Krizin etkilerinin her gün daha can yakıcı hale gelmesi, canı en çok acıyanların bireysel tepkilerinin artması, hatta çaresizliğin pençesindeki bazı kişilerin kendilerini yakması, intihar etmesi, yaygınlaştıkça,
“kriz tartışması”na
“psikoloji tartışması”
da eklenmeye başlandı.
Hükümet ve patronlar cenahı, sermaye medyasının tuzu kuru köşe yazarları, Erdoğan’ın ağzından çıkanları yenileyip duruyorken, gerçekte
“krizin mrizin olmadığını”, “krizin bir algı, bir psikolojik sorun olduğunu”
iddia ediyorlar.
İşçiler-emekçiler de krizle ilgili konuşurken,
“krizin yol açtığı büyük sıkıntılardan ve bu sıkıntılar karşısındaki çaresizliğin psikolojilerini de bozduğundan”
söz ediyorlar.
Dün gazetemizde yer alan ve
Bursa‘dan yazılan haberde, TOFAŞ başta olmak üzere büyük fabrikalarda da; fiyatların hızla artması ve ücretlerin aynı hızla
“erimesine”
paralel olarak işsizlik tehdidinin giderek arttığı, bunun işçileri tedirgin ettiği, ne yapacağını bilmemekten gelen
“çaresizlik”
halinin işçilerin
“psikolojilerini bozacak düzeye vardığı”
belirtiliyordu.
Hiç kuşkusuz ki, krizin
“psikolojik”, dolayısıyla bir
“yanılsama”, bir
“yanlış algılama”dan ibaret olduğundan söz eden kara propagandayla, işçilerin ve emekçilerin kafasını karıştırarak sorunu
“psikoloji”yle açıklamak istiyorlar. Böylece işçilere,
“çalışma ve yaşama koşullarını iyileştirme taleplerini bir yana bırak, sen psikiyatri servisine başvur”
demiş oluyorlar. Oysa gerçekte işçilerin psikolojisini bozan, kriz ve onun yol açtığı “yarın ne olacak” belirsizliği, bugün hızla artan geçim sıkıntısı, işsizlik gibi baskılardır.
Yani sermayenin ve hükümetinin propagandası,
“Emekçilerin psikolojisi bozulduğu için dengeleri sağlam ve çok güçlü olan ekonomiyi kriz varmış gibi algıladıklarını”
iddia ediyor. İşçiler ve emekçiler ise “Kriz koşullarının, büyüyen çalışma ve yaşama sorunlarının psikolojilerini bozduğu”na dikkat çekiyorlar.
Görüldüğü gibi
ekonomide, siyasette, geçim sıkıntısında, işsizlikte
birbirine karşıt saflarda olan işçilerle sermaye
“psikolojik sorunlar”
konusunda da karşı karşıyadırlar!
çünkü patronlar ve onların propagandacılarının
“kriz psikolojiktir”
tespitinin karşılığı,
“kriz var”diyenlerin
hastanelerin psikiyatri servislerine başvurarak; tedavi görmeleridir.
çünkü onlara göre
“kriz var diyenler algı yanılsaması içinde”dir!
Oysa işçiler, yukarıda da belirtildiği gibi, karşı karşıya oldukları büyük sorunlar karşısında çözümsüz kaldıkları ve bunların nasıl aşılacağını bilmedikleri için
“psikolojilerinin bozulduğunu”
söylüyor. Dolayısıyla
“sorunların çözümü”
de işçilerin bu sorunlarını çözecek
“yeni bir yol bulmaları”yla mümkün olacaktır.
Bunun yolunu da 200 yıllık işçi sınıfı mücadelesinin en temel dersi gösteriyor. Bu ders de; eğer işçiler talepleri etrafında birleşir ve sorunlar karşısında
“çaresiz”
bireyler olmaktan çıkıp
bir güce dönüşmeyi başarırsa,
çaresizliğin, karamsarlığın, gelecek güvencesizliğinin, geçinme koşullarının olağanüstü artmasının
yarattığı
“psikolojik sorunları”
aşacağıdır.
Demek ki,
geçim sıkıntısı, işsizlik, artan yoksulaşma
ve öteki kriz etkenlerinin
“psikolojisini bozduğu”nusöyleyen işçiler,
sermayenin ve hükümetlerinin krizin yükünü kendilerine fatura etme girişimlerine karşı açılan mücadelenin saflarında diğer sınıf kardeşleriyle birleşmelidir.
Aksi halde işsizlik, yoksulluk, gelecek güvensizliği. . . işçilerin, emekçilerin
“psikolojisini”
bozmaya devam edecektir.
10 EKİM 2018 – EVRENSEL