EKOLOJİK KRİZ DÜNYAMIZI TEHDİT EDERKEN ÇEVRE GÜNÜ’NÜ KUTLAMAK YETMEZ!

225



Bugün 5 Haziran Dünya çevre Günü.

Birleşmiş Milletler çevre ve İnsan Konferansı’nın temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğu kararı alarak 5 Haziran tarihini Dünya çevre Günü olarak ilan etmesinin üzerinden tam 48 yıl geçti.
5 Haziran 48 yıldır tüm dünyada çevre Günü olarak kutlanıyor. Ancak
yerküreyi üzerinde yaşayan tüm canlılarla birlikte tehdit eden doğa katliamlarının yarattığı ekolojik krizin her geçen gün daha fazla derinleştiği koşullarda yılda bir gün çevre Günü kutlamaları yapmak gittikçe anlamını yitiriyor.

çünkü emperyalist kapitalist sistem sadece emeğe, insan onuruna yakışır yaşam koşullarına değil, doğaya karşı yıkıcı politikalarıyla da geleceğimizi tehdit ediyor.
Daha fazla kar için yerüstü ve yer altı kaynaklarımızı acımasızca yağmalayan,
gölgesinden para kazanamadığı ağacı kesen bu
barbarlık doğaya ve insanlığa yeni felaketlerden, yıkımlardan, salgın hastalıklardan başka bir şey vaat etmiyor
.
Nitekim bugün tüm dünya kapitalist barbarlığın yol açtığı ekolojik yıkımın yarattığı,
şu ana kadar 400 bine yakın insanın yaşamına mal olan,
milyonlarca insanı evine kapatan bir salgınla ile boğuşuyor.

Bilim insanları, son otuz yıldır yaşanan diğer salgın hastalıklar gibi bugün tüm dünyayı sarsan
korona virüs pandemisinin de kapitalizmin yol açtığı ekolojik yıkımdan kaynaklandığının altını çizmekle kalmıyor.

Doğaya karşı yıkım devam ederse daha büyük salgınlarla karşı karşıya kalacağımız konusunda tüm insanlığı uyarıyorlar.
Buna rağmen emperyalist kapitalist ülkelerin körüklediği, yerkürenin üçte birine yayılan savaşlar, silahlanma yarışı, Nükleer-Termik-Jeotermik, Hidro Elektrik Santraller (HES), yaşam alanlarına kurulan madenler, yakılan ormanlar, GDO’lu ürünler, devasa fabrikaların doğaya bıraktıkları atıklar ve nihayet küresel ısınma-iklim değişikliği insanlığın ve gezegenimizin geleceğini karartıyor.
Hiroşima, Nagazaki çernobil, Fukuşima gibi yüz binlerce insanın yaşamına, doğanın geri dönülmez bir şekilde tahrip edilmesine yol açan felaketlere rağmen akla, bilime, insanlığa aykırı nükleer çılgınlık tüm hızıyla sürüyor. Yoksul ülkeler sanayileşmiş kapitalist ülkelerin atık çöplüğüne dönüştürülüyor.
Emek ve doğa düşmanı Neo liberal politikaların hayata geçirildiği her ülke gibi ülkemiz de yaşanan bu felaketlerden payına düşeni fazlası ile alıyor.
Neo liberal politikaların ülkemizdeki ‘ustalaşan yerli ve milli’ temsilcileri
“çevrecinin daniskası” olduklarını iddia ediyorlar! Ancak çevre konusunda yıllardır hayata geçirdikleri politikalara bakıldığında, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, ‘söz konusu sermayenin, yandaşların çıkarı ise gerisi teferruattır’ ilkesini rehber edindikleri açıkça görülüyor.
Anayasa ile güvence altına alınan “Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını, devletin çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önleme görevleri rahatça yok sayılıyor.
ülkeyi yöneten zihniyet bir taraftan
solduğumuz havayı yılardır zehirleyen termik santrallerin bacalarına filtre takılmasını 2023 yılına kadar ertelerken diğer taraftan pandemi günlerinde sokağa çıkma kısıtlamasına uymayan, maske takmayan vatandaşlara 3 bin 150 TL idari para cezası kesmekle övünüyor.
Bir taraftan bizleri yoksullaştırırken, işsiz bırakırken diğer taraftan tüm ülkeyi bir rant alanı haline getirmeyi hedefleyen düzenlemelere her gün bir yenisi ekleniyor. Yaşam kaynaklarımız katledilmek üzere devlet eliyle sermayenin denetimine veriliyor.
Ağaçlarımız kesiliyor, sularımız ve derelerimiz ‘maden arama’ adı altında kirletiliyor, toprağımız zehirleniyor.
Ormanlarımız, meralarımız, yaylalarımız, vadilerimiz,
doğal sit alanları ve tabiat varlıkları yok ediliyor.
Nesli tükenen hayvanlara, yok olan bitki türlerine yenileri ekleniyor.
çarpık kentleşmenin rantsal dönüşümle birleştirildiği ‘çılgın’ projeler ile yaşam alanlarımız yok ediliyor.
üstelik bu çılgın projelerin parası da bizim cebimizden çıkıyor.

Yanlış tarım politikaları nedeniyle yediğimiz ekmeğin buğdayını bile ithal eder hale getiriliyoruz. . Doğduğu topraklarda doyamaz hale getirilen köylünün göçe zorlanmasıyla topraklarımız adeta insansızlaştırılıyor. İnsansızlaştırılan topraklar GDO’lu tohumlara ve rant peşindeki büyük tarım şirketlerine terk ediliyor.
Halkın tüm karşı çıkışlarına rağmen doğa katliamları tüm hızıyla sürüyor. Her gün cennetten bir parçamızın bağrına villalar, köprüler dikiliyor.
Akarsuların, derelerin can suyunu kesen HES’ lere,
dağı taşı delip ormanları yok eden madenlere yenileri ekleniyor.

Cerattepe, Allianoi, Hasankeyf, Munzur Dağları, İznik ormanları, Hevsel Bahçeleri, Validebağ Korusu, Kaz Dağları ve daha sayamadığımız yüzlerce doğa harikası rant ve para uğruna talan ediliyor. Deprem bölgelerine bile nükleer santral yapılmasında ısrar ediliyor.

öte yandan Koronavirüs salgını süreci yeni doğa katliamlarının fırsatı haline getiriliyor.
Ziyarete kapatılan doğa harikası Salda Gölü’ne iş makineleri sokulurken, maden şirketi Kirazlıyayla’da ağaçları katlediyor.

KESK olarak bir kez daha altını çiziyoruz. Dünyada ve ülkemizde yaşanmakta olan
ekolojik krizin her geçen gün daha fazla derinleşerek adeta hepinizi nefessiz bıraktığı bu koşullarda sadece bir günlük çevre Günü kutlamaları ile yetinilemez.

Doğayı talan eden, yer altı-yerüstü zenginliklerimizi yağmalayan sistemle, emeği sömüren, tüm çalışanlara kölelik koşulları dayatan sistem aynı sistemdir.
Emeğe, insana ve doğaya düşman bu sömürü, yağma ve talan düzenine, tıpkı Gezi Direnişinde olduğu gibi,Artık sana verecek ne tek bir ağacımız, ne bir avuç toprağımız, ne de bir damla alın terimiz var”
demek için omuz omuza vermenin zamanı çoktan gelmiştir. Konfederasyonumuz KESK’in bu ortak mücadelenin örülmesinde üzerine düşeni yapacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

KESK YÜRÜTME KURULU