DİNÇER DEMİRKENT: HESAP SORMAK, HESAP VERMEK VE SİYASAL REJİM (12. 03. 2020)

214

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak adlandırılan rejim kimsenin hesap vermemesi üzerine kurulu çünkü. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunu bu sistem henüz kurulmadan kamusal olarak kimsenin karşısına çıkmayarak başardı ve geliştirdi. İstediği gazetecilerle muhatap oldu sadece, eleştirilere istediği yerden, kendi kürsüsünden ve sadece kendisinin bulunduğu yerden bile karşılık vermedi. Hep tek olmaya çalıştı, çünkü kurmayı istediği “tek”ti.
Türkiye’de devlet yeni bir tehdit yarattı kendine. Hesap soranlara karşı savaş. Bir nevi yeni terörizme karşı savaş konsepti. Suriye’de, Libya’da gönderilen onlarca asker öldürülüyor, İçişleri Bakanı’ndan bir açıklama: Sosyal medyada ava çıkıyoruz. Ülkemiz deprem felaketiyle yüz yüze geldiğinde yurttaş vergilerinin hesabını soruyor yine aynı açıklamayı görüyoruz. Dünyayı sarsan virüs salgını ile bile aynı tehditlerle karşılaşıyor yurttaş. Halkın canını tehdit eden, doğrudan ülkeyi idare edenlerin sorumluluğunda olan onca kritik siyasal karar karşısında “neden”, “nasıl” diye soran yurttaşlar yeni terörizme karşı savaş programının nesnesi. Bu soruyu en geniş kamusallıkta sorması beklenen gazetecileri cezaevleri karşılıyor; bunun hesabını siyasal iktidara aday olmak amacıyla soran politikacılar mahpus; yolsuzlukları kamunun gözünün önüne seren belediye başkanları tutuklu. Ana muhalefet liderinin her konuşmasının ardından bir dava süreci başlıyor.
Kritik siyasal kararlar ile ilgili hesap sorulduğu anda yerli milli bir sulh ceza hakimi veriyor cevabı. Türkiye’deki neredeyse her konunun politikleştirilmesini onun hukuksallaştırılması izliyor. Yargı ise artık politikleştirilmiş değil, doğrudan doğruya silahlandırılmış durumda. Tanınmış savaş teorisyeni Clausewitz’in sözünü iç politikaya ilişkin bir vurguyla ve biraz çarpıtma pahasına değiştirirsek; yargı artık politikanın başka araçlarla devamı olarak işlev görüyor. İşçi cinayetlerinden, kadın cinayetlerine; siyasi liderlerin ve seçilmiş belediye başkanlarının cezaevlerinde rehin tutulmasından insan hakları örgütleri üzerindeki baskıya; çevre davalarından yurttaşların sosyal medyalarındaki ifadelerinden dolayı kovuşturulmalarına kadar yargı savaşın bir aracı haline geliyor. Türkiye’de sokaklara çıkması yasaklanan, kendini kurumsal medya aracılığıyla anlatması engellenen, örgütlenme ve ifade özgürlükleri baskılanan muhalefet artık adliye önlerinde toplanıyor. Adliye önleri belki de TBMM’deki grup konuşmalarından ya da genel kurullardan daha önemli bir siyasal toplanma alanı hale gelmiş durumda.
BİR HAKİM VE HUKUK
Geçen hafta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kimi temsil ettiği sorusuna ilişkin bu sayfada
[