Siyasal iktidarın temsilcileri ve işyerindeki idareciler, 8 Mart kutlamaları yayınlıyor, hatta özel olarak telefonlarımıza mesaj atıyor. Bu kutlama hali gittikçe yaygınlaşır hale geldi. Tabi İnsan kendisini “HAYIRDIR? SİZ?” demekten geri alamıyor. Soruyoruz ama cevabını da çok iyi biliyoruz, bu mesajları atmaya onları mecbur kılan, kadın mücadelesinin geldiği boyuttur. Popülizm sevdası bir yandan, yarattığımız değerleri tersyüz etme, ele geçirme, kadın mücadelesini hiçleştirme, açığa çıkan kadın iradesini kırma çabası bir yandan.
Örneği çok ama işkolumuzdaki işyerlerinden Gelir İdaresi Başkanı ve Adana Vergi Dairesi Başkanı tarafından kadınlara yollanan 8 Mart mesajlarını, somutlamak adına kamuoyuyla paylaşıyoruz.
“Basta şehit kadınlarımız, şehit anneleri ve şehit eşleri olmak üzere şefkatin, fedakarlığın, sabrın ve özverinin sembolü olan kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar gününü kutlar, teşkilatımıza vermiş olduğunuz emekleriniz için teşekkür ederim.” Bekir BAYRAKDAR, Gelir İdaresi Başkanı
“Sevginin, fedakarlığın, hoşgörünün simgesi, sağlıklı ve çağdaş bir toplumun mimarları olan kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlar, Başkanlığımıza yapmış olduğunuz özverili, değerli ve önemli katkılarınızdan dolayı teşekkür ederim.” Ümit GÜNER – Adana Vergi Dairesi Başkanı
En başta ifade edelim ki, mücadelemizin temelini bu mesajlara dökülüveren şahlanmış erkek egemen dil ve bu dilin kaynağı olan erkek egemen zihniyet oluşturuyor.
8 Mart, erkek egemenliğine karşı binyıllara dayanan kadın mücadelesinin simgeleştiği gündür. Tarihsel akış içerisinde her türlü şiddet biçimiyle emeğimizin, bedenimizin, kimliğimizin bir bütün yaşamlarımızın üzerinde tahakküm kuran ve ülkemizde de AKP-MHP siyasal iktidarında vücut bulan zihniyet, kadın düşmanlığı temelinde, tahakkümü, sömürüyü, cinsiyet eşitsizliğini derinleştirirken özgür ve eşit yaşama, özne olma, irade olma adına verdiğimiz bu mücadelemizin yaratımlarına da sistematik olarak saldırıyor. Diğer yandan, bu anlayışın bir yansıması olarak işyerlerinde cinsiyetçi işbölümü, güvencesizlik, kadınlar üzerindeki mobbing ve ayrımcılık hiç olmadığı kadar artmış bulunuyor. Son yıllarda 8 Mart etkinliklerimiz için biz emekçilere ait olması gereken mekanlar üzerinde dahi ambargo uygulanıyor.
Eşitsizliği fıtrata bağlayan, her gün en az üç kadın erkekler tarafından katledilirken, yüzbinlerce kadın erkek şiddetine maruz kalırken etkin uygulamak şöyle dursun İstanbul Sözleşmesini kaldırmak için çabalayan, erkek failleri korumak için kırk takla atarken kadınları cezalandırıp itibarsızlaştıran, kadınları güvencesizliğe mahkum eden, nasıl giyineceğimize, kahkahalarımıza müdahale eden, savaşlarına kurban ve ucuz işgücü için daha çok çocuk doğurmamızı vaaz eden siyasal iktidar ve temsilcilerinin 8 Mart kutlamaları da bu zeminde ifadesini buluyor. Kadını yalnızca annelikle, aileyle, evle, eş olmakla tanımlayanlar, milliyetçilik ve militarizm temelinde el artırıyor ve anneliği, eşliği de kategorize ediyor. Kendi çıkarları adına sürdürdükleri savaşları meşrulaştırmak için şehit annesi, şehit eşi olmayı bir üst mertebeye taşıyor. Emeğimizin, bedenimizin, duygularımızın sömürüsünü, uğradığımız şiddet biçimlerini meşrulaştırmak için kadınları fedakarlıkla, cefakarlıkla, özverililikle, sabırlı ve hoşgörülü olmakla kutsuyor adeta. Dahası kadına yönelik şiddetin, sömürünün, tahakkümün temelinde yatan sahiplik anlayışı “kadınlarımız” ifadesiyle kendisini açıkça teşhir ediyor.
Buradan tekrar sesleniyoruz, mesaj içeriklerinin bizahati kendisi kadın mücadelemizin gerekçelerindendir. Şirin görünme kaygısıyla yazılmış popülizm kokan, ikiyüzlü 8 Mart kutlamalarını kabul etmiyoruz. 8 Mart’ın ve mücadelemizin içini boşaltma çabalarına geçit vermiyoruz. Makbul kadın sınırlarına ve kalıplarına asla hapsolmuyoruz. Kadın kimliğimizle yaşamlarımızın öznesi olma, eşit ve özgür yaşamı kurma yolunda inançla, coşkuyla yürüyoruz.
BES’Lİ KADINLAR