Merkez Bankası’nın faiz artırımlarının ardından ekonomide gözlemlenen olumlu gelişmelere rağmen pek çok gözlemci sevinmek için henüz erken olduğunu düşünüyor.
Kasım ayı başında gerçekleşen Merkez Bankası Başkanı ve Hazine Bakanı değişikliklerinden sonra dışarıya verdiği ‘ekonomik reform hamlesi’ görüntüsünün ardından Türkiye ekonomisinin fırtınası dindi mi, ortalık yatıştı mı?
Aradan geçen yaklaşık iki ayın sonunda, göreceli de olsa tehlikeli bir virajı dönmüş olmanın şükran ifadeleri sıkça duyuluyor. Merkez Bankası Başkanlığı’na getirilen eski bakanlardan Naci Ağbal’ın ekibinin kasım ve aralık aylarında Merkez Bankası politika faizlerinde iki hamlede yaklaşık 7 puanlık artışa gitmeleri, TL’den uzaklaşmayı biraz olsun azaltmış, dolar fiyatındaki tırmanışı durdurmuş, hatta göreceli olarak geriletmiş durumda.
Faizleri artırarak gerçekleştirilen parasal sıkılaştırmanın ardından, kredi muslukları da kısıldı ve kredi hacmi iki ay içinde anlamlı bir daralmaya uğradı. Merkez Bankası Başkanı Ağbal yaptığı
[
anlamlı boyutta yükseltmesi. Bununla beklenen ise TL’ye cazibe kazandırma, dolarizasyonun önünü kesme, dengelenme.
Gerçekten de kasım ve aralık aylarının Para Politikası Kurulu toplantılarında gösterge faizleri toplamda 7 puana yakın artırıldı ve
[
Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 8,25’e kadar düşürdüğüne dikkat çekerek, “Hamdolsun daha da inşallah düşecek” demişti. Ama öyle olmadı. Düşürülen faizler, yaratılan yüksek enflasyon ve büyük cari açık gibi birçok anomalinin ardından, hızla tırmanan döviz fiyatlarının korkusuyla yeniden yükseltilmek zorunda kalındı. Erdoğan’ın daha da düşecek dediği günden sonra faizler bir kattan fazla (8,75 puan) yükseltilmek zorunda kalındı.
Yükseltilen TL faizleri hem içeride hem dışarıda risk algısını yavaşlattı, hatta geriletti. Bir yandan Türkiye’nin risk primi görece geriledi, bir yandan yabancı para çıkışı yerini girişe bıraktı. Ancak özellikle yerleşik para sahiplerinin dövizden TL’ye döndüklerinin işaretleri henüz gözlenmedi.
Türkiye’nin dış borçlarını geri ödeme (temerrüt) riskini gösteren
[
menkul kıymet satın aldılar. Bu yatırımlar, yükselen TL faizlerinin cazibesiyle, ağırlıkla repo şeklinde risk almadan yapılsa da moralleri biraz olsun düzeltti ve döviz fiyatlarının gevşemesinde, doların 7. 50 TL basamağının altına inmesinde etkili oldu.
Risk primi azalışı ve yabancıların çıkmak yerine girişe yönelmesine karşın, Türkiye’de dövizde tutulan mevduatların azalmaması, yerli yatırımcının TL’ye dönüşünün gerçekleşmemesi, güven bunalımının sürmesi şeklinde yorumlanıyor. Döviz cinsinden mevduatlar, aralık ayı sonunda azalmak yerine
[
kısa vadeli dış borçları karşılama oranı yüzde 69’a kadar inmiş durumda. Brüt rezervin vadesine bir yıldan daha az kalmış
[
130 milyar dolarlık rezervin dövizin fiyatını bastırmak için nasıl piyasada eritildiği sorusu yanıtsız kaldıkça güvensizlik pekişiyor ve TL’ye dönüş beklenen hızda gerçekleşmiyor.
Ne var ki, içerideki güvensizlik iklimine rağmen döviz fiyatındaki tırmanışın durup gerilemeye başlaması ve dışarıdan yabancı sıcak para girişinin gözlenmesi olumlu gelişmeler. Yine de pek çok
[