696 sayılı KHK, Türk-İş’in kamu işçileri arasındaki varlığını sona erdirebilir. Kamuda büyük bir sendikal rekabet dalgası geliyor. Bu rekabet işçilere büyük zararlar verebilir
Taşeron işçilere kadro konusunu ele alan 696 sayılı KHK’nin kapsam ve kadroya geçiş koşulları açısından büyük eksiklikler taşıdığını geçen haftaki yazımda ele almıştım. Torba KHK ile taşeron işçiler için öngörülen düzenlemenin beklentileri karşılamaktan çok uzak olduğu ortaya çıktı.
Yüz binlerce taşeron işçi için kadro belirsizliği sürüyor.
Taşerona kadro konusunda yaşanan belirsizliğin ve hak ihlallerinin temel nedeni konunun birinci derecede muhatabı olan sendikalar ile tartışılmamış olmasıdır.
Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı‘nın anlaşılmaz bir biçimde
üçlü Danışma Kurulu‘nu toplamaması, Başbakan’ın anayasal bir zorunluluk olmasına rağmen
Ekonomik ve Sosyal Konsey‘i toplantıya çağırmaması, sendikaların devre dışı bırakılmasına yol açtı ve taşeron düzenlemesinde büyük sorunlar ortaya çıktı.
‘Adrese teslim’ değişiklikler
696 sayılı KHK ile 6356 sayılı
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu‘nda mevcut sendikal ve toplu sözleşme düzenini alt üst edecek iki önemli değişiklik yapıldı. Sendikal konfederasyonlara danışılmadan yapılan bu değişiklik, özellikle
Türk-İş açısından vahim sonuçlar doğuracak nitelikte. Bu değişiklikler ile ilgili bildiğimiz kadarıyla açık bir danışma süreci olmadı, kapalı kapılar ardında belirli sendikalarla pazarlık yapıldı mı bilemiyoruz. Ancak bu değişiklikler adeta
“adrese teslim”
izlenimi veriyor.
696 sayılı KHK’nin 112. ve 113. maddeleri ile 6356’ya bir geçici bir de ek madde eklendi. 6356’ya eklenen geçici 7. madde ile var olan toplu iş sözleşmesi düzeni ve işkolu sistemi alt üst edildi. Bu değişikliğe göre kadroya alınacak taşeron işçilerin çalıştığı taşeronun yani alt işverenin işkolu, taşeron işçinin kadroya alınacağı kamu kuruluşunun bulunduğu işkolundan farklı ise, kadroya alınan işçiler eskiden çalıştıkları alt işveren işyerinin girdiği işkolundan SGK’ye bildirilecek ve bağımsız işyeri sayılacak.
İşkolu sistemi altüst edildi
Oysa 6356 sayılı yasanın 4. maddesi bu konuda son derece açık:
“Bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de asıl işin girdiği işkolundan sayılır. “
Bu madde gereği kadroya alınan taşeron işçiler ilgili kamu kuruluşunda kadroya alındıklarında, o kamu kuruluşunun girdiği işkolundan tescil edilmeleri, varsa oradaki toplu iş sözleşmesinden yararlanmaları ve isterlerse oradaki sendikaya üye olabilmeleri gerekiyordu.
örneğin bir üniversitede temizlik ve güvenlik işlerinde çalışan taşeron işçiler halen alt işverenin girdiği işkolu olan genel hizmetler ve güvenlik işkollarında tescil ediliyor ve bu işkollarında sendikalı oluyor. Oysa kadroya alındıklarında çalıştıkları işyerinde yapılan asıl işe göre büro, eğitim ve genel hizmetler işkollarında tescil edilmeleri ve varsa toplu iş sözleşmesinden faydalanmaları gerekir.
Ancak öyle olmadı. Tuhaf bir düzenleme yapılarak
aynı kamu kuruluşunda aynı işi yapacaklar için iki farklı toplu sözleşmenin uygulanması sağlandı. Bu durum Yüksek Hakem Kurulu tarafından alt işveren işçileri için bağıtlanan ve en son sona erecek toplu iş sözleşmesinin bitimine kadar devam edecek. Bunu takiben bu işçiler çalıştıkları kamu kuruluşunun girdiği işkoluna göre tescil edilecek, normale dönülecek.
Kadroya alınan
işçiye 2 yıl zam yok
Bu düzenlemenin iki sonucu olacak. Birincisi
kadroya alınacak taşeron işçilere en son YHK sözleşmesi sona erene kadar (ki bu 2019 sonuna kadar uzayabilir) zam yapılmayacak
ve bu işçiler mevcut kamu toplu iş sözleşmeleri kapsamına alınmayacak. İkinci sonuç ise çok daha vahim.
Kadroya alınan işçiler yaklaşık iki yıl boyunca eski işkollarındaki sendikalarına üye olmaya devam edecekler. Aynı kamu kuruluşunda yetkili iki ayrı sendika olacak. Bu ciddi bir sendikal rekabet, kayırmacılık ve ayrımcılık yaratacak.
Taşeron işçilere kadro süreci sendikal alanda taşları yerinden oynatacak. Bilindiği gibi birkaç yıl önce taşeron işçilerin sendikalaşmasını kolaylaştıran bir yönetmelik değişikliği yapıldı. Bu değişiklik sonucunda taşeron işçilerin sendikalaşmasında önemli bir artış yaşandı. Taşeron işçilerin ezici çoğunluğu Hak-İş’e bağlı sendikalar bünyesinde toplandı. Yeni yapılan düzenleme ile taşeron işçiler arasında var olan Hak-İş hâkimiyeti korunuyor. Bu da önümüzdeki süreçte Kamuda Türk-İş için tehlike çanları çalması anlamına geliyor.
Türk-İş’in düşüşü
Hak-İş’in mucizevi
yükselişi
2013’te bir milyon olan sendikalı işçi sayısı 2017’de 1 milyon 600 bine yükseldi. Ancak bu örgütlenmenin sonuçları oldukça asimetrik oldu.
Hak-İş dört yılda 378 bin üye artırarak, üye sayısını 166 binden 544 bine yükseltti. Hak-İş’in üye artış oranı yüzde 327 oldu. Aynı dönemde
Türk-İş üye sayısını 198 bin artırarak 709 binden 907 bine yükseltti. DİSK’in üye sayısı ise 100 binden 146 bine yükseldi.
Sonuçta Türk-İş ile Hak-İş arasındaki makas iyice kapandı. 2013’te Türk-İş’in yüzde 23’ü kadar üyesi olan
Hak-İş, 2017 yılında Türk-İş’in yüzde 60’ı kadar üyeye ulaştı. 2013’te sendikalı işçilerin yüzde 71’ini temsil eden Türk-İş’in temsil oranı 2017’de yüzde 56’ya geriledi, buna karşılık
Hak-İş’in temsil oranı yüzde 17’den yüzde 34’e yükseldi. Bu köklü değişikliğin temel nedeni taşeron işçilerin büyük ölçüde Hak-İş’e üye sendikalara kaydedilmesidir. örgütlenmesi oldukça zor olan taşeron işçilerin bu kadar hızlı sendikalaşması dikkate değerdir. Hak-İş’te yaşanan bu üye mucizesinin büyük bir sendikal mücadele sonucu mu yoksa sağlanan “kolaylıklar” ve “teveccüh” sonucu mu olduğunun takdirini kamuoyuna bırakıyoruz.
Türk-İş kamuda sıfırlanabilir
Sözünü ettiğimiz değişiklik sonucu 2019’da Hak-İş, kamu işçileri arasında en büyük konfederasyon haline gelebilir. Kadroya alınan ve sendikasız taşeron işçilerin de Hak-İş’e üye olmasının sağlanacağı sır değil. Nitekim Türk-İş Başkanının, üyelerinin zorla başka sendikalara geçirilmeye çalışıldığı, hatta kadro koşulu olarak bunun ileri sürüldüğü yönündeki şikâyetinin temel nedeni budur. Son yıllarda kamuda Türk-İş’ten Hak-İş’e geçirilen çay-Kur, AA ve Tarım İşletmeleri işyerleri hafızalardadır.
Dahası YHK sözleşmelerinin bitiminde taşeron işçiler ile eski kamu işçileri arasında işkolu farkı bitecek ve aynı işkolunda olacaklar. Kadroya alınan taşeron işçilerin sayısı çok daha fazla olduğu için kamu kuruluşlarında yetkiyi Hak-İş üyesi sendikaların alması muhtemeldir. Bunun sonucunda
Türk-İş, kamu kuruluşlarında var olan üyelerini de (belediyeler hariç 150 binden fazla) kaybetme tehlikesi ile yüz yüze gelebilir. Bu kehanet değil, şimdiye kadar yaşanan sendikal pratik ve 696 sayılı KHK’nin doğal sonucu olarak görünüyor.
Grevsiz sendikacılık ve ikinci sınıf kamu işçiliği
Hak-İş’in kamu işçileri arasında yetkili sendika haline gelmesi ihtimaline paralel olarak yasada bir başka “incelik” daha düşünüldü. İşçi sendikaları konfederasyonları ile hükümet arasında bütün kamu işçilerini kapsayacak ve mali ve sosyal hakları düzenleyecek
kamu toplu iş sözleşmeleri çerçeve anlaşma protokolü
imzalanmasına olanak sağlandı. Konfederasyonlar tarafından imzalanacak bu çerçeve anlaşma protokolü üye sendikalar için bağlayıcı olacak.
Böylece
kamu işçilerinin toplu sözleşme sürecinde grevli özgür toplu pazarlık dönemi sona erecek
ve yetkili işçi konfederasyonu ile imzalanacak protokol ile tıpkı memurlar için olduğu gibi kamu işçileri için de “ücret disiplini” sağlanmış olacak. Diğer bir ifadeyle söyleyelim, kadroya alınan taşeron işçilerinin eski kamu işçilerin sahip oldukları haklara ve ücret düzeyine sahip olmasının önü tamamen kapatılmış durumdadır.
Referandum Türk-İş’e de lazım olur!
Taşerona kadro sürecinde buzdağının görünmeyen kısmı budur: Bir yandan kamuda sendikal düzenin kökten değiştirilmesi ve Türk-İş’in yerine Hak-İş’in ikame edilmesi, öte yandan kadroya alınan işçilerin ikinci sınıf kamu işçisi olarak kalması. Geçen hafta toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulu’nda üye sendikalar tarafından sert eleştiriler yapılsa da Türk-İş yönetimi bu tehlikenin farkında mı emin değiliz!
Tehlike çanları Türk-İş için çalıyor!696 sayılı KHK, Türk-İş’in kamu işçileri arasındaki varlığını sona erdirebilir.
Kamuda büyük bir sendikal rekabet dalgası geliyor. Bu rekabet daha önceki örneklerde olduğu gibi işçilere büyük zararlar verebilir. İşçilerin özgür iradeleri ile ve işveren-devlet müdahalesi olmadan sendikalarını seçmelerini sağlayacak ve güdümlü sendikacılığı önleyecek mekanizmalara ihtiyaç var. Bunun en bilinen yolu referandumdur.
Sandığı koyun bakalım, işçi ne diyor. İşçi iradesine saygı yegâne çözümdür!
2 OCAK 2018 – BİRGüN