Değerli Maliye Emekçileri;
Maliye Bakanlığı bünyesinde, 2005 yılı itibarıyla Gelir İdaresi Başkanlığı’nın kurulması ile başlayan sürecin çalışma hayatında yarattığı alt-üst oluş, geçen 16 yıla rağmen tüm şiddetiyle devam ediyor. Bir yandan Bakanlıkta yaşanan yapısal değişiklikler, diğer yandan Maliye Emekçileri arasında ücret adaletsizlikleri varlığını sürdürürken, bu süreçle ortaya çıkan belirsizlikler, genç Maliye Emekçilerini başka iş arayışına itmekte, diğer emekçilerde ise emeklilik eğilimlerinin hız kazanmasına sebep olmaktadır.
Hazine ve Maliye Bakanlığı, Maliye Emekçilerine Yabancılaşmaya Devam Ediyor!
Bakanlık bünyesinde kangren haline gelen kurum içi uzmanlık sınavları, 10 yılı aşkın bir sürede halen çözülebilmiş değildir. 7 yıldır açılmayan/açılamayan kurum içi uzmanlık sınavları, nihayet 30 Mayıs 2019 tarihinde TBMM’de grubu bulunan tüm partilerin desteği sonucunda 7126 sayılı Kanuna eklenen geçici madde ile defterdarlık ve gelir uzmanlığı sınavları açılmasına dair bir düzenleme ile gündeme gelmiştir. Tabiri caiz ise maliye emekçilerinin 7 yıldır beklediği sınav hakkı, 7 dakikada verilebilmiştir.
Ne var ki asıl sorun, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yapılacak sınavlara ilişkin belirlediği usul ve esasları açıklaması ile ortaya çıkmıştır. Çok güçlü bir meclis iradesini arkasına alan Bakanlık, açılacak sınavlara ilişkin usul ve esasları, ancak bir yıl sonra açıklayabilmiştir. Yeniden belirlenen usul ve esaslarda, daha önce yapılan aynı içerikteki 5 sınavda uygulanan sınava girme yeterliliği olarak kabul edilen usul ve esaslar değiştirilmiştir. Daha önceki kurum içi uzmanlık sınavlarında, sınava girme yeterliliği olarak kabul edilen KPSS’ye girme şartı kaldırılırken, yeni belirlenen usul ve esaslarda başarı puanını 75 olarak açıklamış, yazılı sınav dışında mülakat koşulu getirmiştir. Burada Bakanlık yetkisini kötüye kullanmış, süreci kolaylaştırmak yerine işi yokuşa sürmüştür. Bilindiği gibi yeniden belirlenen bu usul ve esaslar içinde “MÜLAKAT” şartının getirilmesi, kurum içinde yapılacak sınav/sınavlarda hak edenin, emek verenin değil güçlü yerlerden “REFERANSI” olanın kayrılacağı yönündeki kaygıları artırmıştır. Sınava hazırlanan maliye çalışanları, yoğun bir şekilde sınava hazırlanırken, girecekleri yazılı sınavının başarı puanının yüksek olmasına rağmen kazanmaları halinde, sınavın ikinci ayağı olan MÜLAKAT aşamasında ne olacağına dair kaygıları devam etmekteydi/etmektedir.
Değerli Maliye Emekçileri;
Sendikamız, ortaya koyduğu mücadelede emekçiler arasında fırsat eşitliği ve ücret adaletini sağlamayı şiar edinmiş konumdadır. Mülakat uygulamalarının, bir kadrolaşma mekanizmasına dönüştüğünün farkındadır ve buradan hareketle her daim kurum içi yükselmelerde liyakati savunmuştur. Tıpkı daha önceki sınavlarda;
– Önceki sınavda alınan puanın, girilen sınavda sayılması nedeniyle başarılı olduğu halde Gelir Uzmanı olarak atanmayan üyemiz üzerinden Danıştay 5. Dairede açıp kazandığımız dava ile, Aynı gerekçe ile mağdur olanların;
– Aynı puanı aldığı halde sicil notundan dolayı Gelir Uzmanlığı unvanına ataması yapılmayan üyemiz üzerinden yine Danıştay 5. Dairede açıp kazandığımız dava ile sicil notu mağduru Maliye Emekçilerinin Gelir Uzmanlığına atamalarının yapılması suretiyle mağduriyetine son verdiğimiz gibi.
Bir kez daha sendika olarak, kurum tarafından yapılacak sınav/sınavların daha önceki sınavlarda uygulanan usul ve esaslar çerçevesinde yapılması gerektiğini, yapılacak sınav/sınavlar için yeni oluşturulan başarı kriterlerinin adil olmadığını, özellikle MÜLAKAT uygulamasının sınav yapılmadan, sınavın sonuçlarına GÖLGE düşüreceğini söyledik. Ki, yüksek yargı da verdiği karar ile haklılığımızı bir kez daha tescillenmiştir.
Değerli Maliye Emekçileri,
Bir kısım arkadaşlar, Anadolu’daki yaygın tabiriyle: “Pişmiş aşa su kattığımızı düşünebilirler.” Evet, “eğer pişmiş aş”, büyük bir özveri ile bu sınava hazırlananların harcadığı emek ve akıttıkları alın terine değecek yakınlıkta değilse, ya da sınava girecekler bu kaygıyı taşıyorlarsa, biz sendika olarak açılan sınavların sağladığı imkân ve olanakların, herkese eşit mesafede olması için üzerimize düşeni şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonraki süreçte de yerine getireceğimizi herkesin bilinmesini isteriz. Bu sözün devamında, sınav kriterlerinin oluşmasında katkısı olduğunu gizlemeyen, hatta sınavın başarı kriteri olarak açıklanan bu ölçüsüzlüğü, kendi etki alanını genişletmek için sınava girecekler üzerinde bir baskı/mobbing aracı olarak kullanan Büro-Memur-Sen’inde sürecin bir parçası olarak gördüğümüzü belirtmekte fayda görüyoruz.
Son olarak şunun bilinmesini isteriz ki; sınav kriterlerinden sadece ikisi için yürütmeyi durdurma talebimizin olduğunu, Yüksek Mahkemenin de bu iki kriter hakkında yürütmeyi durdurduğunu, ancak sınavı iptal etmediğidir. Yüksek Mahkeme kararına rağmen işin kolayına kaçılarak iptal edilen sınavın, iptal edilme gerekçesini yargıya taşımak dahil, yapılması gereken sınavların en kısa sürede daha önce yapılan sınavların kriterlerine uygun yapılması için mücadelemizi sürdüreceğiz.