Uluslararası ödemeler Bankası
(Bank of International Settlements
– BIS) 2018 Yılı Ekonomi Raporu’nu (*) yayımladı.
“Merkez bankalarının
Merkez Bankası”
diye tanınan BIS, küresel ekonominin yakın-orta vadede önemli riskler taşıdığını özenle vurguluyor. Bu yazımda, Türkiye ve benzeri gelişmekte olan piyasa ekonomilerini de yakından ilgilendiren bu uyarıları kısaca paylaşmaya çalışacağım.
Raporun yazarlarına göre
Büyük Finansal
Krizin
(yazarların kendi tanımları) patlak vermesinden bu yana on sene geçti. Küresel finans sisteminin tümden çökmesine ramak kalmış iken (yazarların yorumu), merkez bankalarının zamanında (ve birbirleriyle eşgüdümlü) müdahaleleri ve sağlam duruşları sayesinde dünya ekonomisi 1930 Buhranına benzer bir çöküş yaşamadı.
Kriz sonrası dönemde sıfıra yaklaşan (hatta reel olarak negatif olan) faizler ve küresel mal ve hizmet piyasalarını likiditeye boğan merkez bankalarının genişleyici para politikaları dünya ekonomisine ciddi bir destek sağlamış oldu. Bir yandan da küresel işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi ve işsizlik ile güvencesiz istihdam biçimlerinin yarattığı dibe doğru yarış sayesinde ücret maliyetleri geriletilmiş idi. Düşük ücret maliyetleri ile birleşen sıfır faizli dünya, enflasyonist baskıları da göğüsleyerek, düşük ücretli – düşük enflasyonlu – düşük faizli bir sahte cennet yaratmış oldu.
Bu sahte cennetin ardında yatan ana unsur ise, kuşkusuz, borçlanma idi. Gerek özel sektörde hane halkları ve şirketler kesiminin, gerekse kamu sektörünün iç ve dış borçları bu dönemde hızla yükseldi ve düşen gelir düzeyine rağmen, dünya ekonomisinin eksik-talep tehdidinden kaynaklanan bir deflasyonist krize sürüklenmesini engelledi.
Borçlanarak harcama, gelişmiş – gelişmemiş tüm dünya ekonomilerinin ana faaliyetiydi. Bu sürecin 2007 sonrası gelişimini aşağıda BIS Raporundan derlediğimiz grafikte gösteriyoruz. Grafik ulusal gelirlere oran olarak borç miktarlarını veriyor. Kriz öncesinde dünya milli gelirler toplamının yüzde 179’una tekabül eden borç tutarı, 2010’da yüzde 196’ya, 2017’de ise yüzde 217’ye fırlamış durumda. Miktar olarak bu rakam 180 trilyon dolara ulaşıyor.
Bu sürecin ana yürütücüsünün ise hane halkları ve şirketler kesimi ile birlikte
özel sektör
olduğunu gözlemekteyiz. özel sektörün risk iştahı, reel gelirlerdeki daralma ile birleşince ortaya borçlanma olanaklarının yarattığı yerçekimine meydan okuyan bir hayali değerler dünyası çıkmış durumda. Kriz sonrası “iyileşme” süreçlerinin dengesiz ve anarşik yapısına dayalı bu dönem, bir anlamda merkez bankalarının telaş içerisinde yürütmüş olduğu kontrolsüz ve her ne pahasına olursa olsun parasal genişlemesinin ürünü.
Krizin kısadan orta vadeye doğru alacağı yeni biçimler, söz konusu borçlanma ivmesinin yaratacağı dalgalanmalarda tezahür edecek. Türkiye Cumhuriyeti de yeni kabinesiyle beraber bu dalgalı ve riskli dünyayı göğüslemeye hazırlanıyor!
(*) BIS, 2018 Annual Economic Report https://www. bis.org/publ/arpdf/ar2018e.pdf
11 TEMMUZ 2018 – CUMHURİYET