BÜLENT FALAKAOĞLU: DÖVİZ KURU DÜMENİ DÖNÜYOR: KUMPAS BİTTİ ŞANTAJ BAŞLADI

249

Borsa tarihi…

Nice büyük dramların, tuzağa düşüp köpek balıklarına yem olmuş küçük balıkların örnekleriyle doludur.

“…Şimdilerde (borsada değil de) dövizde keriz silkeliyorlar. Döviz fiyatını indire çıkara, dövize meraklı saf ve bakir Türk halkının cebini boşaltıyorlar.

Takvimler 20 Nisan 2007’yi gösteriyordu; işin borsadan döviz piyasasını da kapsayarak genişlediğine işaret eden bu cümle kurulduğunda.

Cümlenin devamında Güngör Uras (ışıklar içinde yatsın) Milliyet’teki köşesinde ‘keriz silkeleme’ denen işlemin nasıl yapıldığını şöyle anlatıyordu: “Borsanın kurtları, borsaya para yatırma gafletinde bulunan saf ve bakir Türk halkına ‘gel gel’ yapar, fiyatını şişirdikleri belli hisse senetlerini onlara satar, sonra da fiyatı pat diye düşürerek aynı hisse senetlerini ucuz ucuz toplardı.”

Ülkeye dövizin yağdığı…

Döviz bolluğundan TL’nin değer kazandığı…

“AKP’nin altın yılları” denilen 2000’li yılların ilk 7 yılında av sahası genişlemişti.

Şirketler ve spekülatörler için -nice küçük birikimleri ütüp- ucuz ve hızlı para toplamanın tek yolu borsa değildi artık.

Sonra daha da genişledi…

Altın mevduatı uygulaması başlatıldı; yastık altındaki birikimleri ‘ekonomiye kazandırmak’ gibi ‘masum’ bir adımla!

‘Altın hesabı’ açılmasıyla hesaplara faiz vermedikleri için bankalara gün doğdu. Aynı zamanda da (bankalara getirilen altının miktarı ne olursa olsun nereden bulunduğu sorulmadığından) kara paracılara da…

Durum sadece altın mevduatı patlamasına yol açmakla kalmadı; altında da keriz silkelemenin önünü açtı!

Güngör Uras, altında aynı oyunun oynandığına işaret ettiği şu cümleleri kurduğunda takvimler bu sefer 17 Mart 2014’ü gösteriyordu:

“Büyük oyuncular borsa zirve yapınca borsada, altın fırlayınca altındaki fiyatları düşürüyor. Keriz silkeleme yoluyla… Küçük yatırımcının elindeki hisseyi veya altını toplayınca da fiyat tekrar çıkışa geçiyor.”

O KURT BU SEFER DEVLET!

İş sadece av sahasının genişlemesiyle kalmadı. Yeni aktörler de eklendi.

Şimdi ‘gel gel’ yapan sadece borsanın, döviz piyasasının kurtları değil! Devletin kendisi de işin içinde.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati itiraf etti zaten… “15 liradan, 16 liradan, 17 liradan dolar alanlar büyük finansörler değil.”

Açık açık küçük yatırımcıların çarpıldığını söyledi. Parasını enflasyondan korumak için dövize yatıran nice garibanın da silkelediğine aldırış etmeden.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın…

Antep’te, “Kur spekülasyonu denilen bir olayla karşılaştık. Bunu bir saatte atıverdik” dediği gün işin içinde devletin olduğunu gösteren belgeler de saçıldı ortalığa.

Kurların 18 TL’ye yükselmesine nasıl yol verildiği…

Merkez Bankası’nın bankalar aracılığıyla ucuz döviz sattığı…

Borsa’nın küçük bir değişiklikle vurgun işlemine aracılık ettiği…

CHP’li Deniz Yavuzyılmaz, “20 Aralık operasyonu” paylaşımı ile bir bir aktardı kamuoyuna.

Aktarılanlar gösteriyor ki… Hükümet ‘Çin modeli’ gösterip ‘cin modeli’ vurmuş.

Cumhurbaşkanı çıkıp yine de tekrarlıyor: ‘Ben ekonomistim, benim işim bu.’

Şimdi bu ekonomistlik mi, spekülatörlük mü, manipülatörlük mü? Yoksa cinlik mi?

Cevap değişebilir.

Değişmeyecek olan da var! O da şu: O gün (20 Aralık) ve o saatlerin soruşturulması gerektiği gerçeği.

Kurun düşeceğini bilip 18 TL’den satıp servetine servet katanlar kimler?

Önceden haberi olup da neredeyse bedavaya dolar alanlar kimler?

Bilgiyi sızdıranlar kim ya da kimler?

‘Kumpastı’, ‘darbeydi’ denilerek soruşturulmayan, ‘ayakkabı kutularındaki’, ‘çikolata kutularındaki’ vurgundan daha büyük bir vurgun var ortada!

Kimse… ‘Kurlar düştü, kazanını halk’ edebiyatı yapmasın.

Kurun 12 TL’nin üzerindeki hızlı yükselişi ekonomik bir değer kazanma değildi, durdurulabilirdi. Tersi yapıldı, ‘dolar istediği kadar uçsun, kaçsın’ denildi.

Şimdi bir vurgunla düşürülen, şükredilmesi istenen 11 TL’lik kur, kazanç değil, emekçi halkı fazlasıyla yoksullaştırmaya yetip artacak bir düzey!

İHRACATÇIYI DESTEKLEMEK Mİ?..

Bankalar aracılığıyla ucuz döviz satan Merkez Bankası adeta soyuldu.

Reuters’a göre Merkezde, emanetlerle birlikte hepi topu 12 milyar dolar kalmış. 17 Aralık’ta bu rakam 21 milyar dolarmış. 20 aralık dahil üç günde 9 milyar doları elden çıkarılmış.

Şimdi boşalan kasayı cebren doldurmanın ve kuru bu düzeyde tutmanın yolu bulundu: Şantaj ve tehdit!

Şöyle ki…

Özel ve kamu bankaları ihracatçı şirketleri arayıp döviz satmaları yönünde baskılıyor.

‘Özel bankalar da ne ayak?’ demeyin.

Zira özel bankalar da Merkez Bankası kaynaklı reeskont kredileri, komisyon karşılığı, firmalara kullandırdığı için… Merkez Bankası özel bankalar üzerinde de baskı oluşturuyor.

Farklı illerden farklı firmalardan aldığımız bilgilere göre…

Arayan banka temsilcileri şirketlere, ‘Döviz satıyor musunuz’ sorusunu yöneltiyor.

‘Hayır bozdurmayı düşünmüyoruz’ cevabının verilmesi halinde… Şirketlere yönelik baskı tehdide dönüşüyor.

Firmalar soruyor: İthal hammadde alıyoruz, ödememiz dolarla, ihracat gelirlerimizi de dolar olarak hesapta tutmayı tercih ediyoruz, neden döviz bozduralım?

Sorgu sürüyor: Neden döviz aldınız?

Neden olacak hammadde ödemem var.

Israr sürüyor: O zaman bugün satıp yarın alın.

Arayan sadece özel ve kamu bankaları değil, Eximbank (Türkiye İhracat Kredi Bankası) da arıyor. Ve o da soruyor: ‘Hesabınızda döviz görünüyor, bozduracak mısınız?

“Hesabımızda döviz görünmesi normal çünkü ihracat yapıyoruz, neden satalım?” diye sorgulayan firmalara tehdit anında geliyor: “Bozdurmadığınıza dair not düşüyoruz. Merkez Bankası’ndan talimat aldık. Bundan sonra reeskont kredisi kullandıramayacağız.”

***

Görüştüğümüz firma yetkilileri aktarıyor…

İhracatı desteklemeye yönelik reeskont kredisi TL olarak şirket hesabına geçer. Merkez Bankasına döviz olarak ödenir.

Reeskont kredisinde bir sıkıntı var, son 6 aydır kaynak çok az olduğu için belirlenen vadelerde krediler asla şirket hesabına geçmiyor. 1 ay ötelenen krediler söz konusu.

Diyorlar ki… “Buna göre plan yapmamaya alıştık. Ama hiç kullanamama tehdidiyle ilk defa karşılaşıyoruz.

4 Ekim itibariyle reeskont kredilerine yönelik yapılan düzenlemeyle zaten kredinin işlevsiz hale geldiğine dikkat çekiyorlar.

Düzenlemeye göre…

Krediler dövize çevrilemiyor. Vadeli hesaplara aktarılamıyor, yurt dışına çıkarılamıyor.

Bu haliyle kredinin ihracatçıyı desteklemeye yönelik olmaktan neden çıktığını ise şöyle özetliyorlar:

İhracat yüzde 70 hammaddeye bağımlı. Hiçbir hammadde ödememizi bu kredi ile yapamaz olduk. Binde 5’lere varan faiz oranları ile avantajlı bu kredileri iç piyasaya ödemelerinde kullanır olduk. Dolarla ödeme yapacağız ama kredi o günkü kurdan TL olarak hesaba geçince bu yola başvurur olduk.

Daha öncesinde reeskont geçtiğinde dövizi çevirebiliyorduk. Hammaddeyi dövizle aldığımız, geri ödemelerimiz dövizle olduğu için işimizi görüyordu. Son dönem hem ihracatı desteklemeye yönelik olmaktan çıkmışı.

Son dönemlerde Merkez Bankası’nın kur yüksekken satış yapmadığı…

Bankalar aracılığıyla Merkez Bankasına ulaştırılmış; vadesi belli, hesaba geçecek tutarı belli imzalı bonolar karşılığı bile para alamadıkları…

Ve benzeri ayrıntılı bilgileri de ayrıca paylaştılar.

Firma yetkilerinin aktardıkları bilgiler iki şeyi gösteriyor…

Bir: Epeydir ülkede para sorunu yaşanıyor.

İki: Hükümetin önceliği, anlattığı gibi ihracatı desteklemek değil.

AMAÇ MERKEZE KAYNAK MI?

Şirket yetkililerine soruyorum…

Merkez Bankası, istediğiniz tarih için kuru sabitleyecek. O tarihte kur uygulamasından doğacak farkı da Merkez Bankası ödeyecek. ‘Size kalkan’ olan ama faturası halka çıkacak bu forward kur anlaşması size destek değil mi?

Hükümet detaylarını henüz açıklamasa da firma yetkililerinin işleyişe dair düşüncelerini bir örnekle özetleyelim.

Diyelim ki bugünden mayıs 2022’ye, Merkez Bankası ile 13 TL üzerinden forward kur anlaşması yapıldı. Mayıs ayı geldiğinde kur 12 TL olsa da Merkez şirketin elindeki dövizi anlaşma gereğince 13 TL’den alacak. Aradaki 1 TL’lik farkı kendi karşılayacak.

Şayet mayıs ayında kur 15 TL olursa Merkez anlaşmada yazan 13 TL’ye göre alım yapacak. Şirket-dolar başına 2 TL zararına-Merkez Bankasına döviz satmış olacak.

Firma temsilcilerinin ortak kanısı: Uygulama destekten çok Merkez Bankasının kendisine rezerv yaratma biçimine dönüşecek.

Ekliyorlar: Devlet Bankaya yatan TL karşılığında döviz alıp satıyor. Devlet döviz bürosu mu? Merkez Bankası en önemli piyasa oyuncusu artık.

BİRÇOK FİRMA BU TEHDİDE BOYUN EĞMEK ZORUNDA!

Kredi tehdidi ne kadar etkili olur, ihracatçı firmalar bu tehditle dövizlerini bozdurur mu?

Bu sorumuzu şöyle yanıtlıyorlar:

Şirketleri ikiye ayırmak gerekiyor. Birincisi sermaye yatırımı (makine teçhizat) krediden oluşanlar. İkincisi çalışma sermayesini, hammaddesini krediye bağlamış olanlar.

İkinci gruptakiler mutlaka boyun eğecek. Çünkü kredi bulamazsa bir dönem sonra işletmesini çeviremeyecek.

Tekstil sektöründen örnek veriyorlar.

Tekstilde hammadde peşin ödenir. Hammadde siparişinin gelme süresi 1 ayı, üretimi 3 ayı, müşteriye verilen vade de 3 ayı bulur. Sipariş, hammadde ödemesi, tahsilat arasında minimum 7 ay açık bulunur. 7 ay müşteri finanse edilir zorlu olarak.

Bu açığı krediye bağlayanlar mutlaka boyun eğecek. Çünkü kaynağa ihtiyacı var.

Çalışma sermayesi krediye bağlı olmayan büyük firmalar, başka garantileri elinde bulunduran firmalar ise bu yolu tercih etmez. Elindeki dövizi bozmaz!

TEHDİT ÇÖZÜM GETİRMİYOR BEDELİ AĞIR OLUYOR

Soğan, patates fiyatı artınca depolar basılıp boşaltılıyor. Süreç, elde kalmadığı için memleketin soğan, patates ithal etmek zorunda kalmasıyla sonuçlanıyor.

Maliyet artışını yok sayıp, marketlere zabıtayla fiyat baskını yapmak en alttakinin canını çıkarmaya dönüşüyor: Market faturayı tedarikçiye, tedarikçi aracıya, aracı da çiftçiye kesiyor.

Üstelik fiyat artışlarının ana sebebi başka olduğu için baskınlar fiyatların düşmesine yol açmıyor.

Şirketlerden vergi almak yerine şirketleri tehdit etmenin faturası önce çalışana, sonra topluma yansıtılır.

‘Ben ekonomistim’ diyen reisin savunuculuğunda hayata geçirilenlerin (arka kapıdan Merkez’in dövizlerini satmak, bol para basıp dağıtmak vs.) politikaların sonucu da ortada; işte yıl sonu tablosu:

Kredi faizleri yüzde 30 (bir de faiz karşıtı olunmasa kaç olurdu acaba).

Tahvil faizleri yüzde 25 (devlet basacak faizi finansçıya).

Enflasyon yüksek ihtimalle yüzde 30 (TÜİK verileriyle bile).

Sadece Merkez Bankası politika faizi yüzde 14.

Dolara gelince… Bu yılın başında 7.36 idi. Tartışılan şey düşmesi değil yılın başındakine göre yılı ne kadar bir değer kazanıp kapatacağı (yüzde 50 mi yoksa yüzde 60 mı?).

Yazı çok uzadı şimdilik burada keselim!

27 ARALIK 2021 – EVRENSEL