Konfederasyonumuz KESK’in çağrısıyla “Geçinemiyoruz!” diyen emekçiler yoksulluğa karşı mücadeleyi Tandoğan Meydanına taşıdı…
KESK’in çağrısıyla “Geçinemiyoruz, Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz!” şiarıyla 30 Kasım’da Tandoğan Meydanında düzenlenen mitingde on binlerle bir aradaydık.
Bütçe hakkımızı talep etmek için emeğiyle geçinen herkesin sesini birleştirdiği bu buluşmada, yaklaşık 50 bin kişi taleplerini haykırdı:
- Gelirde, vergide adalet istiyoruz!
- Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı istiyoruz!
- Yasal kreş hakkımızın her işyerinde olmasını istiyoruz!
- Kamuda her türlü ayrımcılığın kaldırılmasını istiyoruz!
- Yoksulluk sınırının üzerinde bir ücret ve tüm ödemelerin emekliliğe sayılmasını istiyoruz!
- Mülakatın kaldırılmasını istiyoruz!
- 5510 sayılı Yasa nedeniyle yaşanan kayıpların giderilmesini istiyoruz!
- Tüm emekçilere ücretsiz ulaşım ve yemek hakkı istiyoruz!
- Hedeflenen enflasyon oranında zam dayatmasına karşı yoksulluk sınırının üzerinde bir ücret istiyoruz!
- Emekçilerin alım gücünü düşüren sahte enflasyon rakamlarını kabul etmiyoruz!
- Ekonomik büyümeden hem çalışırken hem de emeklilikte payımızı almak istiyoruz!
- Hiç vergi vermeyen sermaye gruplarının bütçeyi talan etmesine karşı vergide adalet istiyoruz!
Mitinge emek ve meslek örgütleri, demokratik kitle kuruluşları, emekli örgütleri, siyasi partiler, yerel inisiyatifler ve bireysel katılımcılar yoğun ilgi gösterdi. Alanı dayanışma ve mücadele ruhuyla dolduran emekçiler, yoksulluğa ve adaletsiz bütçe politikalarına karşı birleşerek güçlü bir irade ortaya koydu.
KESK Eş Genel Başkanları Ayfer Koçak ve Ahmet Karagöz’ün miting konuşma metni ve fotoğraflar aşağıdadır:
Merhaba!
“Yağmur, kar, fırtına geliyoruz Ankara” diyerek yollara düşüp
Ankara’nın ayazını pırıl pırıl açan bir güneş gibi dağıtanlar
Merhaba!
Kamu emekçileri, işçiler, emekliler, gençler, kadınlar
Üretenler ve Hayatı var edenler Merhaba!
Merhaba! Omuz omuza yürümekten onur duyduğumuz dostlar
Hepinizi Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) adına sevgi ve saygı ile selamlıyoruz.
Mitinginize hoş geldiniz!
Evet, KESK olarak bu mitingin düzenleyicisi, çağrıcısı biziz. Ama bu miting emeğin çok sesli korosu olarak hepimizin mitingidir.
Buradan, emeğin kürsüsünden, dünyanın bu en büyük çok sesli korosunu oluşturan tüm kardeşlerimize selam gönderiyoruz.
Selam olsun!
Yurdun dört bir yanında “Bu sömürü, kölelik ve baskı düzenine itirazımız var, bu düzenin yarattığı krizlerin faturasını ödemeyeceğiz” diyenlere.
Selam olsun!
Özelleştirme soygununa karşı direnişe geçen Çayırhan maden işçilerinden, günlerdir direnişte olan SASA işçilerine
Grevdeki belediye işçilerinden, Pamukkale Üniversitesi işçilerine
Ekmeği için, işi için çocuklarına onurlu bir gelecek bırakmak için mücadele edenlere selam olsun!
Selam Olsun!
Kayyum Darbelerine teslim olmayacağını haykıranlara.
Dersim’den Esenyurt’a iradesine, ekmeğine, aşına sahip çıkanlara selam olsun! Selam olsun Mardin’e, Batman’a, Halfeti’ye, Selam olsun Bahçesaray’a.
Selam olsun!
Evde, sokakta, işyerinde yaşamın her alanında baskı, mobbing ve şiddete karşı; amasız fakatsız yan yana gelmeyi başaran ve 25 Kasım’da alanlara akan, erkek egemen düzenin en büyük korkusu kadınlara
Bin selam olsun!
Hakikate ulaşmak için gerçek haber alma hakkımızın yılmaz savunucuları, tutsak edilen özgür basın emekçilerine;
Emek, demokrasi ve barış mücadelesi verirken siyasi operasyonlarla tutuklanan yol arkadaşlarımıza selam olsun!
Nerede olursa olsun; karakışı bahara, karamsarlığı umuda çevirmek için tırnak ile diş ile umut ile sevda ile düş ile direnenlere…
Bin selam olsun!
Değerli Dostlar,
Bundan tam 10 yıl önce yine burada, Ankara’da “Emek, Demokrasi, Barış ve Adalet” mitingimizde hep bir ağızdan “Bozuk Düzende Sağlam Çark Olmaz! Diye haykırmak istemiştik.
Aradan 10 yıl geçti.
Bozuk düzende sağlam çark olmayacağını her gün daha ağır bir biçimde yaşamaya devam ediyoruz.
Çünkü bu bozuk düzenin çarkları yıllardır dönmeye devam ediyor.
Çarklar; yıllardır ülkemizi emperyalist kapitalist sisteme, yabancı ve yerli tekellere daha fazla bağımlı hale getiren uluslararası sermayenin yağmasına yol açan neo liberal politikalarla dönüyor.
Bu ülkede çarklar; yıllardır borçlanmaya, ranta, betonlaşmaya dayalı bir ekonomik model üzerinden dönüyor.
Çarklar, sadece sanayide, teknolojide, enerjide değil tarımda, hammaddede hemen her alanda dışarıya bağımlı hale getirilmesi ile dönüyor.
Bu ülkede çarklar; yıllardır hepimizden, halktan alınan vergilerle, kaynaklarla kurulan;
PETKİM’den TÜPRAŞ’a, SEKA’dan TEKEL’e, TEDAŞ’dan SÜMERBANK’a, yem fabrikalarından, limanlara, şeker fabrikalarından madenlere kadar tüm kamu işletmelerini, fabrikaları özelleştirme soygunu ile yok pahasına yabancı ve yerli sermayeye peşkeş çekilmesi ile dönüyor.
Çarklar; sağlık ve eğitim başta olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasaya açılması, kamu alanına yapılan yatırmaların alabildiğine sınırlanması üzerinden dönüyor.
Çarklar; Kadın emeğinin değersizleştirilmesi, bakım sorumluluğunun kadına yüklenmesi üzerinden dönüyor.
Değerli Dostlar,
Bizim söylediklerimizi bir yana; 22 yıldır ülkeyi yönetenler bu bozuk düzenin çarklarının nasıl ve kimin için döndürdüklerini zaten açık açık itiraf ediyorlar.
Döviz kuru ve enflasyon rekor üstüne rekor kırarken dönemin Maliye Bakanı çıkıp aynen şöyle demişti.
“Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor”.
Doğru çarklar dönüyor. Ama nasıl dönüyor? Çarkların içinde kimler eziliyor ?
Emek karşıtı, sermaye yanlısı bütçelerle, adaletsiz vergi sistemi, özelleştirme talanı ve kamunun tasfiye edilmesi ile düzenin çarkları biz emekçileri eziyor.
TÜİK’in sahte rakamları ile düşük gösterilen enflasyonla, açlık sınırında ücretlerle, angarya çalışmayla, güvencesiz istihdamla çarklar bizi eziyor.
Hak arama yollarımızı kapatan, insan hakları ihlallerini körükleyen güvenlikçi politikalarla, darbelerle, sıkıyönetimlerle, OHAL’lerle, Kayyum Darbeleri ile çarklar bizi eziyor.
Grev yasaklarıyla, sendikal hak ihlalleri ile torba yasalarla KHK’lerle, sorgusuz sualiz ihraçlar, açığa almalar, sürgünlerle çarklar bizi eziyor.
Doğayı talan eden, yaşam alanlarımızı yok eden ranta dayalı betonlaşma ile çarpık kentleşme ile düzenin dişlileri bizi yok ediyor.
Kadın yoksulluğunun, güvencesizliğinin eşitsizliklerin derinleştirilmesi ile bu çarklar bizi eziyor.
Kısacası bu bozuk düzenin çarkları; yıllardır halkı, emekçileri, kadınları, yoksullaştırarak, bir avuç zengini daha zengin etmek için dönüyor.
Değerli Dostlar,
Çarkları emeğin, emekçilerin, demokrasinin, hukukun, adaletin, barışın aleyhine dönen bu bozuk düzende geldiğimiz yer tüm toplumu saran yoksulluk ve sefalettir.
Bu bozuk düzende geldiğimiz yer “tasarruf “adı altında okul öncesi öğrencilerin bir öğün ücretsiz yemeğinin dahi kesilmesi, çalışanların giyecek yardımının gasp edilmesidir.
“Tasarruf “adı altında kamunun elindeki iş makinalarının, ambulansların satılmasıdır.
Çalışanların servis, nöbet ücreti, mesai ücreti gibi kazanılmış haklarının tasarruf adı altında ortadan kaldırılmasıdır. Kamunun elinde kalan lojmanların, sosyal tesislerin birilerine peşkeş çekilmesidir.
Bu bozuk düzen ve yürütücüsü iktidarın ülkeyi getirdiği yer; çalışanların en çok ihtiyacı olan kamu ve belediye kreşlerinin kapatılmasıdır.
“Sağlıkta dönüşüm” adı altında yürüttükleri rant politikalarının yeni doğan bebekleri dahi ölüme terk edecek boyutlara ulaşan vahşetidir. Yine bu politikalar bir taraftan sağlık emekçilerinin iş yükünü artırırken diğer taraftan sağlıkta şiddete zemin yaratmaktadır.
“Bütçeden aslan payını eğitime ayırdık” diye nutuk atanların politikalarının eğitimi getirdiği yer ise sınıflardaki çöplerin dahi toplanamadığı okullar, ataması yapılmayan öğretmenler, özel okullarda asgari ücret, kamuda ücretli öğretmenlik adı altında öğretmenlerin köleleştirilmesi, üniversiteli gençlerin barınma, beslenme ve ulaşım sorunları nedeniyle okul terkleridir.
Değerli yol ve mücadele arkadaşlarım,
Bu iktidarın savaş ve rant politikalarının sonuçları;
Seçilmiş milletvekillerinin halen cezaevinde tutulması Belediye Başkanlarının, Eş Başkanlarının yerine kayyım atanması, halk iradesinin ayaklar altına alınmasıdır.
Demokrasinin, hukukun, adaletin, sendikal hak ve özgürlüklerin kırıntılarının bile rafa kaldırıldığı, tek adam rejiminin ferman düzenidir.
Siyasal iktidarın ırkçı, gerici bir anlayışla laikliği hedef alması, etnik ve inanç kimlikleri üzerinden toplumun ayrıştırılması ve kutuplaştırılmasıdır.
Kontrolsüz iç ve dış göçün yarattığı göçmen ve sığınmacı sorunları üzerinden ırkçılığı yeniden üretilmesidir. Yaşanan sorunların sebebi savaştan kaçarak ülkemize sığınan yoksul halklar değil emperyalist güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin savaş tamtamlarıdır.
Değerli Dostlar,
Demokrasinin, adaletin, hukukun, barışın olmadığı bir yerde emeğin haklarından bahsedilemeyeceğini bilenler olarak buradan bir kez daha sesleniyoruz.
Demokrasinin varlığının temel koşulu halk iradesine saygı duymaktır. Bunun aksine her türlü karar ve müdahale halkın demokratik iradesinin gasp edilmesidir.
Bir kez daha altını çiziyoruz.
Kayyım; halk iradesine, emeğe, toplumsal barışa darbedir.
Kayyım; yerel yönetim emekçilerini işinden, ekmeğinden eden, toplu sözleşmelerini iptal eden, sürgünü, sendikal ayrımcılığı, angarya çalıştırmayı rutin hale getiren emek düşmanlığının adıdır.
Kayyım; Yolsuzluktur, boşaltılan kasalar, Yandaşlara belediyelerde kadro açmak, ihale dağıtmak, halkın omuzlarına katmerli borçlar yüklemektir.
Kayyım; Rantçı belediyecilik anlayışı karşısında olanlara, eşit yurttaşlık temelinde, bir arada barış içinde yaşamak isteyen halklara yönelik bir gözdağıdır.
Kayyım; halkla belediye arasına konulan beton duvarlardır.
Bizler eşit, özgür, laik ve demokratik bir ülkede barış içinde bir arada yaşamak istiyoruz.
Bu nedenle saltanatlarını sürdürmek için acıdan ve gözyaşından, kutuplaştırmadan, çatışmadan beslenenlerin karşısında bir arada olmaya devam edeceğiz.
Başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetin bütün kazanımlarını, izlerini hafızalarımızdan silmeyi hedefleyen zihniyete karşı; “Laiklik” ve “Demokratik Cumhuriyet” mücadelemizi büyüterek sürdüreceğiz.
Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesinden yanayız. Halklarımız barış özlemini ortak yaşam eşit yurttaşlık talebini açıkça ortaya koymuştur. Barış süreci yeniden örülmeli, başta Kürt halkı ve aleviler olmak üzere halkların eşit yurttaşlık talebinin anayasal güvence altına alınması için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Değerli yol ve mücadele arkadaşlarım,
Tüm bunların sonucunda toplumun ezici çoğunluğunun her geçen gün daha fazla işsizliğe, yoksulluğa, güvencesizliğe itildiği karanlık bir tablo ile karşı karşıyayız.
- Çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon TÜİK’in sanal rakamlarının en az iki katı seviyesinde seyrediyor. Gıda enflasyonu dünya genelinde düşerken Türkiye’de artmaya devam ediyor. Eti, peyniri, sütü, yoğurdu, bakliyatı geçtik mevsim sebzelerinin kilosu bile ortalama 100 TL civarında.
- Ortalama bir ev kirası 25 bin TL, emekli maaşı 12.500 TL .
- Her iki çalışandan birisi açlık sınırının çoktan altında kalan 17 bin 2 TL’lik asgari ücretle çalışıyor.
- Kamu emekçilerinin ortalama maaşı yoksulluk sınırının yarısında kalıyor.
- Kamu emekçilerinin maaşı emekli olduğunda 1/3’ e düşmektedir. Böylece emekli olma hakkımız açıkça gasp ediliyor. Kamuda tasarruf paketine göre emekli olan kadar istihdam açılacakmış.
Bu ne demek biz emekli olamayacağız, gençlere de kamuda istihdam yok demek.
- Emekçilerin TÜİK’e göre bile, sadece %34’ü kayıtlı ve tam zamanlı bir işte çalışıyor.
- Kadınlar açısından durum daha da vahim. Kadınların sadece %20’si kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda çalışabiliyor.
- Türkiye’de kadınların %36’sı , gençlerin %36’sı işsiz.
Değerli Dostlar,
Emekçiler bu durumda iken, mecliste haftalardır, alacağımız ücretlerden, ödeyeceğimiz vergilere kadar hepimizin hayatını yakından ilgilendiren 2025 bütçesi görüşülüyor.
Sürekli altını çizdiğimiz üzere; bütçeler bir ülkede gelirlerin kimlerden toplanan vergilerle oluşturulduğunu, gelirlerin ve ülke kaynaklarının kimler için kullanıldığını gösteren en politik belgelerdir.
Bugüne kadar yapılan birbirinin kopyası bütçelerde emekçilerin, halkın talepleri, kadınların talepleri hiç dikkate alınmadı. Kamu gider ve gelirlerinin belirlenmesinde bizlere hiçbir söz hakkı tanınmadı. Yani bütçe hakkımız yok sayıldı.
Ülkeyi yönetenler, bu karanlık tabloya rağmen 2025 bütçesinde de yoksul emekçilerin yani bizlerin taleplerini yok sayıyor.
Istakoz yedikleri masalardan, meclis bahçesindeki kebap partilerinden, mangalda sucuk partilerinden fotoğraf paylaşanlar yoksullaştırdıkları milyonlara hala hiç utanmadan “kemer sıkın” diyor.
Hem dolaylı hem dolaysız tüm vergilerin yükü yine bizim omuzlarımıza yıkılıyor.
- Her 3 TL’sinden 2 TL’Sİ bordroluların ücretlerinden adaletsiz vergi dilimleriyle kesilen tutarlardan oluşan Gelir Vergisi bir önceki yıla göre %79 arttırılıyor.
- Attığımız her adımda ödediğimiz dolaylı vergilerden KDV %81, ÖTV ise %51 arttırılıyor.
- Karlarını katlayan bankaların yaptıkları her işlemle bize yansıttıkları Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV) %154 artırılıyor.
- Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yine göz ardı ediliyor. Yıllardır şiddete, güvencesiz istihdama maruz bırakılan kadınlar 2025 bütçesinde de yok sayılıyor.
Değerli Dostlar
Bizden toplanan vergilerle oluşturulan bütçeden aslan payı ne eğitime ne de sağlığa ayrılıyor.
Çünkü bütçeden aslan payı yine faize, müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı, tünel inşaatı müteahhitlerine, “beşli çeteye”, sermayeye, savunma ve güvenlik adı altında silah sanayisine, çatışma ve savaşa, sarayın itibarına ve şatafatına gidiyor. Halkın itibarı ise ayaklar altına alınıyor.
Nitekim 2025 bütçesinde:
- Halktan toplanan vergiler ortalama %60 artırılırken, aralarında devasa holdinglerin ve bankaların da yer aldığı mükelleflerin ödediği kurumlar vergisi bir önceki yıla göre sadece %28 arttırılıyor.
- Üstelik 701 Milyar TL’lik Kurumlar Vergisinden de muafiyet ve istisna denilerek vazgeçiliyor.
- Diğer vergilerdeki af, istisna ve muafiyetleri de kattığımızda patronlardan, sermayeden alınması gereken yaklaşık 2 trilyon TL patronlara hediye ediliyor.
- Yetmezmiş gibi Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projeleri adı altındaki soygun 2025 yılında da devam ettiriliyor.
Değerli Dostlar,
Toplanan her 100 TL verginin:
- 18 TL’sinden sermayeye, patronlara tanınan muafiyet ve istisnalarla vazgeçiliyor.
- 18 TL’si doğrudan faize gidecek.
- En az 15 TL’si “savunma ve güvenlik harcamaları” adı altında silahlanmaya gidecek.
- En az 2 TL’si Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine yani dolaylı olarak beşli çetelere gidecek.
- Bütçe giderleri içinde artmayan tam tersine azalan tek bir kalem var. O da kamu yatırımlarıdır.
- Kamu yatırımları geçen yıla göre bu yıl %40 azaltıldı.
- Kısacası iktidar yeni hastane, okul, kreş, kamu binası yapmayarak, ambulans iş makinası almayarak, kadınlar için sığınak açmayarak kamu yatırımlarından 493 Milyar TL “tasarruf etmeyi” hedefliyorken, bunun çok daha fazlasını vergi aflarıyla zenginlere aktarmaktadır.
Bu emek düşmanı, sermaye dostu bütçeyi kabul etmek mümkün değildir.
BİZ EMEKTEN- HALKTAN YANA BİR BÜTÇE İSTİYORUZ.
Bunun için;
- Öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını, emekçilerin ve emek örgütlerinin bütçe sürecine katılım sağlayabileceği yasal bir düzenleme yapılmasını istiyoruz.
- Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, tasfiyesine ve özelleştirme soygununa son verilmesini istiyoruz.
- Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini, kadınların güvenceli istihdamının arttırılmasını, kadınları şiddetten koruyacak kamusal hizmetlerin genişletilmesini istiyoruz.
- Vergide ve ücretlerde adalet istiyoruz. Bunun için; tükettiğimiz her şeyden alınan KDV, ÖTV gibi tüm dolaylı vergilerin düşürülmesini,
- Yoksulluk sınırına kadar olan maaşların, birinci vergi diliminde sabitlenmesi ve %10’a çekilmesini istiyoruz.
- Vergilerimizden oluşan bütçeden alıp Kamu Özel İş birliği (KÖİ) projelerine, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine aktarılan Hazine garantilerine son verilmesini istiyoruz.
- Vergilerimizin, ülkenin kaynaklarının güvenlikçi politikalara, silahlanmaya değil; istihdamın arttırılması, yoksulluğun ve işsizliğin önlenmesi, adaletin, barışın ve demokrasinin tesis edilmesi için kullanılmasını istiyoruz.
- Maaşlarımızda her geçen yıl artan kayıpların karşılanmasını istiyoruz.
- Asgari ücretin bir işçinin ailesi ile insanca yaşamaya yetecek seviyeye, en düşük emekli aylığının ise asgari ücret seviyesine çıkarılmasını istiyoruz. Biliyoruz ki bunu yapmak için sadece sermaye çevrelerinden almadıkları vergilerin onda biri yeterlidir.
- En düşük kamu emekçisi maaşının kira, aile, yakacak yardımları ile yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasını istiyoruz.
- Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmesini, tüm çalışanların güvenceli-kadrolu istihdam edilmesini istiyoruz.
- Eğitimin tüm aşamalarında çocuklarımıza ücretsiz, bir öğün yemek içilebilir su istiyoruz.
- Uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan ve temel hakkımız olan; Gerçek Grevli Bir Toplu Sözleşme Yasası talep ediyoruz.
- Kamuda işe alımlarda, siyasi kayırmacılığa son verilmesini, gençlerimizin işe girmesini engelleyen mülakatın ve güvenlik soruşturmalarının kaldırılmasını istiyoruz.
- Haksız hukuksuz şekilde KHK’lar ile ihraç edilen tüm emekçilerin derhal görevlerine iade edilmesini talep ediyoruz.
Eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetlerinin ücretsiz, anadilinde, ulaşılabilir ve nitelikli hale getirilmesini, bütçelendirilmesini bu alanda özel sektörün teşvikinden vazgeçilmesini istiyoruz.
Değerli Dostlar,
Bugüne kadar iktisatçılar, ekonomistler bütçeyi anlatırken hep bir pastadan pay alma üzerinden anlattılar.
Ama yıllardır sırtını emeğe-emekçilere dönenler o pastayı kimin yaptığını gözlerden saklamaya, gizlemeye çalışıyorlar.
Milyonlarca çalışanın, emekçinin aslan payını sermayeye, patronlara, yandaşlara, kendilerine ayırdıkları o pastanın kırıntıları ile yetinmesini istiyorlar.
Bizler, emeğimizle, alın terimizle yarattığımız değerlerin, oluşturduğumuz kaynakların sadece bize değil tüm halka kamusal hizmet, kamuya yatırım, insanca bir yaşam ve çalışma koşulları, iş güvencesi olarak geri dönmesini istiyoruz.
Bunun için siyasi iktidarı emek düşmanı, halk düşmanı bu bütçe yasa teklifini geri çekmeye, bütçe hakkımız önündeki engelleri kaldırmaya, halktan emekten yana bir bütçeyi birlikte oluşturmaya çağırıyoruz.
Nazım Hikmet’in dizelerinde dile getirdiği üzere;
Eğer; hak haksızlıktan yüce,
Sevgi nefretten üstün,
Aydınlık karanlıktan güçlüyse…
Çaresi yok usta…
Biz kazanacağız
Bugün tüm halkımız yaşanan yoksulluktan, baskılardan ve kendini kuşatan bu yağma düzeninden rahatsız ve tepkili. O halde bize düşen görev, tüm emek örgütlerine, sendikalara ve demokrasi güçlerine düşen görev, alanlarda ve işyerlerinde tepkiyi örgütlemektir.
Bu düzen ve iktidarlar belli ki kendiliğinden değişmeyecek, halka sırtını dönmeye halkın sırtına binerek sermayenin yanında olmaya bunun içinde tüm anti demokratik politikaları uygulamakta ısrar edecektir.
O zaman değiştirmeye iktidardan başlayacağız. Bütün emek örgütlerini, demokrasi güçlerini, barış güçlerini, emekçileri ve halkı yoksulluğa, sefalete mahkûm eden iktidara ve kapitalist düzene karşı birlikte mücadele etmeye, çağırıyoruz.
Buradan hep beraber haykıralım.
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!
BİRLEŞE, BİRLEŞE KAZANACAĞIZ!
Hepinizi Konfederasyonumuz KESK adına dirençle, güzel, aydınlık yarınlara olan inancımızla selamlıyoruz.
Not: Fotoğrafların tamamı web sitemizin “FOTOĞRAFLARLA TARİHİMİZ” bölümünde yayınlanacaktır.