ERİNÇ YELDAN: SERMAYENİN YENİ SALDIRISI: KIDEM TAZMİNATI FONA DÖNÜŞTÜRÜLSÜN (17. 04. 2019)

190

Hazine ve Maliye Bakanı
Berat
Albayrak‘ın açıkladığı “Yeni EkonomiProgramı Yapısal Dönüşüm
Adımları 2019″ metni işveren örgütlerince coşkuyla karşılandı.
İstanbul Ticaret
Odası, dokuz adet slayttan oluşan sunum metnini “yapısal dönüşüm adımlarının
reformist bir aklın yansıması” olarak nitelerken;
İstanbul Ticaret Borsası, “her
başlığı bir devrim niteliğindeki açıklama
iş dünyamızın beklentilerinin üzerindedir” yorumunu dile getirmekteydi.
Tüm Sanayici
ve İş Adamları Derneği
(TüMSİAD) da “açıklanan reform paketi Türkiye ekonomisinin
2019’daki rotasını gösteriyor veiş dünyasının beklentilerinin karşılayan argümanlardan
oluşuyor” sözleriyle “dengelenme” diye anılan sürece ilişkin stratejik umutlarını yansıtıyordu.

İstanbul Sanayi Odası
ise “. . .
açıklanan
yapısal dönüşüm adımları
(ile)
uzunvadeli tasarrufları güçlendirmek adına
yapılacak en önemli hamlelerden birininde kıdem tazminatı reformu olduğunu dile
getiriyoruz
(ve)
Türkiye’nin en büyük ihtiyacı
olan uzun vadeli fon birikimine güçlü
bir katkı sağlayacağı için çok anlamlı ve
değerli buluyoruz” diyerek sermaye kesiminin ana düşüncesini vurgulamaktaydı.

Gerçekte ise açık işsizlik oranının yüzde 15’e yaklaştığı, enflasyonun yüzde 20 düzeyinde süregeldiği ve döviz piyasalarında belirsizlik ve dalgalanmaların şiddetlendiği mevcut koşullarda Türkiye sermayesinin kendi iç dinamikleriyle ve güdük birikim yapısıyla bu krizi atlatması son derece zor gözükmektedir. Krizin başladığı günlerden bu yana yaşanan işten çıkarmalar ve reel ücretlerdeki gerilemeler, sermaye sınıfına krizi atlatabilecek derecede yeterli bir tasarruf sağlamaktan uzaktır. Sermaye çevreleri krizi fırsat bilerek yepyeni bir karşı saldırı hazırlığına girmiş durumdadır:
Kıdem tazminatının
fona dönüştürülmesi ve Bireysel Emeklilik
Sistemi (BES) ile bütünleştirilmesi.

Sermaye örgütlerinin ve sözcülerinin savlarına göre Türk sanayisi mevcut koşullarda küresel ekonomide rekabet şansı yakalayabilmek için kıdem tazminatı yükünden kurtarılmalıdır; kıdem tazminatı yükü işgücü piyasalarında “katılık” yaratmakta ve istihdamın arttırılmasını engellemektedir; zaten işsizlik sigortası kurulmuş iken işçilere ayrıca kıdem tazminatı sağlanmasının geçerli bir nedeni kalmamıştır; vs. vs. . .

Söz konusu savlar, 1936 yılında 3008 sayılı yasayla yürürlüğe girmiş olan kıdem tazminatı üzerine hukuk sistemimizde yaratılmış olan boşlukları ve kavram kargaşasını fırsat bilerek özenle öne sürülmektedir. Oysa kıdem tazminatının amacınının ve tarifinin doğru yapılması durumunda, bu savların gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu görmek ve ardında yatan ana görüşlerin aslında sermaye kesiminin krizden en az zararla çıkmasını sağlayabilmek için “dengelenme” diye anılan sürecin bedelini emekçi sınıflara yıkmaktan ibaret olduğunu anlamak hiç de güç değildir.

Her şeyden önce, kıdem tazminatının ana amacı hatırlanmalıdır: “Kıdem tazminatı,
kıdemliliğin ödüllendirilmesi ve
işbaşında yıpranmanın tazminidir”. Zira işçinin çalışırken üretime yaptığı katkı nedeniyle almış olduğu ücret hiçbir zaman katkısının tam karşılığı olamaz. Bunun ötesinde, işçi çalıştığı sürece bedenen ve fiziksel olarak bir kayba uğrar. Kıdem tazminatı bir bakıma bu yıpranmanın ve işyerine bağlılığın karşılığıdır.

Kıdem tazminatının fona devri ve BES ile birleştirilerek zorunlu bir finansal birikim modeline dönüştürülmesi önerisi bir yandan emekçilerin gelirleri üzerinden yeni bir el koyma ve sömürünün perçinlenmesi anlamına gelirken, bir yandan da öz kaynakları tıkanmış olan yerel finans sermaye örgütlerine yeni taze kaynaklar yaratmayı ve bu çarpık rant düzenine yeni aktarımlar kurgulamayı amaçlamaktadır.

Sermaye örgütleri herşeyden önce “Türkiye ekonomisinin süregelen büyükdurgunluk sürecinden niçin en şiddetli
etkilenen ekonomi olduğu” sorusunu kendilerine sormaları gerekmektedir. Türkiye ekonomisi özellikle IMF ile
Yakın İzleme
Anlaşması’nın imzalandığı 1998’den sonra giderek hızlanarak bir ucuz ithalat ve spekülasyon cennetine dönüştürülmüş durumdadır. “İhracata yönelik inovasyoncu
ekonomi”, “Avrasya’nın sanayi üretim
üssü”, “Dünya Ticaret örgütü normlarına
bağlılık”, “etkin ve yönetişimci devlet” gibi cilalı sözlerle sürdürülen bu
yeni-emperyalist
saldırının aktif bir öğesi konumunda olan ulusal sermaye örgütlerinin şimdi krizi fırsat bilerek emekçilerin kazanılmış haklarına karşı giriştikleri saldırıların meşru hiçbir yanı yoktur.

“Kıdem tazminatının fona dönüştürülerek
BES’e dahil edilmesi” önerisi
bir yapısal
reform unsuru değil; doğrudan doğruya
yerel sermaye sınıflarının krizi bir fırsat
bilerek stratejik çıkarlarının geliştirilmesi
arzularının
somut bir uzantısıdır.
17 NİSAN 2019 – CUMHURİYET