NASIL BİR YEREL YÖNETİM İSTEDİĞİMİZ, NASIL BİR ÜLKE DÜŞLEDİĞİMİZİN DE AYNASIDIR!

74

Nasıl Bir Yerel Yönetim İstediğimiz, Nasıl Bir Ülke Düşlediğimizin De Aynasıdır!

Konfederasyonumuzun 11. Dönem Genel Meclis üyelerinin de katılımıyla 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek yerel yönetim seçimlerine yaklaşımımızın ifadesi olan Yerel Seçim Tutum Belgemiz emekçilere ve kamuoyuna açıklandı.

Eş Genel Başkanımız Ayfer Koçak’ın okuduğu tutum belgemiz aşağıdadır:

Derinleşen yönetememe krizinden çıkamayan AKP; halkın iradesine ipotek koyarak, yurttaşların çalışma hakkı ve hukuk güvencesini hiçe sayarak, demagojik söylemlerle toplumsal kutuplaşmalar yaratarak ülkemizi çok tehlikeli bir uçuruma sürüklemektedir.

6 Şubat depreminde kurumların üç gün boyunca ortada görünmemesi nedeniyle binlerce insanın kurtarılabilecekken yaşamını yitirdiği Hatay’da ve diğer birçok ilde tehdit dilini kullanarak yerel hizmet almanın ölçüsünün iktidar partisinin adayına oy verilmesine bağlanması gerçek yüzlerini de açığa çıkarmıştır.

İktidar bloğunun bu denli siyasal atmosferi ve toplumsal ilişkileri gerginleştirmesi içinde bir amacı da barındırmaktadır: Tekçi, gerici, faşizan yeni rejim yerel seçimlerde elde edeceği başarı ile seçimlerden hemen sonra yeni rejimin anayasasını da gündeme getirerek kurumsallaşmasını tamamlamak istemektedir. Hakeza mevcut iktidar bloğuna yeni ortaklar eklemesi de güçlü bir ihtimal olarak görünmektedir. Bunun ipuçları şimdiden görünmeye başlamıştır.

Dolaysıyla bu seçimler yaratacağı sonuçlar açısından da bir nevi genel seçim havasında geçmektedir.

Hatırlanacağı üzere 31 Mart 2019 yerel seçimleri sonrasında birçok yerde seçilmişlerin mazbataları hukuki olmayan gerekçelerle verilmemiş, İstanbul’da seçimler tamamen siyasal amaçlarla, hukuksuzca yenilenmiş, belediye başkanları, meclis üyeleri gibi halkın iradesiyle seçilmiş kişiler hiçbir hukuki delile dayanmadan bir gecede suçlu ilan edilip tutuklanarak yerlerine kayyum atanmıştır. 2017 yılında HDP’nin kazandığı 102 belediyeden 95’ine kayyum atanırken 2019 yerel seçimlerinden sonra İçişler Bakanlığının kararıyla 3’ü büyükşehir, 5’i il, 33’ü ilçe ve 7’si belde belediyesi olmak üzere toplam 48 HDP belediyesine kayyum atanmıştır. Bununla yetinmeyen iktidar 95 HDP’li Belediye Meclis Üyesi ve 21 İl Genel Meclis Üyesi görevden uzaklaştırmış, 300 muhtarı görevden almıştır. Kayyumların ilk işi ise kadın ve kültür sanat kurumlarını kapatmak, Kürtçe yer isimlerini kaldırmak, binlerce işçinin işine son vermek olmuştur. Kadın kurumlarının kapatılması sonrasında da berdel, çocuk evlilikleri, çocuk kaçırmalar, başlık parası gibi geride kalmış gerici gelenek ve suçlar yeniden artış göstermiştir!

İktidar bloğu şimdi de bölgede el altından “nasıl olsa yeniden kayyum atanacak” algısı ve tehdidi ile sandıklara gidişi minumum düzeye indirmek isterken bir yandan da hayali seçmenler taşıyarak Siirt, Kars, Ağrı, Şırnak gibi illerde sonucu lehine çevirmek istemektedir. Yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bu yerlerin 31’ine toplamda 54 bin hayali seçmen kaydırılmış olup tespit edilen bazı yerlerin boş arazi olması ya da tek bir adrese yüzlerce kişinin kaydedilmiş ve bunların neredeyse tamamının güvenlik güçleri olması açık bir usulsüzlüğü işaret etmektedir. Girişimler bununla sınırlı kalmamakta siyasi gözaltı ve tutuklama operasyonlarının yanı sıra HÜDA PAR ile girilen kirli ittifakla bölgede halkın iradesinin sandıklara yansımasını engelleyebildiği kadar engellemek istemektedir.

Tüm bu gelişmelerden de bir kez daha anlaşılmaktadır ki, toplumsal mücadelenin her düzeyde gittikçe daha da yoğunlaştığı bir süreçte yaşanacak yerel yönetim seçimleri, bütün toplumun geleceğini ilgilendiren bir mücadele alanı haline gelmiştir. Emekten, demokrasiden, laiklikten, özgürlüklerden ve barıştan yana kamu emekçileri de bu seçimlerde “nasıl bir yerel yönetim” ve “nasıl bir gelecek” istediğini ortaya koyacaktır.

Demokratik Dönüşüm Yerelden, Kentlerden Başlar!

Geldiğimiz aşamada küresel kentler çağını yaşıyoruz. Küresel çağın kentleri artık gezenimizi ve yaşamı tehdit eden mekânlar haline gelmiştir. Kentleşmedeki çarpıklığın giderilebilmesi için günlük ve parçalı duruşlar sergilemek ya da meclis kararları almakla değil, sistemi sorgulayan ve değiştirmeyi esas alan bütünlüklü politikalar geliştirmekle mümkündür.

Kapitalist sistemde Belediyeler, merkezi otoritenin denetim ve güvenlik aygıtlarının tamamlayıcısı olmakta, ayrıca serbest piyasanın yaygınlaştırılması için çaba gösteren neo-liberal şirketlere benzemektedir.  Yerel Yönetimler bu piyasacı yatırımlar ve harcamalar ile sınıfsal ve toplumsal çelişkileri derinleştirmekte, tüm bireyleri geleceğe doğru borçlandırmaktadır. Sürekli büyüme ve genişleme hali ile Belediyeler ve kentler, gelecek kuşaklar için borç oluşturmakta, geçmiş yatırımları devam ettirebilmek adına zorunluluklar üretmektedirler.

Diğer yandan günümüz Belediyeleri, bilimsel ve kolektif master planlarından tamamen bağımsız hareket ettiklerinden ve çoğu zaman da bu planlar ortada olmadığından sömürüyü derinleştirmektedirler.

Bu durum kentlerde ve kırda derin travmalara, göçlere, yoksulluğa, şiddete, ırkçılığa, mülteciliğe ve sonuç olarak kaotik bir ortama yol açmaktadır. İhale dağıtma, işe alma, ortak şirketler ile piyasada ticaret yapma gibi faktörleri kişisel yaklaşımlarla ele alan iktidar partilerine bağlı yönetimler, kalıcı tahribatlar yaratabilmektedirler. Bu durum özelde muhalefet kanadında bulunan belediyeler ve onların siyasi izdüşümleri için de bir risk barındırmaktadır.

Dahası, Belediyeler, emek ve demokrasi güçlerinin omurgasını oluşturan kent konseyleri, halk meclisleri ve bilimsel kurumların kılavuzluğu gibi faktörlerden mahrum kaldığında bireylerin inisiyatiflerine terk edilen kent yönetimleri oluşmaktadır.

Oysa Kolektif, Halkçı, Demokratik Yerel Yönetim inşası her türden sömürüye karşı özgün barikatlar oluşturmalı, yerel ekonomi ve buna bağlı üretimleri kendi öz hukukları ile tahkim edebilmeli ve yerele dair her hizmetin tüm dinamiklerinin demokratikleştirilmesi için çaba gösterebilmelidir.

Bunun ilk adımlarından biri halk tanımının, coğrafyamızdaki çok kültürlü, çok kimlikli, çok dilli yapıyı kapsayacak şekilde özümsenmesi ile atılabilir. Halkın kendi hakkında verilecek tüm kararların öznesi olduğu bir yönetim biçimi hem ülkemizin genel siyaseti hem de yerel yönetimler açısından özlemini duyduğumuz eşitlikçi, toplumsal barışın sağlandığı, laik, demokratik bir ortamı sağlayabilir.

Toplumun ihtiyaç duyduğu her alanda kent konseyleri, meclis, komite, komisyon vb. örgütlenme biçimleriyle kararların öznesi haline gelmesi, öz örgütlülüğünü oluşturması özgüveni ve sınıf bilincini de geliştirir.

Sendikalar nasıl ki sınıfsal bilincinin gelişmesi ve kendi emeğine yabancılaşmasının ortadan kaldırılması için oldukça önemliyse her aşamada halkın karar gücüne katılımını esas alan yerel yönetimler de sağlıklı toplumsallaşma süreci için elzemdir.

Zamana ve mekâna göre ihtiyaçlar değişebilir, ancak toplumsallık açısından yöneten yönetilen ayrımını ortadan kaldıran halkın öz gücüne dayalı bir sistem, her dönem için geçerliliğini korumaktadır.

22 yıldır iktidarda olan AKP, gücü tek merkezde, Saray’da topladığı gibi yerel yönetimlerde kırıntı halindeki idari tasarrufları da tek merkezde toplamayı hedeflemektedir. İktidar bloğunun küçük ama esas karar gücü olan MHP açıkça “kim iktidardaysa belediye başkanlarını da o atasın” diyerek nihai hedeflerini itiraf etmektedir.

Hazine garantileri verilerek yol ve tünel yapımını kamu hizmeti diye sunan AKP, yerel yönetimleri de ihaleler eliyle yandaşların zengin edildiği, kayırmacılık ve torpille akrabaların işe alındığı bir çeşit “arpalık”tan ibaret görmektedir. İstanbul’da seçimleri kaybettikten sonra ortaya çıkan tablo belediyelerin nasıl rant ve yolsuzluk batağına dönüştürdüğünü, cemaat ve tarikatlara kamu mallarının nasıl peşkeş çekildiğini gözler önüne sermiştir. Yine birinci kayyumlar döneminden sonra halkın seçtiği belediye başkanlarının kısa sürede açığa çıkardığı yolsuzluk ve usulsüzlükler de durumun vahametini göstermiştir. Bu durum Sayıştay ve uluslararası kurumların raporlarına da yansımıştır. Örneğin Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2023 Yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye 100 üzerinden 34 puan alarak 180 ülke içerisinde 115. Sırada yer almıştır.

Siyasal iktidarın ülke kaynaklarını özelleştirmelerle talan edip, halkın kolektif mülkiyeti olan kamu arazilerini ranta açarak kentlerimizi adeta bir şantiyeye çeviren, betonlaşmaya dayalı ekonomik büyüme modeli sadece bugünümüzü değil geleceğimizi de tehdit ediyor.

Oysa yerel yönetim anlayışı doğru ele alındığı zaman ülkemizin aydınlık yarınlara çok daha hızlı ulaşacağını söylemek abartı olmayacaktır. İhtiyacımız olan demokratik katılımcılığı yerel yönetim anlayışının odağına koymamız durumunda ciddi bir zihniyet değişimine de tanık olacağız. Örneğin böyle bir yönetim anlayışı olsaydı Erzincan İliç’teki Çöpler Altın Madeni’ne bölge halkı izin vermeyecekti. Dolaysıyla yerel yönetimlerin ekolojik sorunlara karşı daha duyarlı olması ve çözümler üretmesi durumunda AKP’nin “kader” diye sunduğu doğa felaketleri önlenebilecek, dünyamızın ve çocuklarımızın geleceği tehlikelerden kurtulacaktır.

Demokratik, Katılımcı, Şeffaf, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Esas Alan, Özgürlükçü Ve Ekolojik Bir Yerel Yönetim Anlayışı

Yerel yönetimlerde; başta karar alma süreçleri olmak üzere tüm süreçlerin emekçilerle, halkla birlikte planlanması, katılımcılık, denetleyicilik, hesap verilebilirlik ve geri çağırma ilkeleri gibi asgari ölçülerin hayata geçirilmesi demokratik dönüşümün önünü açacaktır.

Doğrudan demokrasi ve katılımcı yönetim anlayışının yerelden başladığı gerçeğinden hareketle yerel yönetimlerin ülkemizin demokratikleşmesi mücadelesine de önemli katkıları olacaktır. Mahallelerden, semtlerden, köylerden başlayacak demokratik, eşit ve bir arada yaşam doğru bir yerel yönetim anlayışıyla mümkün ve kalıcı olacaktır.  Adil, eşitlikçi, laik, demokratik, şeffaf ve katılımcı yerel yönetim anlayışının hâkim kılınması makro sorunlarımızın çözüm zeminini de güçlendirecektir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin “ataerki-kapitalizm-Siyasal İslam mükemmel uyumunda” giderek derinleştiği, kadınlar açısından sömürünün, her tür şiddetin hayatlarını her geçen gün daha fazla tehdit ettiği bir anlayış ile karşı karşıyayız. Kadınların tıpkı ülkemizin genel siyasetinde de özlemini duyduğumuz üzere yönetimlerde daha fazla söz sahibi olması, toplumsal cinsiyet eşitliğini ilke edinen ve kadınların eşit temsiliyetine de önem veren yerel yönetimlerin oluşması tekçi, eril, milliyetçi, gerici zihniyet ve yönetim anlayışını bir o kadar daha geriletecektir. Sadece yönetim anlayışı değil gerici, eril yaşam biçimi de dönüşecek, toplumsal ilişkiler demokratikleşerek özgürleşecektir.

Tekelleşmenin her biçimine karşı duran, toplumla, toprakla, kırla ve tarımla yeniden buluşmayı hedefleyen bir yerel yönetim anlayışı insan-doğa ilişkisini doğru temellere oturtacaktır.

Tarımsal alanları, ormanları ve yeşili yok eden kentleşmeye ve betonlaşmaya karşı, yeşil alanlar ve toprağın atmosferle teması çok geniş tutularak gençlerimize, çocuklarımıza yaşanabilir bir ortam sağlanabilecektir.

Yerel yönetimlerin, halkla birlikte, amacı kar ve tekelleşme olmayan, girdi-çıktı süreçlerindeki kaybı en aza indirgeyebilecek kooperatifleşmeye öncülük etmesi, bu amaçlı girişimlere maddi, hukuki, mekânsal ve moral destek sunması sermayeye, emperyalist güçlere ve devlete bağımlı ilişkileri en az düzeye indirgeyecektir.

Yerel Seçimler Biz Kamu Emekçilerini Yakından İlgilendirmektedir.

Tüzüğümüzde de yer aldığı üzere; Konfederasyonumuz devletin ve sermayenin mutlak iktidarına, toplumun ve doğanın talan edilerek nesneleştirilmesine, insanın ve toplumun güvencesiz kılınmasına, piyasanın dokunulmazlık zırhına büründürülmesine, yaşam alanlarımız üzerinde denetim kurulmasına karşı emek ve demokrasi mücadelesini birarada yürütmeyi esas almaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini ve özgürlüğü, sermayeden ve devletten bağımsız sendikacılığı savunmakta, söz-yetki-kararı gerçek sahipleri olan emekçilere, halklarımıza verilmesi mücadelesini yürütmektedir. Eşit ve özgür yurttaşlığı yeni anayasanın esası olarak gören, düşünce ve ifade özgürlüğünü, bilimselliği, laikliği vazgeçilmez ilke olarak kabul eden, farklılıklarımızla birlikte yeni bir yaşamı inşa eden bir anlayışı savunmaktadır.

Kuruluşundan bugüne sendikal hak ve özgürlükler mücadelesini ülkemizin emek, demokrasi, eşitlik, laiklik, özgürlük ve barış mücadelesinin ayrılmaz bir parçası kabul eden Konfederasyonumuz; demokratik dönüşümün ve toplumsal demokrasinin pratikleşme alanı olan yerel yönetimlerin emekten yana, demokratik, katılımcı, şeffaf, toplumsal cinsiyet eşitliğini odağına alan, özgürlükçü ve ekolojik bir biçimde yeniden yapılanmasını en temel ilkelerden biri olarak kabul etmektedir.

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde tutumumuz da bu çerçevede olacaktır.

Konfederasyonumuz;

  • Emekçilerin demokratik, ekonomik, sosyal ve özlük haklarına öncelik vererek çalışanları gözeten,
  • Başta toplu sözleşme ve grev hakkı olmak üzere emekçilerin sendikal hak ve özgürlüklerini tanıyan,
  • Tüm yönetim düzeylerinde kadınların eşit temsiliyetini esas alan,
  • Kentlerin toplumsal mülkiyeti olan kamusal alanları sermayenin değil, toplum ve halk yararına kullanan,
  • Barınma ihtiyacını karşılamak üzere başta öğrenciler olmak üzere engelliler, yaşlılar, kadınlar, işsizler vb. toplumun dezavantajlı kesimlerine yönelik konut ve sosyal alanların inşasına gerekli bütçeyi ayıran,
  • Depreme ve afetlere dirençli konut inşa eden,
  • Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla eksiksiz bir biçimde yaşama geçirilmesi gerektiğine inanan, yerel düzeyde bunun gereklerini yerine getiren,
  • Karar alma ve denetleme mekanizmalarında gerçek katılımcılığı ve şeffaflığı gözeterek, yönetimleri halkın katılımına açan ve “geri çağırma” ilkesini kabul eden,
  • Eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaklaşım üzerinden çok kültürlü, çok dilli ve çok kimlikli yaşamı birer zenginlik olarak görerek birlikte yaşamı temel alan, kamusal hizmetleri herkes tarafından ulaşılabilir, nitelikli, eşit, parasız ve anadilinde sunan;
  • Yurttaşlar arasında kan bağı, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, din veya inanca dayalı hiçbir ayrımcılığa izin vermeyerek; yerelleri eşitlik idealinin yaygınlaşma alanları olarak gören,
  • Yaşlılar, engelliler, kadınlar, gençler ve çocukların toplumsal yaşama katılımını artırmaya yönelik ücretsiz sosyal ve kültürel tesisler ile kreşler, bakımevleri ve eğitim merkezleri oluşturmayı hedefleyen,
  • Ulaşım, temiz su, alt yapı, ısınma, çöp vb. hizmetlerin halka doğrudan, sürekli, nitelikli ve ücretsiz ulaştırılmasını birincil görevi olarak gören,
  • Ormanları, mera ve yaylaları betonlaşmaya, talan ve ranta karşı imara kapatan,
  • Kentsel dönüşüm vb. uygulamaları rant ve talan aracı olarak değil, değişik kültürlerden insanların beraber yaşayabilecekleri bir kent algısı üzerinden ele alan,
  • Hayvanları ölüme terk eden her türlü barınağı, parkı vb. kapatan, hayvan haklarını savunup gereğini yapan,
  • Demokratik ve katılımcı bir yerel yönetim anlayışının öncelikle il genel ve belediye meclislerinde karşılık bulması gerektiğine inanan, gereğini yerine getiren,
  • Yerel yönetimleri birer şirket olarak değil, halka hizmet veren kurumlar olarak gören ve yerel hizmetlerin verilmesinde kar değil, toplumsal yararı esas alan,
  • Yerel hizmetlerin sunumunda özelleştirme ve taşeronlaştırmaya karşı çıkan,
  • Tarikat ve cemaat yapılarına karşı mücadelede yerel yönetimlerin önemini kavrayan ve bu ve benzeri yapılara karşı geleceğimiz olan çocuklarımızın hayatına sahip çıkmayı ve mücadele etmeyi önüne hedef olarak koyan,
  • Yerel yönetimlerin bütün plan ve uygulamalarını toplum merkezli, eşitlikçi ve demokratik bir biçimde hazırlamayı ve uygulamanın her aşamasında, sokak, mahalle ve kent meclislerine şeffaf bir şekilde hesap vermeyi taahhüt eden,
  • Bütçe hakkı kapsamında katılımcı, şeffaf, hesap verilebilir, toplumsal cinsiyete duyarlı ve ekolojik bütçe oluşturma süreçlerini işleten,
  • Üretimden tüketime kadar bütün toplumsal süreçlerin adil, eşit ve demokratik işleyişini savunan,
  • Yerel yönetimleri, doğa insan yabancılaşmasının aşılmasının temel alanı olarak kabul edip, her düzeyde “tavizsiz” bir şekilde ekolojik yerel yönetim anlayışını esas alan,
  • Yerellerde yaşayan halkı evrensel kültür ve gelişmelerle buluşturmaya yönelik sosyal ve kültürel katılım projeleri oluşturmayı hedefleyen,
  • Mülteci, sığınmacı ve göçmenlere yönelik ayrımcılığın son bulması ve haklarını kullanmaları önündeki engellerin kaldırılması için mücadele eden,

anlayış ve programların taşıyıcısı adaylara oy verilmesini savunmaktadır!