrupalarda, bol paralı okullarda okutsunlar, Malidvlerde, Seyşellerde tatil yapsınlar, hafta sonu kahvaltı için Fransız Rivierasına uçsunlar, her yıl tanesi bir işçinin yıllık asgari ücreti toplamının çok katı bedele sahip arabalar alsınlar, işçiye de açlığı reva görsünler. Yetmez; devlet tüm olanaklarıyla arkalarında olsun, seneyi matrahsız geçirip vergi vermesinler, mis gibi vergi iadeleri alsınlar, teşvik alsınlar, garantili ödeme alsınlar, kredi garantisi alsınlar, ucuza kredi aslınlar, kamu malını ederinin altında asınlar, ömrümüzü alsınlar, hayatımızı aslınlar; işçi sınıfı da sefalet ücreti alsın. Artık utanmıyorlar.
Gerçi verileni bile çok bulanlar oldu. Şimdi duyuyoruz, aslında 21 bin olmalıydı diyenler var. Burjuva iktisatçıları var, yoz ve karikatürize. Hatta bunların içinde ödüllü olanlar var. Geçenlerde biri, hem de Nobelli, yüzde 50 bile verseniz sorun çözülmeyecek, çünkü emek verimliliği düşük deyivermiş. İnsaf! Sayı rakam verip kafanızı ağrıtmayacağım ama yapılan tüm çalışmalar ücretlerin yerinde saydığını ya da düştüğünü gösterirken emek verimliliği artmış ve bu ikisi arasındaki büyüyen farkı sermaye kâr olarak cebe indirmiş. Şimdi daha da fazlasın indirecek cebe. Hatırlatmaktan geri durmayacağım bu Nobelliyi ülkenin ana muhalefet partisi bir aralar danışman tutmuştu galiba, yazık.
Bu arada sürekli zam süreci de işliyor. Devlet vergiye, sermaye sattıklarına zam yapıyor. Buna da gecikmiş fiyat tepkisi diyorlar. “Gecikmiş” fiyat tepkilerinin sonu gelmiyor ama. İlginç bir dönem, kur görece sabit bir bant içinde, reel ücretler artmıyor, kapitalist dünyada temel emtia ve girdi fiyatları düşüyor, amma velakin bizde zam yağmuru sürüyor. Neden? Çünkü sermaye bu trendi yakaladı ve bırakmak istemiyor, kâr için yağmalıyor. Devlet de sesini çıkarmıyor ve tüm yükün emekçilerin, çalışanların sırtına yıkılmasına aracılık ediyor. Asgari ücret bunu yasal hale getiriyor.
Bazı aklı evveller de asgari ücreti dolar bazında hesaplıyorlar ve şimdi ulaştığı 600 küsür dolarlık seviyenin AKP’li yıllarda yakalanmış büyük bir başarı olduğunu belirtiyorlar. Şaka mı yapıyorlar? Peki aynı dönemde simit fiyatı kaç dolar yükseldi? Ya da okul ücretleri veya kiralar? Bakmayın böyle ciddiyetsiz yorumlara…Yine aynı cenahtan açıklama geliyor, buna göre bu açıklanan taban ücretmiş. Daha nitelikli, daha tecrübeli, daha donanımlı olsunlar daha yüksek ücret alırlarmış. Kirayı bile ödeyemeyen, eve ekmeği ucuz diye uzun Halk Ekmek kuyrukları bekleyerek götürebilen emekçilere ders alın, kursa gidin daha nitelikli olun diye akıl veriyorlar. Dalga geçiyorlar. Bahsedildi, veriler ücretlilerin çok büyük bir bölümünün asgari ücret ya da ona yakın ücretler aldığını gösteriyor, adına konuştukları sermaye nitelikliye de niteliksize de sefalet ücreti veriyor. Ya haberleri yok, ya da yalan söylüyorlar.
Neticede açıklanan asgari ücret (ki aslında ortalama ücret) bir açlık ücreti. Burjuvazinin realist kalemşörleri “evet acı, ama gerekli” diyorlar (işveren örgütlerinin şık iktisatçılarına bakın, o kanal senin bu da benim diyerek gezip aynı lakırdıyı terennüm edip duruyorlar). Onların realizmi ürkütücü bir realizm. Gerçekçilikleri bendesi oldukları sınıfın gerçekçiliği. Devletlü ağızlar “gelecekteki rahatlama için bugün katlanacaksınız” diyorlar. Geleceğimizi yok ettiklerinin farkında değiller. Yıllardır aynı terane; yükü işçi sınıfına yıkmak istediklerinde “azıcık dişinizi sıkın” temalı açıklamalar sökün eder hemen. Sıkacak diş kalmadı ama.
Bu utançtan kurtulmanın tek yolu örgütlü bir işçi sınıfıdır. Unutmayın, işçi sınıfı kaybettiğinde hepimiz kaybediyoruz.
25 ARALIK 2024
Kaynak: SOL