EMEKTEN, HALKTAN YANA BİR BÜTÇE İSTİYORUZ! İKTİDARIN 20 YILLIK ÇALMA, KAYNAKLARIMIZI YANDAŞA AKTARMA POLİTİKALARI DEVAM EDİYOR.

384

Bugün saat 11.30’da üye sendikamız TÜM BEL SEN toplantı salonunda konfederasyonumuz ve sendikalarımızın MYK üyelerinin katılımıyla TBMM’de görüşülmeye başlanacak BÜTÇE ile ilgili değerlendirme ve taleplerimizi kamuoyu ile paylaştık.

Eş Genel Başkanımız Mehmet Bozgeyik’in okuduğu kapsamlı basın açıklaması metni aşağıdadır.

Emekten, Halktan Yana Bir Bütçe İstiyoruz!

İktidarın 20 Yıllık Çalma, Kaynaklarımızı Yandaşa Aktarma Politikaları Devam Ediyor.

Kamu emekçileri, işçiler ve dar gelirliler olmak üzere tüm halkın geleceğini yakından ilgilendiren bütçe yasa teklifinin görüşmeleri TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda önümüzdeki günlerde başlayacak.

Söz konusu bütçe teklifine ilişkin değerlendirmelerimizi, taleplerimizi, paylaşmadan önce emekçilerin, halkın içinde bulunduğu tabloyu temel hatları ile özetlemekte ve bu tabloda kamu emekçileri olarak durumuza bir bakmak gerekiyor.  

Öncelikle mevcut iktidar koalisyonunun tüm suni gündem yaratma çabalarına, kutuplaştırma politikalarına rağmen bugün emekçilerin ve halkın temel gündemi artmaya devam eden işsizliktir. Çarşıda pazarda yaşanan hayat pahalılığıdır. Yoksulluktur. Geçinememedir. Barınamamadır.

Bugün milyonların temel gündemi iğneden ipliğe her şeye devam eden zam yağmurudur. Bugün milyonlarca emekçinin temel gündemi TL’nin döviz karşında değer kaybı ile gelirinin, ücretinin, maaşının her geçen gün mum gibi erimesidir. Bu koşullarda kapıya dayanan kışı nasıl geçireceğidir.

Değerli Basın Emekçileri bugün milyonlar açlığa, sefalete sürüklenmektedir.

ENFLASYON HERGEÇEN GÜN ARTMAKTADIR.

Eylül ayı itibari ile resmi enflasyon yıllık %19,58, 2021’in başından Eylül ayına yani son dokuz aylık resmi enflasyon %13,04. Buna karşın biz emekçiler ve dar gelirli yurttaşlar için en önemli kalem olan gıda enflasyonu yıllık %28,79’a, konut enflasyonu %21’e ulaştı. Üretici enflasyonu, Yurt İçi Üretici Enflasyonu (Yİ- ÜFE) ise son bir yılda %43,96, son dokuz ayda ise %30,50 artmış bulunuyor.

RESMİ ENFALSYON TÜİK (TÜFE, Yİ-ÜFE)
YILLIK TÜFE %19,58
 Dokuz Aylık TÜFE  (2020 Aralık-2021 Eylül) % 13,04
             Yıllık Gıda Enflasyonu % 28.79
             Yıllık Ev Eşyası Enflasyonu % 23,27
Yıllık Lokanta ve Oteller Enflasyonu %23,27
Yıllık Konut Enflasyonu %20,97
YILLIK Yİ-ÜFE %43,96
Dokuz Aylık Yİ-ÜFE  (Aralık-Eylül) %30,50
ENA GRUP –  YILLIK TÜFE   %44,70

Öte yandan bu veriler TÜİK’in takla attırarak ortaya çıkardığı resmi enflasyon rakamlarıdır. Her zaman altını çizdiğimiz üzere sokakta, çarşıda, mutfakta yaşadığımız hayat pahalılığı bu sanal rakamların çok daha üzerindedir. Nitekim bağımsız iktisatçılardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (EnaGrup) verilerine göre yıllık enflasyon gerçekte son bir yılda %44,7 artmıştır.

Türkiye yaşanan gerçek hayat pahalılığının yarısının bile altında olduğu herkes tarafından bilinen yıllık yüzde 19.58’lik resmi enflasyon verisi ile dünyada en yüksek enflasyon sırlamasında 12’nci sıraya yerleşmiştir.

Değerli Basın Emekçileri,

ZAM YAĞMURU DEVAM ETMEKTEDİR.

Hayat pahalılığını körükleyen zam yağmuru devam etmektedir. TÜİK verilerline göre bile sadece son bir yılda yumurta ve domates %70, tavuk eti %69, patates %58, ayçiçeği yağı %52, mercimek ve margarin %50, nohut %42, süt-peynir-yoğurt %35, ekmek %28, dana eti 25 zamlanmıştır.  

Son Bir Yılda Yaşanan Zamlardan Örnekler  (TÜİK)
Yumurta %70
Domates %70
Tavuk Eti %69
Patates %58
Ayçiçek Yağı %52
Mercimek – Margarin %50
Nohut %42
Süt –Peynir- Yoğurt %35
Salam-Sucuk-Sosis %38
Balık %30
Makarna %28,5
Ekmek %28
Dana Eti %25

Kaynak: TÜİK

Merkez bankasının 23 Eylül ve 21 Ekimde aldığı faiz indirimi kararları sonrası TL’nin döviz karşısındaki erimesi hız kazanmıştır. Bu durumda sadece akaryakıtta, doğalgazda, elektrikte değil sanayi mallarından ara ürün ve ham maddeye, gıdaya kadar hemen her alanda ithalata bağımlı hale getirilen ülkemizde hayat pahalılığının daha da artması kaçınılmazdır.

Nitekim TL’nin döviz karşısındaki erimesi ilk önce akaryakıt fiyatlarına yansımıştır. Motorinin litresi son 13 günde 87 kuruş,  LPG yani oto gaz son 23 günde 93 kuruş, benzin dün yapılan 44 kuruş zam ve 16 Ekimde yapılan 14 kuruş zamla son 10 günde 58 kuruş zamlanmıştır. Buna göre LPG son 23 günde %18,5, motorin son 13 günde %12, benzin son günde %7,5 zamlanmıştır. Akaryakıt bayileri ikisi ana rakam, ikisi de virgül sonrası küsurat olmak üzere dört haneli rakamlardan oluşan tabelalar hazırlamaya başlamıştır. Ekmek, doğalgaz ve elektrik başta olmak üzere pek çok temel tüketim ürününe zam kapıdadır.

İŞSİZLİK,YOKSULLUK ARTARAK DEVAM EDİYOR!

Peki, bu koşullarda toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan işçilerin, emekçilerin durumu nedir? 

Resmi, dar tanımlı işsizlik %12.1 iken dar tanımlı işsiz sayısı 3 Milyon 965 bine ulaşmıştır. İş bulma ümidini kaybedenleri, iş aramayan ancak çalışmaya hazır olanları, mevsimlik ve zamana bağlı eksik çalışanları da ekleyerek ulaşılan geniş tanımlı işsizlik oranı ise %22’ye,  işsiz sayısı ise 7 milyon 855 bine çıkmaktadır.  

İŞSİZLİK – ÜCRET
Resmi -Dar Tanımlı İşsizlik (TÜİK) %12.1
Geniş Tanımlı – Gerçek İşsizlik Oranı (DİSK) % 22
Resmi – Dar Tanımlı İşsiz Sayısı (TÜİK) 3 Milyon 965 Bin
Geniş Tanımlı –Gerçek İşsiz Sayısı (DİSK) 7 Milyon 855 Bin
                  Her 100 Kadından 29’u,  Her 100 Erkekten 18’i işsiz
                  15-24 Yaş Arası Her 100 Gençten 23’ü işsiz
Çalışan her 100 kişiden 32’si kayıt dışı (sosyal güvencesi yok)
Kayıtlı Çalışan Her 100 Kişiden 43’ü Asgari Ücretli

     Kaynak: TÜİK- DİSKAR

İşsizlik en çok kadınları ve gençleri vurmaya devam etmektedir. Her 100 erkekten 18’i işsizken, her 100 kadından 29’u işsizdir. 15-24 yaş arası her 100 gençten 23’ü işsizdir.

Buna karşın açlık ve yoksulluk sınırı hızla artmaya devam etmektedir.

Türk-İş verilerine göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı yılın başından Eylül ayına kadar olan dokuz ay içinde 2.590 TL’den 459 TL artışla  (%17,72 artış)  3.049 TL’ye çıkmıştır. 

Dört kişilik ailenin gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı ise yine aynı dönemde 8.436 TL’den 1.496 TL artışla (%17,73 artış)  9.932 TL’ye çıkmıştır.  

AÇLIK SINIRI
Aralık 2020: 2.590 TL Eylül 2020: 3.049 TL
Dokuz Ayda Açlık Sınırında Yaşanan Artış: 459 TL   ( %17,72)
YOKSULLUK SINIRI
Aralık 2020: 8.436 TL Eylül 2020: 9.932 TL
Dokuz Ayda Yoksulluk Sınırında Yaşanan Artış: 1.496 TL  ( %17,73)

Kaynak: TÜRK-İŞ Açlık-Yoksulluk Sınırı Haber Bültenleri

Tüketici Hakları Derneği’nin (THD) hesaplamalarına göre, Türkiye’de 2021 yılı Haziran ayı itibariyle 16 milyon insan açlık sınırı altına,  50 milyon insan ise yoksulluk sınırı altına itilmiştir.  Açlık sınırının Eylül itibari ile 3.049 TL’ye ulaştığı Türkiye’de kayıtlı olarak çalışan her 100 kişiden 43’ü bugün net 2.825 TL olan asgari ücretle adeta hayatta kalma savaşı vermektedir.

Açılık sınırı yılın başından Eylül’e %18 civarında artarken 10 milyona yakın çalışanın 2.825 TL olan asgari ücretinde bir kuruş artış olmamıştır.

Asgari ücret döviz karşısında erimiştir.  

2.825 TL olan asgari ücret ile 2021 Ocak ayı başında 384 Amerikan doları veya 312 Euro alınabiliyorken dün (25 Ekim 2021) itibari ile 290 Amerikan doları veya 249 Euro alınabilmektedir. Dokuz ay içinde asgari ücret ile alınan dolar 94, Euro 63 birim azalmıştır.

ASGARİ ÜCRET İLE ALINAN USD ( 4 OCAK 2021– 25 EKİM 2021)
04 Ocak 2021 25 Ekim 2021
1 USD = 7,3734 TL 1 USD = 9,7537
Asgari Ücret  (2.825 TL) = 384 USD Asgari Ücret  (2.825 TL) = 290 USD
ASGARİ ÜCRET İLE ALINAN USD 94 USD AZALDI

Kaynak: TÜRK-İŞ Açlık-Yoksulluk Sınırı Haber Bültenleri

ASGARİ ÜCRET İLE ALINAN EURO ( 4 OCAK 2021– 25 EKİM 2021)
04 Ocak 2021 25 Ekim 2021
1 EURO= 9.0545 TL 1 EURO =  11,3487 TL
Asgari Ücret  (2.825 TL) = 312 EURO Asgari Ücret  (2.825 TL) = 249 EURO
ASGARİ ÜCRET İLE ALINAN EURO 63 EURO AZALDI

Kaynak: Merkez Bankası Gösterge Niteliğindeki Döviz Kurları

 Değerli Basın Emekçileri,  

Kamu emekçileri açısından da durum çok farklı değil.

Yoksullaşma Devam Ediyor.

Ocak 2021 itibari ile 4.046 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşı Eylül 2021 itibari ile %4,5 artış ile 4.239 TL olmuştur. En düşük kamu emekçisi maaşı ile 2021 Ocak ayında 549 USD alınırken dün itibari ile alınan dolar 114 birim azalarak 435 dolara inmiştir.

EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİ MAAŞI İLE ALINAN USD

 ( 4 OCAK 2021– 25 EKİM 2021)

04 Ocak 2021 25 Ekim 2021
1 USD = 7.3734 TL 1 USD = 9,7537 TL
En Düşük Maaş  (4.046 TL) =  549 USD En Düşük Maaş  (4.239 TL) =  435 USD
EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİ MAAŞI İLE ALINAN USD 114 USD AZALDI

Kaynak: Merkez Bankası Gösterge Niteliğindeki Döviz Kurları

Yine en düşük kamu emekçisi maaşı ile 2021 Ocak ayında 447 EURO alınırken dün itibari ile alınan EURO 74 birim azalarak 373 EURO’ya inmiştir.

EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİ MAAŞI İLE ALINAN EURO

 ( 4 OCAK 2021– 25 EKİM 2021)

04 Ocak 2021 25 Ekim 2021
1 EURO= 9,0545 TL 1 EURO =  11,3487 TL
En Düşük Maaş  (4.046 TL) =  447 EURO En Düşük Maaş  (4.239 TL) =  373 EURO
EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİ MAAŞI İLE ALINAN EURO 74 EURO AZALDI

Kaynak: Merkez Bankası Gösterge Niteliğindeki Döviz Kurları

Beş bin TL net maaş alan bir kamu emekçisinin söz konusu maaş ile aldığı dolar sadece son 15 gün içinde 45 birim, Euro ise 42 birim azalmıştır.

5 BİN TL MAAŞ İLE ALINAN USD (11 Ekim 2021 – 25 Ekim 2021)
11 Ekim 2021 25 Ekim 2021
1 USD = 8.9528 TL 1 USD = 9,7537 TL
 5.000 TL = 558 USD 5.000 TL =  513 TL
BEŞ BİN TL MAAŞ İLE ALINAN DOLAR 15 GÜN İÇİNDE 45 DOLAR AZALDI

Kaynak: Merkez Bankası Gösterge Niteliğindeki Döviz Kurları

5 BİN TL MAAŞ İLE ALINAN EURO (11 Ekim 2021 – 25 Ekim 2021)
11 Ekim 2021 25 Ekim 2021
1 EURO= 10,3584 TL 1 EURO =  11,3487 TL
5.000 TL = 483 EURO 5.000 TL=  441 EURO
BEŞ BİN TL MAAŞ İLE ALINAN EURO 15 GÜN İÇİNDE 42 EURO AZALDI

Kaynak: Merkez Bankası Gösterge Niteliğindeki Döviz Kurları

 Değerli Basın Emekçileri,

Ülkeyi yönetenler tüm dünya ülkelerinin paralarının Dolar ve Euro karşısında değer yitirdiğinden dem vurmaktadır. Oysa dünyada en çok değer yitiren adeta pula dönen para ne yazık ki Türk lirasıdır. TL ve dolayısıyla maaşlarımız sadece Dolar ve Euro karşısında değil,  pek çok ülkenin parası karşısında da erimiştir.

Örneğin en düşük kamu emekçisi maaşı ile Ocak ayı başında 880 Bulgar Levası alınabiliyor iken dün itibari ile (25 Ekim 2021)  alınan Bulgar Levası 154 birim azalarak 726 Bulgar Levasına inmiştir. Aynı dönmede alınan Katar Riyali 416 birim, Rumen Levi 325 birim, Çin Yuanı 767 birim azalmıştır.

EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİ MAAŞI İLE ALINAN DÖVİZLERDEN ÖRNEKLER

 ( 4 OCAK 2021– 25 EKİM 2021)

04 Ocak 2021 25 Ekim 2021

 

1 BULGAR LEVASI= 4,5954 TL 1 Bulgar Levası= 5,8347 TL
En Düşük Maaş  (4.046 TL) =  880 LEVA En Düşük Maaş (4.239 TL) =  726 LEVA
EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİ MAAŞI İLE ALINAN BULGAR LEVASI 154 BİRİM AZALDI
1 KATAR RİYALİ = 2,0321 TL 1 Katar Riyali = 2,6914 TL
En Düşük Maaş  (4.046 TL) =  1.991 RİYAL En Düşük Maaş  (4.239 TL) = 1.575 RİYAL
EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİ MAAŞI İLE ALINAN KATAR RİYALİ 416 BİRİM AZALDI
1 RUMEN LEVİ = 1,8707 TL 1 Rumen Levi= 2,3068 TL
En Düşük Maaş  (4.046 TL) = 2.163 LEV En Düşük Maaş  (4.239 TL) = 1.838 LEV
EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİ MAAŞI İLE ALINAN RUMEN LEVİ 325 BİRİM AZALDI
1 ÇİN YUANI = 1,1472 TL 1 ÇİN YUANI = 1,5362 TL
En Düşük Maaş (4.046 TL) = 3.527 YUAN En Düşük Maaş  (4.239 TL) = 2.759 YUAN
EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİ MAAŞI İLE ALINAN ÇİN YUANI 767 BİRİM AZALDI

Kaynak: Merkez Bankası Gösterge Niteliğindeki Döviz Kurları

Değerli Basın Emekçileri

MİLLİ GELİRDEN ALDIĞIMIZ PAY AZALMAKTADIR.

Bunlara ek olarak siyasal iktidarın tüm büyüme hamasetlerine rağmen hem kişi başına milli gelir düşmeye devam etmekte,  hem de gelir dağılımındaki adaletsizlik gittikçe derinleşmektedir.

Yıl Kişi Başına Mili Gelir (GSYİH- USD)
2006 7.906
2009 9.103
2013 12.582
2014 12.178
2015 11.085
2016 10.964
2017 10.696
2018 9.793
2019 9.208
2020 8.597
2021 Hedefi 9.489
2022 Hedefi 9.947
2023 Hedefi 10.703

Kaynak: TÜİK, Orta Vadeli Program Hedefleri

2013 yılında 12 bin 582 dolar ile en yüksek seviyeye çıkan kişi başına milli gelir bu tarihten itibaren yedi yıldır sürekli düşmüştür. Kişi başına milli gelir de zaman zaman dalgalanmalar olsa da yedi yıldır sürekli düşmesi Cumhuriyet tarihimizde ilk defa yaşanmaktadır. Kişi başına milli gelir 2020 yılında 12 yıl öncesinin, 2009 yılı seviyesinin altına inmiştir. Önümüzdeki üç yılın hedefleri bakımından da ortada umut verici bir durum yoktur. 2023 yılı hedefi on yıl önce ulaşılan rakamın altında kalmaktadır.

TÜİK 2020 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması verilerine göre toplumun en düşük gelire sahip %10’luk kesiminin toplam gelirden fert başına aldığı pay bir önceki yıla göre 0,2 puan azalarak %2,2’ye inmiştir. Buna karşın en yüksek gelire sahip %10’luk kesiminin toplam gelirden fert başına aldığı pay ise bir önceki yıla göre 1,3 puan artarak %32,5’e çıkmıştır.

Yani en yüksek gelire sahip %10’luk kesimin toplam gelirden aldığı pay en düşük gelire sahip %10’luk kesimin aldığı payın 15 katına ulaşmıştır.

Sıralı Yüzde 10’luk Gruplar İtibarıyla Yıllık Eşdeğer Hanehalkı Kullanılabilir Fert Gelirinin Dağılımı (%) (2018-2020)

Anket Yılı 2018 2019 2020
Gelir Referans Yılı 2017 2018 2019
İLK Yüzde10 ( En Düşük) 2,4 2,4 2,2
İkinci Yüzde 10 3,6 3,9 3,7
Üçüncü Yüzde 10 4,8 4,9 4,8
Dördüncü Yüzde 10 5,8 6 5,8
Beşinci Yüzde 10 6,8 7 6,9
Altıncı Yüzde 10 8 8,2 8,1
Yedinci Yüzde 10 9,5 9,7 9,5
Sekizinci Yüzde 10 11,5 11,7 11,6
Dokuzuncu Yüzde 10 15 15,1 15
Son Yüzde 10 (En Yüksek) 32,6 31,2 32,5
TOPLAM 100 100 100

Kaynak: TÜİK verilerinden derleme

Yine TÜİK 2019 verilerine göre toplumun en düşük gelire sahip %20’lik kesiminin toplam tüketim harcamalarındaki payı sadece %6,8’dir. Buna karşın en yüksek gelire sahip %20’lik kesiminin toplam tüketim harcamalarındaki payı ise %43,5’tir. Yani en yüksek gelire sahip %20’lik kesim en düşük gelire sahip %20’lik kesimden 6,4 kat daha fazla tüketim harcaması yapmaktadır.

Eğitim ve ulaştırma kalemlerine yapılan toplam harcamalardaki pay bakımından fark çok daha çarpıcıdır. En düşük gelire sahip %20’lik kesim toplam eğitim harcamasının sadece binde 6’sını yapabilirken en yüksek gelire sahip %20’lik kesim ise bunun 121 katından daha fazla bir eğitim harcaması yapmakta,  toplam eğitim harcamasının  %72,7 sini kullanmaktadır.

Yine en düşük gelire sahip %20’lik kesim toplam ulaştırma harcamasının sadece %2,1’ni yapabilirken en yüksek gelire sahip %20’lik kesimin toplam ulaştırma harcamasının %66,7’sini yani en düşük gelire sahip %20’lik kesimin yaptığı harcamanın yaklaşık 32 kat fazlasını yapmaktadır.

Son bir yıl içinde pandeminin de etkisi hem gelirden alınan pay hem de toplam tüketim harcamaları bakımından yoksul ve zengin kesimler arasındaki mevcut adaletsizliğin daha derinleştiği açıktır.

Tüketici güven endeksinin 2009 Şubat ayından bugüne en düşük seviye olan %76,8’e inmesi de toplumun içine itildiği tabloda geleceğe ilişkin beklentisinde önemli kırılmalar yaşadığını göstermektedir.

Değerli Basın Emekçileri,

İŞSİZLİK VE YOKSULLUK ARTMAYA DEVAM EDİYOR!

Elbette ki emekçilerin, halkın içinde bulunduğu tabloya daha fazla veri daha fazla rakam eklemek mümkündür. Ancak artan işsizliğin, yoksulluğun insanlarımızı intihara sürüklediği 2021’in Türkiye’sinde milyonların yaşadığı çaresizlik daha fazla rakama, veriye ihtiyaç bırakmamaktadır.

Bu koşullarda Anayasasında sosyal-hukuk devleti yazan bir ülkede siyasal iktidardan beklenen elbette ki toplumun ezici çoğunluğunu adeta uçurumun kenarına iten olumsuzlukları ortadan kaldıran adımlar atmasıdır. Bunun en önemli aracı ise kuşkusuz bütçelerdir.

Bilindiği üzere bütçeler kaynakların kimlerden toplandığını ve söz konusu kaynakların kimlerin ihtiyaçları için kullanıldığını gösteren belgelerdir. Dolayısıyla bir ülkede mevcut sitemin, iktidarın kimden, kimlerden,  hangi sosyal sınıf ve tabakadan yana olduğunu anlamanın en kolay yolu bütçesine bakmaktır.

Ne yazık ki Türkiye’de yıllardır bütçeler ülke kaynaklarının, emekçilerden, halktan alınan vergilerin sermayeye-patronlara, yandaşlara aktarılmasının bir aracı haline dönüşmüştür. Bugün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmelerine başlanan 2022 Bütçe yasa teklifi bu sürecin son halkasıdır.

15 Ekim 2021 tarihinde bütçe sunuşu esasında Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay tarafından sarf edilen “Bütçe, hazırlık sürecinde ilgili tüm tarafların ve sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınarak değerlendirilmiştir” cümlesinin hiçbir karşılığı yoktur.

BÜTÇE YAPMA HAKKIMIZ ORTADAN KALDIRILMIŞTIR.

Yıllardır olduğu gibi bu defa da halkın, emekçilerin, emek örgütlerinin, meslek örgütlerinin,  demokratik kitle örgütlerinin bütçeye ilişkin görüşleri, talepleri alınmamıştır. Sayıştay’ın bütçe denetleme yetkisi ise genel değerlendirme raporları ile sınırlanmıştır.

Botaş, Türkiye Petrolleri, Türk Hava Yolları, PTT, Eti Maden, Çaykur, Türk Telekom gibi ülkenin en önemli kamu kuruluşlarının devredildiği Varlık Fonu ile bütçe dışında yeni bir bütçe, Hazine dışında yeni bir Hazine yaratılmıştır.   Söz konusu fon Sayıştay’ın denetiminin bile dışında bırakılmıştır.

Maaşlarımızdan kaynakta kesilen Gelir Vergisinden tüketimde ödediğimiz KDV ve ÖTV’ye kadar her adımda bizden alınan vergilerin nereye, kime harcanacağına ilişkin bize hiçbir söz hakkı tanınmamaktadır. Kısacası emekçilerin, halkın bütçe hakkının son kırıntıları da ortadan kaldırılmıştır. 

2022 bütçe yasa teklifine ilk bakışta bile “hazırlık sürecinde kimlerin görüşlerinin alındığı” net olarak görülmektedir.

2021/2022 BÜTÇE GELİR VE GİDERLERİ

Teklife göre:

  • 2021 Bütçesinde 1 Trilyon 346 Milyar TL olarak öngörülen Bütçe Giderleri 405 Milyar TL yani %30 artırılarak 1 Trilyon 751 Milyar TL’ye çıkarılmaktadır.
  • 2021 Bütçesinde 179 Milyar TL olarak öngörülen faiz giderleri 61 Milyar yani %34 artış ile 240 Milyar TL’ye çıkarılmaktadır.
  • Artan bu giderlerin karşılanabilmesi için ise 2021’de 923 Milyar TL olarak öngörülen vergi gelirlerinin 2022’de tam 335 Milyar TL, yani %36 artırılarak 1 Trilyon 258 Milyara çıkarılması hedeflenmektedir.
  • Buna göre 2021’de 245 Milyar TL olarak öngörülen bütçe açığının ise 33 Milyar TL yani %13,6 artışla 278 milyar lira olarak gerçekleşmesi hedeflenmektedir.

Öte yandan 2021 yılı bütçesi ile öngörülen hem bütçe giderleri hem de bütçe gelirleri hedefleri Eylül ayında açıklanan Orta Vadeli Mali Program ile artırılmıştır.

Buna göre 2021 yılı bütçe giderlerinin 160 Milyar TL artış ile 1 Trilyon 506 Milyar TL, bütçe gelirlerinin ise 175 Milyar TL artış ile 1 Trilyon 276 Milyar TL olması hedeflenmektedir. Bu durumda bütçe açığının 230 Milyar TL olması, buna karşın vergi gelirlerinin ise 136 Milyar TL artış ile 1 Triyon 59 Milyara ulaşması beklenmektedir.

Söz konusu hedefler bugüne kadar bütçe gelirlerinin omurgasını oluşturan vergilerin üçte ikisi omuzlarına yıkılan bordroluların yükünün daha da artacağını net olarak ortaya koymaktadır. Toplanan vergilerin nerelere, kimlere kaynak olarak aktarılacağına baktığımızda emekçilere, halka yol, su, elektrik olarak dönmeyeceği de görülmektedir.

Nitekim 2020 yılında da bütçe yasası ile öngörülenden yaklaşık 50 Milyar TL fazla vergi toplanmıştır. Üstelik fazladan toplanan vergilerin büyük bölümü emekçilerin kaynaktan kesilen gelir vergilerinden ve tüketimindeki dolaylı vergilerden oluşmuştur. Buna rağmen iktidar pandeminin en şiddetli dönemine denk gelen o süreçte dar gelirlilere, işçilere, emekçilere bütçeden, hazineden kaynak aktarmak yerine İşsizlik Sigortası fonunu boşaltmayı tercih etmiştir.

Değerli Basın Emekçileri,

Özelleştirmelerin,  eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasaya açılması sonucunda ödediğimiz vergiler de artık bize “yol, su, elektrik olarak dönmemektedir.

2021/2022 BÜTÇE GİDERLERİ

  • Yılı Bütçesi Giderlerine Göre:
  • 2022 yılında cari transferler için toplam 662 milyar TL ödenek öngörülmüş olup bunun 290 milyar TL’si en önemli kalem sosyal güvenlik sistemine yapılacak transferlere ayrılmıştır. Ayrıca 149 milyar TL mahalli idarelere verilecek paylar için, 47,5 milyar TL fonlara verilecek paylar için ayrılmıştır.
  • Personel giderleri için 425 milyar TL ve sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri için 69 milyar TL ödenek öngörülmüştür. Mal ve hizmet alım giderlerinde ise 2022 yılı ödeneği 128 milyar 134 milyon TL olarak belirlenmiştir.
  • Faiz ödemeleri 2021 gerçekleşme tahminine göre yüzde 34 artışla 240 Milyar TL’ye yükseltilmektedir. Yani toplanan her 100 TL verginin 19 TL’si, yapılan her 100 TL harcamanın 14 TL’si faiz ödemelerine gidecektir.
  • Buna karşın bütçenin sadece yüzde 7,5 ‘inin (131 Milyar TL)  sermaye giderlerine yani yatırıma ayrılması hedeflenmektedir. Buna göre yatırımların hem milli gelir hem de bütçe harcamaları içindeki payının gittikçe düştüğü görülmektedir.

Değerli Basın Emekçileri,

EĞİTİM VE SAĞLIKTA YATIRIM VE İSTİHDAMA KAYNAK  ARTTIRILMALIDIR!

Bilindiği üzere hemen her yıl bütçe teklifi açıklanırken “aslan payının” eğitime ayrıldığı iddia edilmektedir.  Bu yıl da öyle olmuştur.

Oysa 1 milyon 200 bin üzerinde eğitim emekçisi, 18 milyona yakın öğrenciye hizmet veren Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) ayrılan 189 milyar 11 milyon TL tutarındaki bütçenin yüzde 81’ini personele yapılan zorunlu harcamalar oluşturmaktadır.

MEB bütçesinin merkezi bütçeye oranı 2021’de yüzde 10,69 iken, 2022’de sadece 0,1 artışla yüzde10,79’a çıkacaktır.

Eğitim yatırımlarına ayrılan payın ise sadece 0,37 puan artışla yüzde 8,06’ya çıkarılması hedeflenmektedir. MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın 20 yıl önce yüzde 17,18 olduğu düşünüldüğünde öğrenci ve eğitim emekçisi sayısının katlanarak arttığı 2022 koşullarında ayrılacak yatırım tutarının ne kadar yetersiz kaldığı net olarak görülecektir.

Diğer taraftan 2022 yükseköğretim bütçesi de AKP hükümetinin yükseköğretim sisteminin ihtiyaç duyduğu kaynağı genel bütçeden karşılama noktasındaki cimriliğinin sürdürdüğünü göstermektedir.

2021 yılında 42 milyar lira olarak belirlenen yükseköğretim bütçesi 2022’de 57 milyar 740 milyon liraya çıkarılmıştır. Buna karşın söz konusu bütçenin milli gelir içindeki payı %0,80’ den %0,73’e,  merkezi yönetim bütçesi içindeki payı ise %3,37’den %3,30’a düşmüştür.

Oysa son 19 yıl içinde devlet üniversitesi sayısı 53’ten 129’a,  toplam üniversite sayısı ise 76’dan 207’ye çıkmıştır. Aynı dönemde öğrenci sayısı 1,9 milyondan 8 milyona ulaşmıştır. Dolayısıyla yükseköğretim bütçesi üniversite sayısı ve öğrenci sayısındaki hızlı artışı karşılamanın çok uzağındadır.

Tıpkı MEB bütçesinde olduğu gibi yükseköğretim bütçesinin de önemli bir bölümünü personele yapılan harcamalar oluşturmaktadır. Yükseköğretim kurumları bütçesinin yüzde 67’si personel maaş ve ücretlerine, yüzde 10’nu sosyal güvenlik kurumu devlet primi giderlerine ayrılmıştır.

Genel bütçeden yeterince kaynak ayrılmayan üniversitelerimiz, 15 Temmuz sonrasında yaşanan kitlesel akademik tasfiye ve siyasal baskıların da etkisiyle, bilimden ve bilimsel faaliyetlerden hızla uzaklaşmıştır.  Ne yazık ki üniversitelerimizin başta tamamen siyasallaşan kadro politikası olmak üzere, hemen her konuda iktidarın ve piyasanın ihtiyaçlarına göre hareket eden sıradan birer devlet kurumu haline dönüştürülmesinde de önemli bir yol alınmıştır.

 Değerli Basın Emekçileri

2022 bütçesinde Sağlık Bakanlığı’na 122 milyar TL civarında bütçe ayrılmıştır. Ancak ilk bakışta oldukça yüksek gibi görünen tutarın personel giderleri çıkıldıktan sonra kalan önemli bir kısmı, kiralama veya hizmet bedeli adı altında şehir hastanelerine aktarılacaktır. Son Üç yılda 43.5  milyar  verilen hasta yatak garantileri nedeniyle şehir hastaneleri üzerinden yandaş şirketlere aktarılmıştır

2017 yılından beri bütçelerden şehir hastanelerine her yıl kiralama veya hizmet bedeli olarak ortalama 16 ile 20 milyar lira arasında bir kaynak aktarılmaktadır. 2022 yılı bütçesinden şehir hastanelerine ayrılacak tutarın ise yaklaşık 22,5 milyar TL olması beklenmektedir.  Öte yandan şehir hastanelerine ödemeler döviz cinsinden yapıldığı için söz konusu tutarın üzerine çıkılması ihtimali hayli güçlüdür.

AKP İktidarı Döneminde Kadın Emeği Sömürüsü artmıştır.

Diğer taraftan bilindiği üzere pandemi sürecinde en fazla yoksullaşan, istihdamdan koparılan işsiz kalan, daha fazla ücretsiz ev içi emek ve bakım emeği harcamak zorunda bırakılan yine kadınlar olmuştur. Dolayısıyla, tüm kadınların eğitim ve gelir getirici istihdam imkanlarının arttırılarak yoksulluğunun ortadan kaldırılmasına yönelik politikalara yer veren,   kadın emeği üzerindeki çifte sömürüyü ortadan kaldırılmaya dönük önemlerle ekonomik anlamda güçlendirilmelerini hedefleyen Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçelemeye olan ihtiyaç çok daha yakıcı hale gelmiştir.

Ancak ne yazık ki daha önceki bütçeler gibi 2022 bütçesi de toplumsal cinsiyet körü, eşitsizlikleri artıran bir bütçedir.  Bütçede kadının ne adı ne de yeri vardır. Kadınların ekonomik kaynaklara, kamusal hizmetlere, eğitime, sağlığa ve sosyal koruma haklarına eşitsiz erişimi bir kez daha göz ardı edilmektedir.

Değerli Basın Emekçileri,

Eğitime, sağlığa, yatırıma, istihdama yeterli pay ayrılamayan bütçede aslan payının en büyük ortağı yine sermayedir, büyük patronlardır, beşli çete olarak bilinen yandaş müteahhitlerdir. Her yıl gittikçe artarak adeta bütçeyi yutan bir kara deliğe dönen vergi harcaması bunun en büyük ispatıdır.

2022 bütçesinde vergi harcaması adı altında tam 336 Milyar TL’den muafiyet, istisna, indirim ve teşviklerle vazgeçilmektedir. Söz konusu muafiyet, istisna, indirim ve teşviklerden ağırlıklı olarak sermaye, patronlar yararlanmaktadır. Emekçiler vergi harcamasından sadece asgari geçim indirimi (AGİ) yoluyla yaralanmaktadır. Çalışanlara vergi harcaması kalemi içinde ödenen AGİ bugün 50 milyar TL civarındadır. 

Bu durumda hedeflenen toplam verginin %26,7 sinden,  yani toplanacak her 100 TL verginin 27 TL’sinden,  örneğin 278 Milyar TL olması beklenen bütçe açığını fazlası ile kapatacak bir gelirden sermayenin, patronların çıkarları için göz göre göre vazgeçilmektedir.

2015 Yılı toplam vergilerinin  %6,4’üne denk gelen vergi harcaması 2017 yılında yaklaşık üç kat artış ile toplam vergilerin %19^’una ulaşmış, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde hızla artmaya devam etmiştir. Söz konusu kara delik önümüzdeki üç yılda da yoksuldan alıp zengine verme politikasının en temel aracı olarak kullanılmak istenmektedir.

Bütçe Yılı Toplam Vergi Geliri

(Milyar TL)

Vergi Harcaması

(Milyar TL)

Vergi Harcaması / Toplam Vergi Geliri (%)
2015 408 26 %6,4
2016 459 30 %6,5
2017 537 102 %19
2018 613 132 %21,5
2019 674 179 %26,5
2020 833 196 %23,5
*2021 923 231 %25
*2022 1.258 336 %26,7
*2023 1.446 385 %26,6
*2024 1.650 437 %26,5

Kaynak: Merkezi Yönetim Bütçeleri , *Hedeflenen

Öte yandan Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay 2021 bütçesinde patronlara destek için ayrılan payın 2022 yılında %36 artırılarak 68,9 Milyar TL’ye çıkarılacağını da müjdelemiştir. Üstelik bu rakama Bu rakama İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanan ve yıllardır sürdürülen sigorta prim destekleri dahil değildir.

Yine “cebimizden beş kuruş ödemeyeceğiz” denilerek yıllardır hizmet alan almayan ayrımı dahi yapmadan toplumun “garantili” kamburuna dönüşen projeler aracılığı ile yandaş müteahhitlere milyarlar ayrılacak.

Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) adı altında yürütülen ‘müşteri garantili’ projelere 2019 bütçesinde 9,7 Milyar TL, 2020 bütçesinde 18,9 milyar TL, 2021 bütçesinde 34,5 milyar lira ayrılmıştır. 2022 bütçesinden ise en az 42 Milyar TL ayrılması bekleniyor. En az diyoruz,  çünkü döviz kurundaki artışın önümüzdeki günlerde nasıl seyredeceğini bilemiyoruz. Dolayısıyla döviz üzerinden müşteri garantisi verilen bu projelere bütçede öngörülenden çok daha fazla bir kaynak aktarılması ihtimali artmıştır. 

Değerli Basın Emekçileri,

EMEKTEN HALKTAN VE BARIŞTAN YANA BİR BÜTÇE İSTİYORUZ!

Bütçede aslan payının bir diğer ortağı ise savunma ve güvenlik harcamaları adı altında silaha, çatışmaya, savaşa ayrılan kaynaklardır.

Savunma ve güvenlik harcamaları ülkede yaşanan ekonomik ve siyasi krizin derinleşmesine, iç ve dış politikada izlenen gerginlik stratejisine, Suriye’den, Libya’ya, Afrika’ya uzanan emperyal arayışlara paralel olarak gittikçe artmaya devam etmektedir.

Savunma ve güvenlik harcamalarının son dört yıl içinde iki kattan fazla artarak 2021 itibari ile 140 milyar TL’ye ulaşmıştır.  2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nde Savunma ve Güvenliğe ayrılan bütçe yüzde 30 artarak, 181 Milyar TL olarak belirlenmiştir.

Ayrıca Savunma Sanayii Destekleme Fonuna 2022 bütçesinden 31,3 milyar TL aktarılacaktır. Bu durumda Savunma ve Güvenliğe ayrılan bütçe Cumhurbaşkanlığı’na bağlı tüm örtülü ve yedek ödenekler,  iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen ‘gizli harcamalar’ hariç 212 Milyar’a çıkmaktadır. 

Bütçeden aslan payının önemli bir ortağı ise toplumu, özellikle gençleri mevcut rejime uyumlu hale getirme konusunda siyasal iktidar nezdinde gittikçe vazgeçilemez bir ideolojik aygıta dönüşen Diyanet İşleri Başkanlığıdır.

2021 yılı bütçesinden 12.9 milyar TL ayrılan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi 2022’de 3.2 milyarlık artışla 16.1 milyar TL olarak belirlenmiştir. Böylece Diyanet’e aralarında İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın da olduğu 17 bakanlıktan yedisinden daha fazla bir bütçe ayrılmaktadır.

Yine bütçeden, aralarında TÜGVA, TÜRGEV, İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı, Hizmet Vakfı, İHH gibi bir ayağı da tarikatlar da olan pek çok dini vakıf ve derneğe toplumu biçimlendirme konusunda oynadıkları rolün bir karşılığı olarak aktarılan tutar artmaktadır. Merkezi bütçeden ve bakanlıklara ait bütçelerden cari transferler ile vakıf ve derneklere ait okullara, kurslara,  yurtlara kaynak aktarılmakta, böylece tamamen siyasi iktidara hizmet eden paralel – dinsel eğitim sistemi gittikçe daha fazla beslenmektedir.

Değerli Basın Emekçileri,

Bu bütçeden vergiler açısından aslan payı ise bordrolulara düşmektedir.

KESK olarak her platformda altını çiziyoruz. Bir ülkede vergide adaletin sağlanması için öncelikle çok kazanandan çok,  az kazanandan az vergi alınmalıdır. Ayrıca vergilerin toplamı içinde gelir-kazanç ve mülkiyet üzerinden alınan vergilerin yani dolaysız vergilerin tüketim-harcama üzerinden alınan vergilerden yani dolaylı vergilerden fazla olmasını sağlayan düzenlemeler yapılmalıdır.

Oysa Türkiye’de yıllardır tam tersi bir durum vardır.

Adaletsizlik daha baştan vergi kanunları ile yaratılmaktadır. Söz konusu kanunlarda yer alan ‘ayrıcalıklar veya istisna ve muafiyetler’  sonucunda devlet her yıl on milyarlarca vergi gelirinden vazgeçmektedir. Buna da “vergi harcaması” denilmektedir.  Çok kazananlardan, holdinglerden, şirketlerden, patronlardan vergi al(a)mayanlar tüm yükü ücretli-maaşlı kesimlere, bizlere yıkmaktadır.

Öte yandan dolaylı ve dolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki ağırlığı açısından emekçiler, dar gelirliler aleyhine olan durum 2022 bütçesinde de sürdürülmektedir.

VERGİ GELİRLERİ (2021/2022)

  • 2021 sonunda vergi gelirlerinde daha önce bütçede hedeflenen rakamın üzerine çıkılarak, 255 milyar lira artış olması bekleniyor.
  • 2022 yılında ise vergi gelirlerinin yüzde 20’lik artışla 1 trilyon 430 milyar liraya yükseltilmesi hedefleniyor. Bu durum bile tek başına milyonların geçen yıllara göre çok daha ağır bir vergi yükü ile karşı karşıya kalacağını ispatlıyor.
  • 2022’de hedeflenen toplam 1 Trilyon 430 Milyar TL vergi gelirinin yüzde 62’sini dolaylı vergiler, yüzde 38’sini dolaysız vergiler oluşturmaktadır.
  • 2022 yılında Gelir Vergisinin %28,4, Kurumlar Vergisinin %15,5, Dahilde Alınan KDV’nin %20,4, İthalde Alınan KDV’nin %22,2 ÖTV’nin %12,4 Harçların %35 artırılması hedeflenmektedir. Söz konusu vergi artışlarının büyük bölümü gelirine bakılmaksızın herkesten aynı oranda alınan harcamaya- tüketime dayalı dolaylı vergilerdir. Yani büyük bölümü emekçilerin, dar gelirli halkın ödediği vergilerdir.
  • Kurumlar Vergisinin önümüzdeki yıl %15,5 artırılması hedeflenmektedir. Ancak bu hedefin tutturulması çok zordur. Nitekim veriler 2019 yılında ülkemizde 806 bin Kurumlar Vergisi mükelleflinden sadece 6 bininin, yani yüzde birinden bile az bir bölümünün vergisini ödediğini göstermektedir. Yüzde 60’ı zarar beyan ederken,  %39’luk kısım ise yanında çalıştırdığı asgari ücretlinin bir yılda ödediği vergi kadar bile vergi ödememiştir.

Değerli Basın Emekçileri,

Biz KESK ve üye sendikaları olarak;

Mevcut gelir dağılımı adaletsizliğini daha da derinleştiren,

Yıllardır omuzlarımıza yıkılan vergi yükünü daha fazla artıran,

Pandemiden etkilenen milyonların temel gelir güvencesi talebine yer verilmeyen,

Bunun yerine bizim cebimizden alıp işverenlere-patronlara, yandaş müteahhitlere teşvik, prim desteği , ‘hazine garantisi’, faiz olarak aktarmayı,  savunma ve güvenlik adı ile savaş harcamalarını artırmayı temel alan bu BÜTÇEYİ KABUL ETMİYORUZ!

KESK olarak içinde bulunduğumuz olağanüstü koşullarda dar gelirlilerin, ücretli kesimlerin salgından korunarak nefes almasını ve insanca bir yaşam sürmesini sağlayacak, EMEKTEN, HALKTAN, BARIŞTAN VE EKOLOJİDEN YANA BİR BÜTÇE İSTİYORUZ!

BUNUN İÇİN:

  • Bütçe hakkımız önündeki engellerin kaldırılmasını,
  • Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, tasfiyesine ve özelleştirme soygununa son verilmesini,
  • Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını,
  • Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini,
  • Yıllardır “satış sözleşmeleri” ile oluşan mali kayıplarımızın yaşanan gerçek hayat pahalılığı ve yoksulluk sınırında yaşanan artış temel alınarak telafi edilmesini,
  • Ücretli kesimler olarak bizlerin omuzlarına yıkılan vergi yükünün hafifletilmesini, bunun için gelir vergisi adaletsizliğine son verilmesini, tüketimden alınan dolaylı vergilerin düşürülmesini, kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılmasını, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınmasını, 
  • Başta salgın koşullarından en çok etkilenen kadınlara olmak üzere, herkese yaşanabilir bir ücret düzeyinin altında olmamak kaydıyla “temel gelir güvencesi” verilmesi için bütçeden kaynak ayrılmasını,
  • Geçsek de geçmesek de, hizmet alsak da almasak da otoyolların, köprülerin, şehir hastanelerinin müteahhitlerine parası bizim cebimizden çıkan hazine garantilerine son verilmesini,
  • Temel tüketim maddelerine son iki yıl içinde yapılan zamların geri alınmasını, söz konusu maddelerden alınan KDV’nin sıfırlanmasını,
  • Savunma ve güvenliğin daha fazla silahlanmaktan değil, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilmesinden, adaletin tesisinden geçtiği gerçeğinden hareketle ülke kaynaklarının barış ve demokrasi için kullanılmasını,
  • İş güvencemizi ortadan kaldırmayı hedefleyen her türlü güvencesiz istihdam uygulamasına son verilmesini, herkese güvenceli iş ve güvenli gelecek sağlanmasını,
  • Kamusal sosyal güvenlik ve emeklilik sisteminin güçlendirilmesini,
  • Başta ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelerle, evrensel sendikal hak ve özgürlüklerle uyumlu, grev hakkı ile tamamlanmış gerçek bir toplu pazarlık sistemine geçilmesini

 İSTİYORUZ.

Kısacası yarattığımız değerlerin, oluşturduğumuz kaynakların

İnsanca Bir Yaşam, Çalışma Koşulları Ve İş Güvencesi, Parasız Kamusal Hizmet Olarak Geri Dönmesini İstiyoruz.

Bu talepler sadece bizim değil milyonların talepleridir.

Bu nedenle başta kamu emekçileri olmak üzere

Yıllardır yok sayılan,

Pandemi koşullarında korumasız bırakılarak işsizliğe, yoksulluğa terk edilen

Milyonları taleplerine sahip çıkmaya,

Halktan Emekten Yana Bir Bütçe, İnsanca Yaşam Mücadelesinde Omuz Omuza Vermeye Çağırıyoruz.