Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi 10 Ekim Ankara katliamı davasında kararını açıkladı: 9 sanığa ağırlaştırılmış müebbet, 10 sanığa örgüt üyeliğinden farklı cezalar verildi. Firari 16 sanığın davası tefrik edilerek bunların yakalanmasına ve haklarında suç duyurusunda bulunulmasına ve tüm sanıkların tutukluluğunun devamına karar verildi.
Böylece 10 Ekim Ankara katliamı davasının karar duruşması mahkemeye çıkarılan kimi maşalara çeşitli cezalar verilmesiyle noktalanmış oldu. Nitekim tüm duruşmalarda yaşananlara, siyasi iktidarın ve mahkemenin tavrına bakıldığında davanın birkaç tetikçinin, yardım ve yataklı edenlerin çeşitli cezalarla sonuçlandırılması üzerine kurgulandığı anlaşılmaktadır. Karar da buna uygun olarak verilmiştir.
Yargı sürecinin ilk aşaması sonlansa da adalet yerini bulmadığı için gerçek adaletin gerçekleşmesi mücadelemiz devam ediyor!
Kararda kastı ve ihmali bulunan bir tane kamu görevlisi hakkında dahi herhangi bir karar verilmedi. Müfettiş raporlarına ve Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin kararına rağmen sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hukuksuz biçimde korundu.
Mülkiye müfettişlerinin hazırladığı raporda adeta katillere Ankara’ya kadar bir koridor açıldığı anlaşılmasına rağmen Mahkeme heyeti raporu ciddiye almadığı gibi avukatlarımızın ısrarlı talebine rağmen raporda kastı/ihmali yazılı olan kamu görevlilerini ne sanık olarak yargılamış, ne de tanık olarak dinlemiştir!
103 karanfilimizin katledildiği katliama dair duruşmada bu kadar ceza verilmesi adaletin yerini bulduğu anlamına gelmiyor. Duruşmaların alelacele Sincan’a kaçırılması ve duruşmalar sırasında alınan güvenlik tedbirleri daha baştan nasıl bir karar alındığını ele veriyordu.
Kaldı ki, üç yıl boyunca gerek yakınlarını yitiren ailelerimizin,
gerek demokrasi güçlerinin kararlı mücadelesi ve dayanışması ve gerekse de avukatlarımızın büyük çabası ve duyarlılığı olmasaydı bu cezaların verileceği dahi kuşkuluydu. Muhtemelen bazı sanıklar tahliye edilecek bazılarına da daha az miktarlarda cezalar verilecekti. Bu vesileyle acılarını her gün yeniden yaşama pahasına duruşmalara aksatmadan gelen ailelerimize, avukatlarımıza ve davayı takip eden herkese bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Yargılama Boyunca Devletin Katliamdaki Rolü, Etkisi Ya Da Gözetiminin Olup Olmadığı Sorgulanmadı, Bu Yönlü Tüm Talepler Reddedildi!
Katillere koridor açan, yol kontrollerini kaldıran, katliam olacağı istihbaratını gizleyenler, birçok kişinin yaşamını yitirmesine neden olan gaz sıkma emri verenler, ambulansların geç gelmesinin sorumlusu olanlar, güvenlik tedbiri almayanlar vs. hiçbir kamu görevlisi, siyasi sorumlular yargılanmadı, dosyaya dahil edilmedi.
Maraş Katliamı, 1 Mayıs katliamı, Uğur Mumcu, Hrant Dink ve daha nice cinayetin/katliamın yargı süreçlerinden de biliyoruz ki, eğer devlet meseleyi kapatmaya çalışıyorsa orada kötü kokular geliyor demektir. Bu kadar büyük bir katliamdan devletin habersiz olması en basit ifadeyle yaşamın akışına terstir.
10 Ekim katliamının yaşandığı sürecin siyasal atmosferi de katliamın ayak seslerini açıkça duyurmaktaydı.
7 Haziran-1 Kasım 2015 sürecinde patlayan bombaların, yaşanan katliamların “ya biz ya kaos” tehdidi sonrasında olması ve 1 Kasım sonrasında ise bıçakla kesilir gibi kesilmesinin cevabı bulunmadığı sürece adalet sağlanmış olmayacak, gerçek failler ortaya çıkarılmamış olacaktır.
Bizler daha cenazelerimizi gömerken, yaralılarımızı hastanelere yetiştirmeye çalışırken dönemin Başbakan’ın katliamdan üç gün sonra “oylarımız arttı” demesiyle açığa çıkan AKP iktidarının katliamdan hemen sonra neden bir anket yaptırmaya ihtiyaç duyduğu sorusu hala cevaplandırılmayı bekliyor. Yargı sürecinde bu soruyu ısrarla ve defalarca sormamıza rağmen yargıçlar süreci birkaç maşayı cezalandırarak bir an önce bitirme telaşına girdiler.
Yargı sürecinin ilk aşaması bitmiş olabilir. Ancak taleplerimizin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Katliam ceza kanununda tarifi yapılan insanlık suçu ile birebir uyuşmaktadır. 10 Ekim katliamını insanlık suçu kapsamında ele almamanın kendisi bile yargının yaklaşımını ele vermektedir. “Bu şekilde firari olan sanıkların korunması mı amaçlanmaktadır?” sorusunu haklı olarak hem bizler hem aileler sormaktayız.
Bu nedenle bundan sonraki yargı sürecinde de davanın insanlık suçu kapsamında ele alınması temel talebimiz olacaktır.
Yine katliama yol veren, göz yuman, siyasal rant için kullanan, istihbarı gizleyen, IŞİD ile farklı ilişkilere giren, ihmali bulunan tüm kamu görevlilerinin dosyaya dahil edilmesi, yargılanması, insanlık suçu kapsamında cezalandırılmaları
gerçekleşinceye kadar adalet mücadelemiz bitmeyecek.
Adalet mücadelemizi emek, demokrasi ve barış mücadelesi ile birlikte yürütecek, yaşamını yitiren barış karanfillerimize ve ailelerine verdiğimiz sözün gereğini yapacağız.
Emek ve demokrasi güçlerini şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bu davanın takipçisi ve zamana yayarak gerçek katillerin ortaya çıkarılmasını engelleme girişimlerine karşı duyarlı olacaklarına inancımız tamdır.
YÜRÜTME KURULU