ERKAN AYDOĞANOĞLU: TOPLU SÖZLEŞME TRAJEDİSİ

473

Kamu emekçilerinin ve emeklilerin 2022-2023 yıllarını kapsayan altıncı dönem toplu sözleşme görüşmeleri, daha neyin ne olduğu anlaşılmadan, kısa süre içinde oldubittiye getirilerek imzalandı. Daha önceki toplu sözleşme süreçlerinde olduğu gibi, 6 milyona yakın kamu emekçisi ve emeklinin talep ve beklentilerinin çok uzağında gerçekleşti.

Kamu emekçileri arasında “iktidarın sendikası” olarak bilinen Memur-Sen, görüşmeler öncesinde 2022 yılı için yüzde 21+yüzde 3 refah payı, 600 lira da seyyanen artış talep ediyordu. Hükümet ise ilk olarak 2022 yılı için yüzde 5+6 artış önerdi. 11 gün boyunca kapalı kapılar ardında, kamuoyu ile hiçbir bilgi paylaşmadan yapılan görüşmeler sonucunda iktidar ve sendikası uzlaştılar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, anlaşmayı “Türkiye tarihinde en yüksek oranları içeren sözleşme” olarak açıklarken Memur-Sen, zam oranlarını şişirerek önemli kazanımlar sağladıklarını iddia etti.

Salgınla birlikte daha da ağırlaşan ekonomik kriz koşullarında satın alım gücü hızla düşen, gelirleri ciddi anlamda azalan kamu emekçilerine 2022 yılı için altışar aylık dilimler halinde yüzde 5+7; 2023 yılı için yüzde 8+6 zam üzerinde anlaşıldığı açıklandı. Ancak açıklanan maaşlardaki yüzdelik artışlar iktidar ve Memur-Sen dışında kimseyi memnun etmedi.

Toplu sözleşmede maaş artışlarının altışar aylık dilimler halinde yapılması emekçilerin aleyhine sonuçlar ortaya çıkarıyor. Zam yıllık yapılsaydı artışlar açıklanan rakamlardan daha fazla olacaktı. Yıllardır enflasyon farkı ödenecek diyerek yapılan açıklamaların anlamı, kamu emekçilerini ve emeklileri fiilen sıfır zamma ikna etmek anlamına geliyor. Diğer taraftan gerçek enflasyon ve artan oranlı vergi dilimi nedeniyle maaşlardaki erimenin önüne geçilemiyor.

Kamu emekçileri açısından trajik olan bir diğer nokta, sadece sendikalı olanlara ödenen toplu sözleşme ikramiyesinin 135 liradan 400 liraya çıkarılması. Sendikaların devletten bağımsız olması ilkesiyle temelden çelişen bu uygulama ile sendika üyeleri aidatlarını kendileri değil, devlet ödüyor. Böylece kamuda örgütlü sendikaların aynı zamanda işveren olan devlet tarafından finanse edilmesi gibi sakat bir durum yaşanıyor. Memur-Sen ve Kamu-Sen tarafından savunulan bu tuhaf uygulamaya başından itibaren sadece KESK karşı çıkıyor.

Önümüzdeki 2 yıl için sembolik maaş artışıyla sınırlı, emekçilerin acil çözüm bekleyen temel sorunlarının (İş güvencesi, kadrolu istihdam, ücret adaletsizliği, esnek, kuralsız ve angarya çalışma vb.) gündeme getirilmediği dünyanın en garip toplu sözleşme uygulamasının mevcut haliyle kamu emekçilerine somut kazanım sağlaması mümkün değil.

Türkiye’de yıllardır kamu emekçilerinin ekonomik, özlük, sosyal ve demokratik hakları ile ilgili ciddi sorunlar ve sıkıntılar yaşanmasına rağmen, yapılan görüşmelerin ağırlıklı olarak zam pazarlığına indirgenmesi, toplu sözleşme hakkının önemi ve kapsamının yeterince kavranmadığını gösteriyor. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak 2002 yılından bu yana yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde kamu emekçilerinin hiçbir sorununa ciddi yaklaşılmadı, çözüm üretilmedi. Bugüne kadar imzalanan her toplu sözleşmede kazanan hükümet, kaybeden kamu emekçileri oldu.

Kamu emekçileri sendikal hareketinin iktidardan bağımsız olarak örgütlenmesi sağlanmadan, gerçek anlamda grevli toplu sözleşme düzeni yaratılmadan, emekçilerini tek tek işyerlerinde ortak talepler etrafında birleştirmeyi hedefleyen bir sendikal mücadele tarzı hayata geçirilmeden iki yılda bir yaşanan toplu sözleşme trajedisinin sona ermesi mümkün görünmüyor.

26 AĞUSTOS 2021 – EVRENSEL