MUSTAFA DURMUŞ: ALT EMPERYALİZMİN BİR TEZAHÜRÜ OLARAK YOĞUNLAŞAN DİPLOMASİ

69

Alt emperyalizmin bir tezahürü olarak yoğunlaşan diplomasi

İronik bir biçimde, sanki başka iktidarlar zamanında ülke daha önce bu listeye girmişti de Bakan Şimşek ülkeyi listeden çıkartınca bu durum başta onun olmak üzere iktidarın bir başarısı olarak topluma anlatılıyor.

Bakan Şimşek “başardık” diye duyurmuştu Türkiye’nin daha önce de grip çıktığı ve en son 2021 yılında girdiği Gri Listeden çıkartılma kararını.

OECD bünyesindeki “Mali Eylem Görev Gücü FATF”, 2021 yılında “kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu için” Türkiye’yi daha sıkı izlenmesini gerektiren Gri Listeye almıştı.

Minik bir hatırlatma yapalım: Gri Liste, kara para aklama ve terörizmin finansmanını önleme politikalarında stratejik eksiklikleri olan ülkeleri kamuya açık bir şekilde tanımlıyor, listeliyor. Yani bu tür eksikliklere sahip ülkelerin listesi Gri Liste olarak anılıyor. En son bu listede 23 ülke vardı.

Listeye sokan sanki başkası

İronik bir biçimde, sanki başka iktidarlar zamanında ülke daha önce bu listeye girmişti de Bakan Şimşek ülkeyi listeden çıkartınca bu durum başta onun olmak üzere iktidarın bir başarısı olarak topluma anlatılıyor.

Listeden çıkmanın ekonomi üzerindeki etkisi

Gri Listenin ekonomik olarak en önemli etkisinin yabancı sermaye girişleri üzerinde olduğu ileri sürülüyor. Nitekim bir IMF çalışmasına göre, bir ülke Gri Listeye alındığında, ülkeye olan sermaye girişleri ülkenin milli gelirinin ortalama yüzde 7,6’sı oranında azalıyor. (1)

Bu yüzden de döviz rezervlerini tüketmiş, ayrıca aşırı biçimde yabancı para cinsinden borçlu olan ve aynı zamanda yüksek enflasyon altında bulunan ülkelerin iktidarları yabancı sermayeyi ülkeye çekebilmek için bunun önünde bir engel gibi duran Gri Listeden çıkma çabası içinde olurlar. Nitekim Bakan Şimşek de geldiğinden bu yana Gri Listeden çıkmanın çok önemli olduğunu vurgulamaktaydı.

Diğer göstergeler bu kadar kötüyken ülke listeden nasıl çıkabildi?

Diğer taraftan, ülke bir yıl içinde eksikliklerini tamamlayıp Gri Listeden çıkacak kadar OECD’ye teminat verdiyse, ülkede kara para aklamayı da içeren yasa dışı faaliyetler hız kesmeksizin neden hala sürüyor? Neden hemen her gün özellikle de muhalif olarak tanımlanan TV kanallarında bununla ilişkili haberler yapılıyor? Daha yakınlarda açıklanan Küresel Yolsuzluk Algı Endeksinde ülkenin en diplerde bulunduğu gerçeği nasıl açıklanabilir?

Organize suçlarda tepelerde olan ülke listeden nasıl çıktı?

Ayrıca, organize suç dinamiklerine ilişkin kapsamlı ve bütüncül bir bakış açısı sunan bu Küresel Organize Suç Endeksinde (2) Türkiye nasıl başlarda yer almayı sürdürüyor?

Öyle ki bu endekste Türkiye, toplam 178 ülke arasında 14’üncü sırada yer alıyor. Yani 10 üzerinden 7,03 puan ile ülke, “organize suçların en yaygın, buna karşılık devlet direncinin en zayıf olduğu (3,5 puan) bir konumda bulunuyor (yüksek suç-düşük direnç). Suç piyasalarında Türkiye 12’nci sırada yer alırken, en yüksek puana 9,0 ile “insan kaçakçılığı” ve 8,5 ile “silah kaçakçılığında” sahip. Suç aktörleri sıralamasında 16’ncı sırada yer alıyor. Ancak bunun alt açılımında en yüksek puanlara 9,0 ile “devlet destekli suç aktörleri” ve 8,5 ile “mafya tarzı gruplar” sahipler.

Özetle, kara para aklamanın diğer boyutlarıyla ilgili bu endekslerin gösterdikleri ortada iken nasıl oluyor da FATF Türkiye’yi Gri Liste’den çıkartıyor?

Bakan Şimşek’in “yüksek” kredibilitesi mi?

Bunda açıkçası, uluslararası finans kapitalin yakından tanıdığı ve güvendiği, öyle ki bu çevrelerin telkini ile bir kez daha Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atandığı ileri sürülen Bakan M. Şimşek’in rolünü ihmal etmemek ve hakkını teslim etmek gerekiyor. Kendisi de zaten bu konuda hiç mütevazı davranmıyor ve “başarıyı” sahipleniyor.

Ancak konuyu kişilere ve kişisel çabalara indirgemek de doğru değil. Zira Türkiye devleti bir süredir başta yakınındaki bölgeler olmak üzere, dünyanın birçok yerinde diplomatik bir atak başlatmış durumda. Öyle ki ülke içindeki sorunları görmezden gelebilen iktidar bloğu, dünyanın bir ucundaki bir ihtilafı çözmeye talip olabiliyor ya da oralara kaynak ve sermaye transferi yapabiliyor.

Küresel Diplomasi Endeksi 2024’te Türkiye

İddiamızı destekleyebilecek nitelikte bir uluslararası endeks yayınlandı yakınlarda: Küresel Diplomasi Endeksi 2024.

Bu endeksi yayınlamaya Lowy Enstitüsü 2016 yılında dünyanın en önemli diplomatik ağlarının haritasını çıkararak başlattı. Endeks ilk kez kullanıcıların bir ülkenin denizaşırı ülkelerdeki resmi varlığının ölçeğini, bağlantıların en yoğun olduğu yerleri ve ülkelerin diplomatik ağlarının birbirleriyle nasıl karşılaştırıldığını görmelerini sağlıyor. Bu da ülkelerin diplomasiye verdikleri göreceli ağırlığa ve nüfuz oluşturmak için diplomasiyi nerede kullanmaya çalıştıklarına dair yeni bilgiler için temel oluşturuyor. (3)

Küresel Diplomasi Endeksi’nin 2024 versiyonu, Asya, G20 ülkeleri ve Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı’ndaki (OECD) 66 ülke ve bölgenin diplomatik ağlarını görselleştiriyor. Bu yılın temel bulguları arasında aşağıdaki tespitler yer alıyor.

Süper güçler başa baş gidiyor

Çin Afrika, Doğu Asya ve Pasifik’te öndeyken, Amerika Birleşik Devletleri Amerika, Avrupa ve Güney Asya’da üstünlüğe sahip. Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı onun küresel diplomatik erişimine ağır bir darbe vurdu. Buna karşılık “orta güçler” olarak tanımlanan Türkiye ve Hindistan çok kutuplu bir dünyada diplomatik ağlarını hızla genişletiyor.

Türkiye ilk 3’te yer alıyor

Rapora göre, Türkiye geleneksel diplomatik ağır toplar olan Japonya ve Fransa’yı geride bırakarak, 2023 yılında dünyanın en büyük üçüncü diplomatik oyuncusu olma yolunda hızla ilerliyor. 252 dış temsilcilikle faaliyet gösteren Türkiye, 2017’den bu yana 24 temsilcilik ve 2021’de, bu Endeksin son baskısından bu yana, 11 temsilcilik ekleyerek ağını istikrarlı bir şekilde genişletti. Türkiye’nin yeni görev yerlerinin çoğu Orta Doğu ve Afrika’da yer alıyor ve bu da Ankara’nın ilgi duyduğu bölgelerde diplomatik bir atılımı yansıtıyor. (4) Kısaca Türkiye Çin ve ABD’den sonra en fazla diplomatik atakta bulunan üçüncü ülke olarak konumlanıyor.

Aşağıdaki grafik Türkiye’nin, G20 ve OECD ortalamaları ile karşılaştırıldığında, diplomatik atak sayısını gösteriyor.

Bu grafikten de görülebileceği gibi, Türkiye (tıpkı otoriter yönetim anlamında çok benzediği Hindistan ile birlikte) G20 ve OECD ülkeleri arasında yurt dışı ağlarını en fazla ve en hızlı geliştiren ülke.

İçerdeki halk başta yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk ve bütçe açığı olmak üzere çok ciddi ekonomik sorunlarla boğuşurken ve ülke demokrasiden hızla uzaklaşılarak adeta bir Orta Doğu ülkesine dönüşürken, iktidar bloğu neden asıl ağırlığı yurt dışına veriyor? Bunda kendi halklarına giderek yabancılaşması mı, yoksa emperyal amaçlar güden sermaye çevrelerinin taleplerini yerine getirmek mi etkili oluyor? (Muhtemelen her ikisi de)

Alt-emperyalizm ve Türkiye

Türkiye’nin artan diplomatik ataklarının (Suriye ve Orta Doğu’da yaptığı askeri operasyonların ötesinde) nedenlerini anlayabilmek için bir kavrama başvurmak gerekiyor: Alt-emperyalizm!

“Alt-emperyalizm”, kavram olarak 1965 yılında Bağımlılık Teorisinin kurucularından R. Mauro Marini tarafından ortaya atıldı. Bu kavram daha yakın zamanlarda, David Harvey, Patrick Bond ve Alex Callinicos gibi sosyalist akademisyenler tarafından, genellikle BRICS ülkelerinin ekonomi politiği ile ilgili olarak kullanıldı.

Marini’ye göre alt-emperyalizm, “bağımlı kapitalizmin tekeller ve finans sermayesi aşamasına ulaştıktan sonra aldığı biçimdir.” Harvey ise BRICS ülkelerini, işçi sınıflarının aşırı sömürüsünü, hinterlandlarıyla ilgili yağmacı ilişkileri ve özellikle hem artı emek değerlerinin hem de “doğanın bedava armağanlarının” (eşitsiz ekolojik mübadele) Güney’den Kuzey’e aktarılmasında aracı olarak emperyalizmle (gerilimli de olsa) iş birliğini içeren “alt-emperyal” güçler olarak tanımlıyor.

Marini ve Bond, sırasıyla Brezilya ve Güney Afrika örneklerinde, şu anda BRICS’in bir parçası olan bazı ülkelerin emperyalizmle iş birliği yaptığını ve Harvey’in belirttiği gibi hinterlandlarının yağmalanmasına katıldığını ileri sürüyorlar. Bu çerçevede, bu ülkelerin oynadığı “alt-emperyalist” işlev nispeten açık. Öyle ki Callinicos’a göre, “Türkiye, Hindistan, Pakistan, İran, Irak ve Güney Afrika” gibi “alt-emperyalist” devletler, basitçe daha alt düzeydeki emperyalistlerdir. (5)

İlhan Uzgel ise alt-emperyalizmin küresel sistemdeki gelişmelerin ve kapitalist dönüşümün gündeme getirdiği bir olgu olduğuna ve bu sistemin işleyişini kolaylaştıran bir katkı sağladığına vurgu yapıyor ve ABD ya da diğer herhangi bir kapitalist merkez karşısında belli bir özerkliğe sahip olabilen bir devlet olarak Türkiye’nin alt -emperyalist bir devlet olduğunu ileri sürüyor.

Uzgel’e göre, alt-emperyalist devlet sistem karşıtı değildir ama zaman zaman “sistem dışı” gündemlerini oluşturmaya çalışır. Burada en fazla sistem içindeki ekonomik konumlanışı aşan, daha yukarıda bir bölgesel nüfuz arayışı görülebilir. Bunun izini Türkiye’nin dış politikasından sürebilmek mümkündür. (6)

Sonuç olarak

Türkiye kapitalizmi, özellikle de 2015 yılından bu yana, bir yandan içerde, artan sermaye birikimi sorunlarını (başta enerji ve hammadde temini gibi) aşabilmek, yeni ihracat pazarları bulabilmek; diğer yandan 22 yıllık AKP iktidarlarının neden olduğu ekonomik ve sosyal tahribata karşı toplumsal muhalefeti ve sınıf kavgasını, milliyetçiliği ve militarizmi yükselterek hafifletebilmek için, askeri faaliyetlerinin yanı sıra diplomatik faaliyetlerini de artırdı.

Gri Listeden çıkartılmış olması uluslararası finans kapitalin (emperyalizmin) bu dönemde bir alt emperyalist ülke olarak kendisine yeni bir kredi açtığının bir göstergesidir. Böylece bu sonbahardan itibaren ABD ve Batıda düşürülmeye başlanacak olan faiz oranları yüzünden, daha yüksek getiri peşinde olan finans sermaye Türkiye’ye daha fazla yönelebilecektir. Ayrıca BRICS’in son genişlemesi ile birlikte, Türkiye’nin de bu bloğa yanaşma ihtimalinin varlığı da FATF’nin bu kararı almasında etkili olmuş olabilir.

Eğer, uluslararası kuruluşlar ve örgütlerin dünya güç dengesinden etkilenmeden karar alamadıklarının bilincindeysek, ülkenin Gri Listeden çıkartılması kararının kara para ile mücadelede gösterilen başarıdan ziyade, bu kararda çok uluslu şirketlerin, batılı büyük devletlerin, uluslararası finans kapitalin ekonomik, politik ve jeopolitik beklentilerinin etkili olduğunu kabul etmek durumundayız.

1 TEMMUZ 2024

Kaynak: T24