HAYRİ KOZANOĞLU: DÜNYA BORÇ KRİZİ YOLDA MI’ (19. 01. 2021)

255

Borçların artış hızı ve geldiği düzey Dünya Bankası’na göre dördüncü dalgayı öncekilerden daha riskli kılıyor. Salgın, ekonominin daralması, sağlık ve sosyal harcamalarını finanse etmek için bütçe açıklarının artması sonucunu doğurdu.


Finansal piyasalar ABD’deki Kongre baskınını da takmadı, yükselmeyi sürdürdü. Ülkede Covid-19’dan ölenlerin sayısı 400 bini aşarken dahi müzik susmadı, çılgın Wall Street partisi hız kesmedi. Borsaların Amerikan Merkez Bankası başkanlığındaki performansından pek hoşnut kaldığı, bankaların verdiği konferanslara en az 7 milyon dolar telif ücreti akıttığı Janet Yellen’ın Hazine Bakanlığı’na atanması da finans kapitalin moralini iyice yükseltti.
Derken “Piyasalar nereye?” sorusunu yönelten çatlak bir ses yükseldi. Eğer bu sesin sahibi muhalif bir iktisatçı, sol bir örgüt sözcüsü filan olsaydı “Her zamanki hazımsızlık” denip geçilebilirdi. Ne var ki uyarı Wall Street’in duayen yatırım gurularından Jeremy Grantham’dan gelince işin rengi değişti.
2021 YAZ BAŞLARINDA DüZELTME GELEBİLİR
Grantham şöyle konuştu:
Uzun ve uzun boğa piyasası 2009’dan kopup geldi ve sonunda tam teşekküllü epik bir balona evrildi. Aşırı değerlemeleri, şiddetli fiyat artışlarını, yeni halka arz çılgınlıklarını, isterikli biçimde spekülatif yatırımcı davranışını dikkate alarak, bu vakanın finansal tarihe Güney Denizi balonu, 1929 Büyük Depresyonu ve 2000 teknoloji hisseleri çöküşü gibi devasa balonlardan biri olarak kayıt düşeceğine inanıyorum. ( Jeremy Grantham Waiting About The Last Dance GMO Blog 5 Ocak 2021 )
Peki bu mutluluk rüzgarı, gürül gürül sabit sermaye yatırımlarının, ekonomide yeni kapasite yaratımının sonucu olarak mı esiyor? Bu sorunun yanıtı için de isterseniz sözü Princeton üniversitesi’nden Atıf Mian’a bırakalım:
Finansta neler oluyor? 1980’den beri ABD ekonomisinin finansa bağımlılığında muazzam artışlar oluyor. Toplam borç 1980’de ulusal üretimin yüzde 147’si iken 2019’da görülmemiş bir düzeye, 2019 sonunda ulusal üretimin yüzde 254’üne yükseldi. Eğer bu ek kredi bekleneceği üzere üretken yatırımlar için kullanılsaydı, biz çoktan bir yatırım patlamasına tanık olmuştuk. Ne var ki yatırımların ulusal üretimindeki payı 1980’lerde ortalama yüzde 24 iken 2010’larda yüzde 21’e geriledi.
Mian’a göre bu çarpık manzaranın açıklaması da şöyle:
Yatırımlardaki durgunluğa karşın finansın yükselişi, ekonomistler Thomas Piketty, Emmanuel Saez ve Gabriel Zucman’ın ortaya koydukları gibi, en zengin yüzde 1’in vergi sonrası gelirinin toplam gelirin yüzde 9’undan son yıllarda yüzde 15’e sıçramasıyla ilintili. Zenginler gelirlerinin daha yüksek oranını tasarruf ederken, en alttaki yüzde 90’ın tasarrufları giderek düşüyor. Finansal sektör de bu süreçte 2008’e kadar zenginlerin tasarruflarının hanehalkı borcuna dönüşmesinde, 2008’den sonra ise bütçe açıklarının finanse edilmesinde aracılık yaptı (Atıf Mian OECD Library How We Should Think About Finance?)
Biden’ın başkanlığı devralmasıyla birlikte kurumlar vergisini artırması borsaların pek hoşuna gitmeyecek. Grantham’a göre yaz başlarında bir düzeltme gelmesi pek sürpriz olmayacak. 1929 krizi, 2007-2008 Küresel Finansal Krizi hep ABD’den tetiklenerek dünyaya yayıldığı için bu kehanetin gerçekleşmesi evrensel boyut kazanabilir.
DB BAŞ EKONOMİSTİ DE BORç KRİZİ DİYOR
Geçtiğimiz hafta Dünya Bankası (DB) baş ekonomisti Carmen Reinhart da pandeminin geride bırakılmasıyla bir küresel borç krizinin patlak verebileceği uyarısında bulundu. çünkü şirketlerin, hanehalkının ve hükümetlerin bu süreçte biriken borçlarının sorun yaratma riski yüksek. 2008’de Kenneth Rogoff ile finansal krizlerin tarihini konu alan bir kitaba imza atan Reinhart borç krizinin ani bir şokla gelmeyeceğini, yavaş bir tempo izleyeceğini düşünüyor.
Pandemideki kapanmaların istihdam ve tüketici harcamalarını olumsuz etkilemesinin, önümüzdeki dönemin ekonomik performansına yansımasını kaçınılmaz görüyor. Süreç uzadıkça kişilerin, ailelerin, firmaların ve ülkelerin bilançolarındaki bozulmaların, ertelenen borçların da vadesinin gelmesiyle sorun yaratacağı endişesini dile getiriyor (Reinhart Frets World Faces Financial Crisis if Pandemic Lingers Bloomberg 13 Ocak 2021).
DöRDüNCü DALGA DAHA TEHLİKELİ
Reinhant’ın sözleri DB’nin Ocak 2021 Küresel Ekonomik Beklentiler raporunda “Küresel borcun dördüncü dalgası” başlığı altında sistematik biçimde analiz ediliyor. Borçların ilk dalgası 70’ler ve 80’leri kapsıyor ve Latin Amerika borç krizi ile sonuçlanıyor. İkinci dalgada ise 1990’dan 2000’lerin başına kadar süren, Doğu Asya’da bankaları ve firmaları, Avrupa ve Orta Asya’da hükümetleri vuran kriz patlak veriyor. Üçüncü dalgaya gelince, 2007-2009 arasını kapsayan döneme yayılıyor, bir çok ekonomiyi keskin durgunluklara sürükleyen Küresel Finansal Kriz’le sonuçlanıyor.
Dördüncü dalga düşük faiz ortamı, yeni finansal enstrümanların ve finansal piyasa oyuncularının ortaya çıkması özellikleriyle önceki dalgalarla benzeşiyor. Ancak bu dalgada yatırımların zayıf seyri ve düşük büyüme temposu onu öncekilerden daha tehlikeli hale getiriyor. Tarihsel anlamda düşük faiz oranları, bir sonraki finansal stres ve sermaye çıkışları aşamasına kadar şimdilik şirketlerin sorunlarının üstünü örtüyor.
Borçların artış hızı ve geldiği düzey de DB’ye göre dördüncü dalgayı öncekilerden daha riskli kılıyor. Pandemi ortamında hem ekonomilerin daralması, hem de sağlık ve sosyal harcamalarını finanse etmek için bütçe açıklarının artması, borçların GSYH’ye oranının keskin bir biçimde zıplaması sonucunu doğurdu. Gelişmekte olan ülkelerde 2020 öncesi borçlar her yıl GSYH’nin yüzde 7’si kadar artarken, 2020’de sırf kamu borçlarının GSYH’nin yüzde 9’u kadar yükselmesi, şirket borçluluğunun da muhtemelen keskin bir kabarış göstermesi bekleniyor. (World Bank World Economic Prospects report Ocak 2021 )
DB aşırı borç sorununun çözümü için üç Ortodoks politika seçiminden; büyüme temposunun artması, mali disiplin ve özelleştirmeden söz ediyor. Heterodoks yaklaşımlar da, finansal baskının yanı sıra yüksek enflasyonla borçların eritilmesi (tabii ki yabancı para cinsinden borçlarda bu yöntem geçersiz), borç erteleme ve zenginleri vergilemek olarak sıralanıyor. DB’nin teorik düzeyde bile olsa, heterodoks önlemleri telaffuz etmesi dahi kendi açısından bir ilerleme kabul edilebilir.
UNCTAD: 1 TRİLYON DOLARLIK ERTELEME GEREKLİ
Dış borçların GOü’lerin kalkınma hedeflerini sekteye uğratmadan yapılandırılmasını savunan kuruluş ise Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’dır (UNCTAD). GOü’lerin dış borçları 2019 sonunda 10. 1 trilyon dolara ulaşıyor. Borçların GSYH’ye oranı da 2008’de yüzde 22. 8 iken 2019’da yüzde 29’a yükseliyor. Borçların ihracat gelirlerine oranı da aynı zaman aralığında yüzde 68. 3’ten yüzde 110. 7’ye fırlıyor. Uluslararası rezervlerin kısa vadeli borçlara oranı ise yüzde 505’ten yüzde 278’e düşüyor. Bu da şoklara olan kırılganlığın artışı anlamına geliyor.
Borçların bileşiminde de riskleri artıran değişimler görülüyor. örneğin kısa vadeli borçların toplam borçlara içindeki ağırlığı 2000’ler başında yüzde 14 iken, 2019’da yüzde 29’a yükseliyor. Uzun vadeli garantisiz özel sektör borçları da 2000’de toplam borçlar içinde yüzde 26 paya sahipken, 2008’de yüzde 48’e çıkıyor, 2019’u da bu düzeyde kapatıyor.
Alacaklıların kompozisyonuna bakıldığında ise özel sektör kredilerinin arttığı görülüyor. özellikle yüksek ve orta gelirli GOü’lerde gözlenen uluslararası tahvil ihraçları, aralarında “akbaba fonların” da bulunduğu çok sayıda alacaklının ortaya çıkmasını getiriyor.
UNCTAD, GOü’lerin 2020 ve 2021’de yüksek gelirli ülkeler için 2 trilyon dolar ila 3 trilyon dolar arasında, orta ve düşük gelirli ülkeler için ise 700 milyar dolar ila 1 trilyon arasında anapara ve faiz ödemesi gerektiğini tahmin ediyor. Bu rakamlar, pandeminin getirdiği kamu sağlığı harcamalarının yol açtığı finansman yükünü kapsamıyor.
Borç ödemelerinin askıya alınmasının geçici bir çözüm olacağı, ancak kapsamlı bir kurtarma programı gündeme gelmez ise önümüzdeki dönemlerde yeni sorunlar yaratabileceği vurgulanıyor. UNCTAD ülkelerin talebine bağlı olarak devreye girecek, Nisan 2020’de ortaya attığı 1 trilyon dolarlık borç erteleme programını yineliyor ( UNCTAD Impact of the COVID-19 Cenevre 2020 ).
Cenevre merkezli bu BM kuruluşunun avadanlığında bir borç krizi sırasında devreye sokulabilecek ciddi bir teknik önlemler programı bulunduğu görülüyor. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda UNCTAD’ın bu ön hazırlığı bizler için de yol gösterici olacak.
Haliyle, konu açılmışken dış borç krizlerinin her üç dalgasında da sarsıntılar yaşayan Türkiye’nin bugünkü durumunun bir analizini bekliyorsunuz. İsterseniz kapsamlı bir değerlendirme yapabilmek için onu da haftaya bırakalım…
19 OCAK 2021 – BİRGüN