ABDULLAH AYSU: GIDA KRİZİ GEÇMEYECEK! (06. 02. 2019)

191

Dünyada her dokuz kişiden biri açlık çekiyor. Türkiye de pek farklı değil. Yeterli gıdaya ulaşanlar ise kimyasal kalıntılı ürün tüketiyor, sağlıkları risk altında. Her gün yeni bir ürün ithal edeceğimizi o ürün için sıfırlanan gümrük tarifelerinden öğreniyoruz. Ne yiyoruz? Yarın ne yiyeceğiz? Endişesi bir gıda krizi ile karşı karşıya olduğumuzu ayan beyan ortaya koyuyor. Aslında perşembenin geleceği çarşambadan belliydi Türkiye tarımında. Siyasilerin 1980’den beri ektikleri şimdi biçiliyor.
Tarımı yok etmek için 1980’lerden bu yana siyasilerin yanılsama yaratma amaçlı söyledikleri sözlere kulak verelim önce.
özal’ın Tarım Bakanı Hüsnü Doğan, tohum ithalatını serbestleştirmek için “elin adamları 40 yıl 50 yıl uğraşmış geliştirmiş. Biz geliştirmek için o kadar beklemeyiz. İthal ederiz olur biter” demişti.
Süleyman Demirel, Adapazarı’nın birinci sınıf tarım toprakları üzerine otomobil fabrikası kurulmasına karşı çıkanlara “patates mi otomobil mi?” diyerek demagogluğunu konuşturuyordu.
Mesut Yılmaz, Orhangazi’ de Şekerpancarı üreticilerini yok edecek NBŞ fabrikası kuruluşu için firma ruhsat sorduğunda, “siz fabrikaya başlayın ruhsat arkadan gelir” dediği sonradan öğrenilecekti.
Siyasiler sadece söylemediler şirketler için ön açıcılık da yaptılar.
Hayvancılığı bitirecek EBK, SEK, YEM Sanayi özelleştirmelerinin altında at nalı gibi çiller ve Karayalçın imzaları var.
Tekel, şeker ve Tarım Satış Kooperatifleri Birliği kanunlarının idam fermanının altında dışarıdan bakınca birbirine benzemez üçüzler olan, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz’ın imzaları arzı endam ediyor.
Görüldüğü üzere çokuluslu tarım, gıda ve ecza şirketleri için Türkiye tarımının mutfağında Erdoğan öncesi yemek hazırlayan siyasi spesiyal usta(!) aşçılar özal, Demirel, Karayalçın, Mesut Yılmaz, Bahçeliydi.
Altın Tepsi
‘Usta’ aşçıların hazırladığı spesiyali altın tepside çokuluslu tarım, gıda ve ecza şirketlerine sunan da Erdoğan hükümetleri oldu.
Bugün sadece Erdoğan döneminin rakamlarını vererek tarımın kötüye gittiğini söylemek eksik olur. İçinde bulunduğumuz durumun vahametini anlaşılır kılmaz. çünkü gerçekliğin ifadesi olan rakamlar sonuçtur ve tarımın şirketler lehine çiftçiler aleyhine değiştirilmesinin kaçınılmaz duvara toslama halidir. Duvara toslama hali de sistem kaynaklıdır.
Erdoğan, tarımın çöküşünü görmesine rağmen, düzeltmek için çaba harcamadı, hatta “tarımın çökmesi için çalıştı” demek yanlış olmaz. Ancak tarım spesiyali hazırlayan aşçılar ile sunanı birlikte değerlendirirsek o zaman tarımın çöküşünün nedenini eksiksiz ve bütünlüklü anlamış oluruz.
çünkü bu bir süreçtir. Sistemi değiştirme içerikliydi. Gayet tabii ki bilinçli bir tercihti.
Aşçıların hazırladığı spesiyal, (özelleştirme yasaları) sisteme karşı direnç noktalarını kırdı. “Bu ülkeyi pazarlıyorum”, diyen zat, hakkını teslim edelim(!) halkın kursağından ayırarak kurduğu (KİT’leri) kendisinden öncekilerinin hazırladığı kanunların ona sunduğu olanaklarla gözü kara bir biçimde pazarladı. Yani aşçılar, tarımda özelleştirilme, piyasalaştırma ve kuralsızlaştırma için yasal şoseyi döşedi. Erdoğan da döşenen şoseden ilerleyerek hazırlanan yemeklerin sunumunu yaptı, pazarladı. Sattı.
Elde ne piyasayı düzenleyecek, ne de üretim girdisi sağlayacak bir kamu kurumu kaldı. Hepsi satıldı. Sistem böyle değişti(rildi).
Piyasayı artık hükümetler değil “piyasa tanrıları” – şirketler belirliyor ve yönetiyor.
Krizin emareleri
2018’de kuru soğan yüzde 184 arttı. Patates yüzde 75,
karnabahar yüzde 67, pırasa,
sivribiber yüzde 57 yükseldi. Oysa çiftçi pazarda oluşan fiyatın altıda yedide birine ürününü satabiliyor. Ürün üretim sürecinde kullandığı mazotun fiyatı benzini geçti. Yüzde 90’nı ithal edilen bir başka önemli girdi gübrenin fiyatı yüzde yüzleri aştı. Ve geldi, çattı gıda krizi.
Peki gıda krizi geçici mi? Hayır kalıcı. çözüm var mı? Elbette; her melanetten bir çıkış yolu vardır. Ürün fiyatlarını düzenleyecek ve üretim girdisi sağlayıcı kamu kuruluşlarının yeniden kurulması ve üretici ile tüketiciyi aracısız buluşturacak organizasyonların yapılması yani “gıda egemenliği”nin inşası, gıda krizinin yeğane panzehiridir.
6 ŞUBAT 2019 – KARASABAN