Merkez Bankası geçen gün enflasyon raporunu yayınladı ve enflasyon tahminlerini yükseltti. 3 Ağustos Cuma günü Temmuz ayı rakamlarının açıklanacağı enflasyonda şu an %15,39’luk bir seviye hâkimken, MB 2018 yıl sonu enflasyon tahminini ortalama %13,4 olarak, yani %12,5-%14,3 aralığına yükseltmiş oldu. Makroekonomik dengelerin giderek bozulduğu bir ortamda yapılan sunumda, öncelikle enflasyon tahmininin yine gerçek hayatla uyumlu olmadığını belirtmekte fayda var.
Bunun yanı sıra sunumda öne çıkan diğer başlıklardan biri ise büyümeye ilişkin oldu. Raporda Avro Bölgesi, Japonya ve İngiltere’de ekonomik büyümede yavaşlamanın güçleneceği görüşleri yer alırken, ABD’de faiz artışlarının daha hızlanacağı beklentisine yer verildi. Nitekim küresel koşullar Türkiye aleyhine işlerken, MB de ülke ekonomisinde yavaşlama yaşanacağını kabul etmişe benziyor.
İki önemli başlık:
Enflasyon ve büyüme
Gerçekleşmelerden yola çıktığımızda Türkiye ekonomisinin stagflasyona sürüklendiği net bir şekilde anlaşılıyor. Zaten bugüne dek birçok ekonomi köşesinde stagflasyonun, yani durgunluk içinde enflasyon koşullarının geliyor oluşuna yer veriliyordu. Nihayet MB de bunu kaleme almış oldu.
Kısaca bizi neyin beklediğini görmek gerekirse, önümüze kısa vadede şöyle bir tablo çıkıyor;
•2018 yılının ilk çeyreğinde büyümeye en fazla katkı yapan kalemlerden birisi olan özel tüketim harcamalarında ikinci çeyrekte beklenen düşüşe sanayi üretimini ve inşaattaki yavaşlama da ekleniyor.
üretime ilişkin Enflasyon Raporu’nun alttaki iki tabloda yer alan sanayi verisi önemli. Bunlardan ilki sanayinin performansını izleyen Sanayi üretim Endeksi verisinde ikinci çeyrekte üretim faaliyetlerinin gerileyeceği bekleniyor. Diğerinde yani sanayi şirketlerinin mal ve hizmet alma eğilimlerini gösteren PMI verisinde (Purchasing Manager Index= Satın Alma Yöneticileri Endeksi) ise oldukça sert bir düşüşün Haziran ayında gerçekleştiğini izliyoruz. Bu iki grafik bizlere halihazırda daralan üretim faaliyetlerinin ve beklentilerin ileriki bir zaman diliminde de bu seyrini sürdüreceğini gösteriyor.
• Ekonomik yavaşlamanın toplumsal açıdan en ağır maliyetlerinden birisi kuşkusuz işsizliktir. MB Enflasyon raporunda da işsizliğin artacağı beklentilerini görüyoruz. Hatırlamak gerekirse, mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı Nisan ayında %10,3 olarak gerçekleşmiş, gençlerde işsizlik resmi rakamlarla %17,9, tarım dışı işsizlik ise %12,2 seviyelerine yükselmişti. Bilindiği gibi hizmetler sektöründen sonra en geniş istihdam sanayide yer alıyor. Sanayide işler ve beklentiler bu denli bozulmuşken, halihazırda işgücünü piyasada kolay ‘alınır-satılır’ hale getiren esnek-güvencesiz politikalar sayesinde, bu bozulmadan en ağır faturanın işçiye kesileceği şimdiden kendisini belli ediyor.
• İşsizlik ve enflasyon Türkiye’nin yapısal sorunlarıdır. Bu sorunlar ekonomide hava mülayimken yönetilebilmekte, fakat havalar bozulduğunda kriz göstergelerine dönüşmektedir. İşte bu kriz göstergesine dönüşmüş bir diğer kalem de cari denge ve dış finansman ihtiyacı. Cari açık, ekonomide hızlı büyüme dönemlerinde iç ve dış talebe bağlı olarak yükseliyor ve de ucuz döviz olanaklarıyla finanse edilebiliyordu. Fakat şimdi bu koşullar tamamen terse dönmüş durumda. Normal şartlarda iç ve dış talepteki daralmanın cari açığın azalmasında etkili olması beklenir. Lakin Türkiye’nin yüksek ithalat ve enerji bağımlılığı bu durumun önüne geçiyor. Petrol ve emtia fiyatlarındaki artış, yüksek büyüme hızlarında büyüyen ve daralma dönemlerinde yine büyüyen bir cari açığı karşımıza çıkartıyor. Tek bir farkla, o da bu kez finansmanı hiç olmadığı kadar daha da zor. Mevcuttaki dış borçların üzerine bir de petrol ve emtia fiyatlarındaki artışın faturası eklendiğinde Türkiye’nin nasıl ve nereden kaynak bulacağı konusu hiç de iç açıcı gözükmüyor.
Stagflasyonun
çözümü mevcut
politikalarda yok
Geleneksel anaakım iktisat öğretisi, enflasyon ve işsizlik/büyüme arasındaki ilişkiyi değiş-tokuş şeklinde tanımlar. Yani örneğin hızlı büyüme dönemlerinde enflasyonla mücadele etmek istenirse işsizlikten fedakarlık gösterilmesini önerir, işsizliğin artmasına göz yumularak enflasyonla mücadele yolu izlenir. İşsizlikle mücadelede ise tersi durum söz konusu olur. Peki ikisinin yükseldiği durumda ne yapılacak? Bu durum, neoliberal politikaların sürdürülemezliğini bir kez daha bize anlatırken, başlı başına pratik anlamda bizleri oldukça zor günlerin beklediğini de haber vermektedir.
2 AĞUSTOS 2018 – BİRGÜN