ABDULLAH AYSU: FINDIK İLE PANCAR BİZE EL OLMASIN (16. 03. 2018)

187

Dağlara çıkıyorsun başka güzel, ovaya iniyorsun bambaşka güzel. Yamaçlar çimeni çiçeğiyle başka, bambaşka değil çok güzel.
Bütün bu güzelliklerin doğal bekçileri çiftçiler, ama çiftçiler kasvetli. Gözlerinden ışık, buruk yüreklerinde enerji tükendi ha tükenecek. Elleri böğürlerinde, gözlerindeki umut feri sönmeye yüz tutmuş. Gelecekleri konusunda endişeli mi endişeli ve bir o kadar da öfkeliler!
Geçen hafta birkaç arkadaşım ile Batı Karadeniz’i gezdim. Akçakoca, Kocaali, Hendek, Karasu, Ereğli, çilimli’yi ziyaret ettim. çiftçiler anlattı, biz dinledik. Dinledim. Üzerimize laf düştükçe konuştuk. Konuştum. Gördüklerimi, duyduklarımı izlediklerimi bir cümlede toplayacak olursam; Batı Karadenizli çiftçiler endişeli, öyle böyle değil; geleceklerine dair çok kaygılı(lar).
Kaygıları bir cendere gibi beyinlerini sıkıştırıyor, yüreklerini düşük fiyat burgusu deliyor.
Toprak Mahsuller Ofisi’nin (TMO) fındık alımına girmesinin kendi çıkarlarına değil, şirketlerin yararına olduğunun farkına yeni yeni varıyorlar. TMO’ya verilen paranın neden FİSKOBİRLİK’e verilmediğini, FİSKOBİRLİK’e neden alım yaptırılmadığını çok sordular. “FİSKOBİRLİK neden desteklenmiyor, canlı cenaze gibi orta yerde duruyor, tedavi edilmiyor” diyorlar.
Fındığa tebelleş olmuş şirketlerden tedirginler. Geçim kaynağı fındıklıklarını şirketlerin düşük fiyat politikalarıyla yitireceklerini düşünüyorlar. Yörede tavukçuluk sektöründe daha önce deneyimledikleri sözleşmeli üreticilikte yaşanan iflasların bir benzerinin fındıkta da yaşanacağı kaygısını duyuyorlar. Bu yüzden şirketlerden ve onların sözleşmeli üreticilik dayatmasına pek yanaşmak istemiyorlar.
Peki, ne istiyor fındıkçılar?
Fındıkçılar; Fiskobirliklerinin güçlenmesini istiyorlar. “Fiskobirlik bize şemsiye olsun fiyatların yakıcılığından, fırtınasından boranından korusun” diyorlar. Talepleri doğru, yerine getirilebilecek bir talep. Ancak hükümetin şirket yanlısı politikası buna engel. Bunu nasıl aşacaklarını düşünüyor fındıkçılar. Bu yüzden gelen sezon (fındık fiyatları belirleme dönemi) önemli mücadelelere sahne olabilir. Köylüler bu piyeste doğrudan rol alabilir. Emanete fındık verme veya vermeme konusu tartıştıkları bir başka önemli konu. Emanete fındık vermemeleri halinde fiyatlar şirketler tarafından öyle kolay bir biçimde düşük belirlenemeyecek. Farkındalar.
Salı günü Abant İzzet Baysal üniversitesi, İktisat Topluluğu’nun daveti üzerine Tarım Paneline katıldım. Panelde Prof. Dr. Bahadır Aydın, “Tarımda Dışa Bağımlı mıyız?” Başlıklı güzel bir sunum yaptı. Beslendim. Ben de Gıda Egemenliği başlıklı bir sunum yaptım.
Konuşmalarımızın bitiminde birçok soru soruldu. Bu kadar duyarlılık can çekişen tarımın o kadar kolay teslim olmayacağının umudunu yeşertti bende.
Sunumlarımızla doğrudan ilgisi olmamasına karşın en çok sorulan sorulardan birisi şeker fabrikaları oldu. Şeker fabrikalarının neden özelleştirildiği, özelleştirmelerle ne(lerin) hedeflendiği soruldu. Şekerpancarı ekilmemesi halinde neleri yitireceğimiz, nişasta bazlı şeker ile kimin kazanacağı, kim(lerin) kaybedeceği de soruldu. Aklımızın erdiği dilimizin döndüğü oranda anlatmaya çalıştık.
Bütün bu sorular bana şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin Türkiye’nin vicdanı haline gelme yolunda ilerlediğinin işaretlerini verdi.
Bölünmediğimiz bir bu kalmıştı diyebilirsiniz, ama insanlar pancar şekeri ve mısır şurubu üzerinden bölünmüş durumda. çoğunluk pancar şekerinden, azınlığın azınlığı ise nişasta bazlı şekerden yana.
Kentlilerin hangi şekeri tüketmek istediği ve tercihlerini pancar şekerinden yana koymaları kent kır ittifakını besliyor.
Eğer kır ile kent ittifakı güçlü olursa, yukarıdan kurgulanan seçim ittifakları beyhude olur, biline . Gelin kır ve kent elele tutuşalım, şeker fabrikaları özelleştirilmesin!
16 MART 2018 – KARASABAN