YARGININ BAĞIMSIZLIĞINI, YARGI EMEKÇİLERİNİN HAKLARINI İSTİYORUZ! 14.04.2021 Tek adam rejimi sonucunda gelişen Anayasasızlık süreci, yargının bağımsızlığını ortadan kaldırmakta, yargıya güven her geçen gün azalırken, toplumun ve Yargı Emekçilerinin üzerinde bir hizaya getirme, terbiye etme aracına dönüşen baskı ve mobbing uygulamaları artmaktadır.   14 Nisan 2021 Çarşamba günü Genel Merkezimizde düzenlediğimiz basın toplantısında; konuya ilişkin görüş ve taleplerimiz kamuoyuyla paylaşılmıştır.   Genel Sekreterimiz Aziz Özkan tarafından okunan açıklamamız aşağıdadır:   BASINA VE KAMUOYUNA   Değerli Basın Emekçileri;   Ülkemizde öteden beri, evrensel hukuk ve kanun ile hak ve özgürlükler bağlamı kurulması problemli bir mevzu olmuştur. Bakıldığı zaman ülkemizde yargı tarihi, evrensel hukukla bağı zayıf kanunlar çıkarıp sonra da bu kanunların ortaya çıkardığı problemleri ortadan kaldırmak amacıyla çeşitli “Reformlar” yapma tarihi olarak yazılmak durumunda kalmıştır. Bunun bir örneği olarak yine iktidar tarafından yakın zamanda yeni bir “Hukuk Reformu” yapılacağı beyan edilmiştir.   Değerli Basın Emekçileri;   Biz, ülkemizde iktidarların evrensel hukukla arasının iyi olmadığını, iktidar ve iktidara güç verenlerin, hukukun üstünlüğüne değil, hak ve özgürlükleri içinde barındırmayan kanunların uygulanması tarafında yer aldığını elbette biliyoruz. Keza bu tercihin cisimleşen halinin önemli bir zirve noktası olan 12 Mart faşizminin açık gerekçesi olarak: “Sosyal gelişmeler, ekonomik gelişmeleri aştı” söylemi üzerinden yapıldığını görüyoruz. Ki bu sürecin devamı olan 12 Eylül sonrasında işverenlerin temsilcisi Halit Narin’in; “artık gülme sırası bizde” sözü, bir devamlılığın anlatısı olarak tarihteki yerini almıştır. Bu temelden hareketle, emek ve demokrasi mücadelesinin aynı zamanda bir hukuk mücadelesi olduğunun, etkin bir adalet talebini de kapsadığının, dolayısıyla hukuk mücadelesinin; emek mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olduğunun farkındayız. Bir yandan gece yarısı kararnamelerle işinden ekmeğinden edilen 130000’i aşkın kamu emekçisi ihraç edilirken aralarında yaşamını yitiren yoldaşlarımızın acısı, diğer yandan işinden KOD-29’la atılan MİGROS depo işçilerinin direnişine yasal olmadığı gerekçesiyle yapılan müdahaleye ve yaşatılan haksızlığa isyan eden Fatma’nın “bu yasalar niye hep Fatmalar için var” diyen isyanı, bu topraklar üzerinde 12 Mart’ın sürekliliğinin en çarpıcı ifadesi olarak öne çıkmaktadır.   Değerli Basın Emekçileri;   Bütün bu tarihsel sürekliliği bilmekle birlikte, günümüzün artık farklı olduğuna, artık hukuktan bağı koparılan kanun uygulamalarının ötesine geçildiğine, kötü kanunun da artık siyasi illiyet üzerinden uygulandığına ve kanunun şimdiye kadar hiç olmadığı kadar iktidarın açık aracı olarak kullandığına tanıklık etmekteyiz. Başta Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü olmak üzere, toplumun demokratik taleplerinin terörize edilmesi, demokratik zeminde siyasi faaliyet gösteren HDP’nin kapatılma girişimleri ve cezaevlerinde çıplak arama ve hak ihlalleri başta olmak üzere insan hakları savunuculuğu yapan bir haberi retwit yaptığı için vekilliği düşürülen meclisten zor kullanılarak cezaevine götürülen sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu’na uygulanan tavır siyasi iktidarın ülkenin kalıcı sorunlarını çözme niyetini ve niteliğini ortaya koymaktadır.   Değerli Basın Emekçileri;   Ve biz yine biliyoruz ki; hukuk ve demokrasinin olmadığı bir yerde adil bir gelir dağılımı da olmaz. Zira hukuk ve demokrasiden uzaklaşıldığı ölçüde iktidarların hesap vermeme cüretinin baş verdiği ve zamanla arttığı, yolsuzluk ve çürümenin bir zenginleşme aracına dönüştüğü tartışılmaz bir olgudur.   Değerli Basın Emekçileri;   Şüphesiz hukuk ve demokrasinin olmadığı yerde, maalesef bugün olduğu gibi, geniş yığınların mağdur olduğu bir tabloya, yine bir suç işleme cinneti eşlik etmektedir. Yaşanan bu mağduriyet ve cinnet haline gelen suç artışı, Yargı Emekçilerinin iş yükünü artırmakta; yaşanan yoksulluk, yargıda icra dosyası olarak biriktiğinden adalet binaları içinde ayak basabilecek her yere yeni icra müdürlükleri açarak çözüm bulunmaya çalışılmaktadır.   Değerli Basın Emekçileri;   Asgari bir yargı adaletini sağlamayan/sağlayamayan iktidar ve yargı erkleri, yargı hizmetinin verilmesinin ayrılmaz bir parçası olan Yargı Emekçilerimizi de mağdur etmeye devam ediyor.   Elbette yargıda gidilen liyakatsiz yapılanma, Yargı Emekçileri için başlı başına bir soruna dönüşmüş durumdadır. Artık Yargı Emekçileri üzerinde bir hizaya getirme, terbiye etme aracına dönüşen baskı/mobbing uygulamalarına bir son verilmelidir.   Adalet Bakanlığı bünyesinde biriken ve yargı çalışanlarına dağıtılması gereken ancak uzun zamandır Yargı Emekçilerine verilmeyen havuz paraları, daha fazla geciktirilmeden Yargı Emekçilerine ödenmelidir.   Yoğun iş yükünden dolayı mesai saatleri dışında yapılan fazla çalışmaların karşılığı olan “fazla mesai ücreti”, sınırlandırma yapılmaksızın, bütün Yargı Emekçilerine ödenmelidir.   Yine mesai saatleri dışında çalışmak zorunda kalan Yargı Emekçilerine, yol ücreti de ödenmelidir.   Kurum içi yükselme sınav hakkı, bütün Yargı Emekçilerine tanınmalı, artık başlı başına hukuk dışı bir uygulamaya dönüşen ve kadrolaşmanın temel argümanı olan “mülakat” uygulamalarına bir an önce son verilmelidir.   Değerli Basın Emekçileri;   Sendika olarak biz, adalet talebini, emek ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görüyor ve Yargı Emekçileri dahil olmak üzere, bütün çalışanların/emekçilerin daha iyi özlük hakları ve daha sürdürülebilir bir ücret gibi temel haklarını talep etme mücadelesini vereceğimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz.

244
YARGININ BAĞIMSIZLIĞINI, YARGI EMEKÇİLERİNİN HAKLARINI İSTİYORUZ!
14.04.2021

Tek adam rejimi sonucunda gelişen Anayasasızlık süreci, yargının bağımsızlığını ortadan kaldırmakta, yargıya güven her geçen gün azalırken, toplumun ve Yargı Emekçilerinin üzerinde bir hizaya getirme, terbiye etme aracına dönüşen baskı ve mobbing uygulamaları artmaktadır.

 

14 Nisan 2021 Çarşamba günü Genel Merkezimizde düzenlediğimiz basın toplantısında; konuya ilişkin görüş ve taleplerimiz kamuoyuyla paylaşılmıştır.

 

Genel Sekreterimiz Aziz Özkan tarafından okunan açıklamamız aşağıdadır:

 

BASINA VE KAMUOYUNA

 

Değerli Basın Emekçileri;

 

Ülkemizde öteden beri, evrensel hukuk ve kanun ile hak ve özgürlükler bağlamı kurulması problemli bir mevzu olmuştur. Bakıldığı zaman ülkemizde yargı tarihi, evrensel hukukla bağı zayıf kanunlar çıkarıp sonra da bu kanunların ortaya çıkardığı problemleri ortadan kaldırmak amacıyla çeşitli “Reformlar” yapma tarihi olarak yazılmak durumunda kalmıştır. Bunun bir örneği olarak yine iktidar tarafından yakın zamanda yeni bir “Hukuk Reformu” yapılacağı beyan edilmiştir.

 

Değerli Basın Emekçileri;

 

Biz, ülkemizde iktidarların evrensel hukukla arasının iyi olmadığını, iktidar ve iktidara güç verenlerin, hukukun üstünlüğüne değil, hak ve özgürlükleri içinde barındırmayan kanunların uygulanması tarafında yer aldığını elbette biliyoruz. Keza bu tercihin cisimleşen halinin önemli bir zirve noktası olan 12 Mart faşizminin açık gerekçesi olarak: “Sosyal gelişmeler, ekonomik gelişmeleri aştı” söylemi üzerinden yapıldığını görüyoruz. Ki bu sürecin devamı olan 12 Eylül sonrasında işverenlerin temsilcisi Halit Narin’in; “artık gülme sırası bizde” sözü, bir devamlılığın anlatısı olarak tarihteki yerini almıştır. Bu temelden hareketle, emek ve demokrasi mücadelesinin aynı zamanda bir hukuk mücadelesi olduğunun, etkin bir adalet talebini de kapsadığının, dolayısıyla hukuk mücadelesinin; emek mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olduğunun farkındayız. Bir yandan gece yarısı kararnamelerle işinden ekmeğinden edilen 130000’i aşkın kamu emekçisi ihraç edilirken aralarında yaşamını yitiren yoldaşlarımızın acısı, diğer yandan işinden KOD-29’la atılan MİGROS depo işçilerinin direnişine yasal olmadığı gerekçesiyle yapılan müdahaleye ve yaşatılan haksızlığa isyan eden Fatma’nın “bu yasalar niye hep Fatmalar için var” diyen isyanı, bu topraklar üzerinde 12 Mart’ın sürekliliğinin en çarpıcı ifadesi olarak öne çıkmaktadır.

 

Değerli Basın Emekçileri;

 

Bütün bu tarihsel sürekliliği bilmekle birlikte, günümüzün artık farklı olduğuna, artık hukuktan bağı koparılan kanun uygulamalarının ötesine geçildiğine, kötü kanunun da artık siyasi illiyet üzerinden uygulandığına ve kanunun şimdiye kadar hiç olmadığı kadar iktidarın açık aracı olarak kullandığına tanıklık etmekteyiz. Başta Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü olmak üzere, toplumun demokratik taleplerinin terörize edilmesi, demokratik zeminde siyasi faaliyet gösteren HDP’nin kapatılma girişimleri ve cezaevlerinde çıplak arama ve hak ihlalleri başta olmak üzere insan hakları savunuculuğu yapan bir haberi retwit yaptığı için vekilliği düşürülen meclisten zor kullanılarak cezaevine götürülen sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu’na uygulanan tavır siyasi iktidarın ülkenin kalıcı sorunlarını çözme niyetini ve niteliğini ortaya koymaktadır.

 

Değerli Basın Emekçileri;

 

Ve biz yine biliyoruz ki; hukuk ve demokrasinin olmadığı bir yerde adil bir gelir dağılımı da olmaz. Zira hukuk ve demokrasiden uzaklaşıldığı ölçüde iktidarların hesap vermeme cüretinin baş verdiği ve zamanla arttığı, yolsuzluk ve çürümenin bir zenginleşme aracına dönüştüğü tartışılmaz bir olgudur.

 

Değerli Basın Emekçileri;

 

Şüphesiz hukuk ve demokrasinin olmadığı yerde, maalesef bugün olduğu gibi, geniş yığınların mağdur olduğu bir tabloya, yine bir suç işleme cinneti eşlik etmektedir. Yaşanan bu mağduriyet ve cinnet haline gelen suç artışı, Yargı Emekçilerinin iş yükünü artırmakta; yaşanan yoksulluk, yargıda icra dosyası olarak biriktiğinden adalet binaları içinde ayak basabilecek her yere yeni icra müdürlükleri açarak çözüm bulunmaya çalışılmaktadır.

 

Değerli Basın Emekçileri;

 

Asgari bir yargı adaletini sağlamayan/sağlayamayan iktidar ve yargı erkleri, yargı hizmetinin verilmesinin ayrılmaz bir parçası olan Yargı Emekçilerimizi de mağdur etmeye devam ediyor.

 

Elbette yargıda gidilen liyakatsiz yapılanma, Yargı Emekçileri için başlı başına bir soruna dönüşmüş durumdadır. Artık Yargı Emekçileri üzerinde bir hizaya getirme, terbiye etme aracına dönüşen baskı/mobbing uygulamalarına bir son verilmelidir.

 

Adalet Bakanlığı bünyesinde biriken ve yargı çalışanlarına dağıtılması gereken ancak uzun zamandır Yargı Emekçilerine verilmeyen havuz paraları, daha fazla geciktirilmeden Yargı Emekçilerine ödenmelidir.

 

Yoğun iş yükünden dolayı mesai saatleri dışında yapılan fazla çalışmaların karşılığı olan “fazla mesai ücreti”, sınırlandırma yapılmaksızın, bütün Yargı Emekçilerine ödenmelidir.

 

Yine mesai saatleri dışında çalışmak zorunda kalan Yargı Emekçilerine, yol ücreti de ödenmelidir.

 

Kurum içi yükselme sınav hakkı, bütün Yargı Emekçilerine tanınmalı, artık başlı başına hukuk dışı bir uygulamaya dönüşen ve kadrolaşmanın temel argümanı olan “mülakat” uygulamalarına bir an önce son verilmelidir.

 

Değerli Basın Emekçileri;

 

Sendika olarak biz, adalet talebini, emek ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görüyor ve Yargı Emekçileri dahil olmak üzere, bütün çalışanların/emekçilerin daha iyi özlük hakları ve daha sürdürülebilir bir ücret gibi temel haklarını talep etme mücadelesini vereceğimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz.