ERGİN YILDIZOĞLU: PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK’ (07. 12. 2017)

205

Gittikçe artan istikrarsızlık unsurlarına bakarak Türkiye’nin iyi bir yere doğru gitmediğini söyleyebiliriz.
Kimi gariplikler

Enflasyon kasımda, 2003’ten bu yana en yüksek yıllık artışı sergiledi. Cumhurbaşkanı,
“Bazı işadamları burada
kazandığını yurtdışına kaçıracak diye duyuyorum,
bunların hiçbirine çıkış için asla
izin vermeyin”
dedi. Türk Lirası dolar karşısında üç aydır izlediği gerileme eğilimini tersine çevirerek hızla değer kazandı.
Cumhurbaşkanı, bir
“U”
dönüşle,
“Sermaye
hareketlerinin sınırlandırılması talimatım
yok”
diyerek durumu düzeltmeye çalışıyor; Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisi olduğunu (ama sermaye hareketlerinin sınırlanmasının da bir talimatına bağlı olduğunu) söyleyerek ekliyor:
“Yatırım için değil,
ülkeye güvenmedikleri için gidenlere sitem
ettim”. Türkiye’den Macaristan’a giden 16 kişilik halk oyunları ekibinden 11 dansçının iltica başvurusu da bu güven sorununun boyutlarını,
“Soğuk Savaş”
dönemini anımsatır bir gariplikle sergiliyor.
“Yetkililer”,
serbest piyasa ekonomisi
vurgusu yapmakta birbirleriyle yarışırlarken,
Sarraf‘ın Türkiye’deki mal varlığına, bu adam bu ülkede henüz yargılanıp ceza almış olmasa da el konuyor. Böylece ele güne karşı, ne kadar liberal olduğu vurgulanması gereken bir
“serbest
piyasa ekonomisinde”,
mülkiyet hakkının yönetimin iki dudağı arasında olduğu bir kez daha kanıtlanmış oluyor. Sarraf’ın ifadelerinin yalan olduğunu ileri sürenlerin, Sarraf’ı devlet sırlarını açıklamakla suçlaması da ayrı bir gariplik.
Siyasette de öyle. . .

Sarraf davası Türkiye’yi yönetmekte olan Siyasal İslamın liderliğinin imajını, uluslararası alanda fiilen çamura batırmaya devam ediyor. İçerde, ana muhalefet partisi başkanının açıklamalarının iğnesi, AKP çevresinin arkasına saklanmaya çalıştıkları
“milli mesele”
balonunu söndürüyor.

AKP ve yandaş basın bir taraftan bu
“belgeler sahte”
söylemine sığınmaya çalışırken diğer taraftan,
“Sarraf davası
üzerinden servis edilen yeni
‘ekonomik darbe’
girişiminin içerideki savunucusu
kim varsa hepsi dış müdahale
aparatıdır.
CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu
üzerinden
servis edilen yeni kampanya,
bir
darbe
girişiminin parçasıdır” (abç) hezeyanlarıyla ana muhalefet partisinin liderini
vatan haini, darbeci
ilan etmeye çalışıyorlar. Aynı gün, ana muhalefet partisi lideri Cumhurbaşkanı’nı,
“Senin hükümetin Rıza Sarraf’a çalıştı.
Senin hükümetin Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’ne ihanet etti”
sözleriyle suçlayarak çıtayı biraz daha yükseltiyor
Buradan nereye gidilir?

Siyasal İslamın yazarları
“kıyamet savaşlarından”
söz ederken
Emniyet’te”devlet büyüklerine hakaret, Türk halkına
ve dini değerlere hakaret
suçlarını izlemek üzere yeni bir birimin açılması, AKP’de temsil edilen siyasal İslamın gitmek istediği yönü gösteriyor. Türkiye’de ilk kez bir müftünün Cumhurbaşkanı’nın ve Meclis başkanının şahitliğinde resmi nikâh kıyması da…

Bunlar, AKP’nin ekonomik siyasi istikrarsızlıklar daha derinleşmeden, bir erken seçime, OHAL, YSK, Emniyet’teki yeni izleme birimleri, hızlanan dinci düzenlemeler ortamında, gitmek isteyebileceğini düşündürüyor. Peki muhalefet, özellikle, laik-Cumhuriyetçi CHP ve sol (sosyalistler ve HDP) muhalefet ne istiyor?
Muhalefet, olası bir seçime,
son referandum
deneyimini unutarak
OHAL, YSK, yeni izleme-denetleme organları ve derinleşen bir kutuplaşma ortamında gitmeyi kabul edecek mi? CHP, laik, Cumhuriyetçi yüzde 50’yi harekete geçirmek yerine, kutuplaşma ve kriz ortamlarında siyasal İslamın ılımlı kanadının radikalleri destekleme eğilimi sergilediğini gösteren deneylere rağmen, yine AKP tabanından mı
“çalmaya”
çalışacak?

Sol, siyasal İslamın baskılarına, kendi iktidarsızlıklarına
“Yeter artık, hayır”
diyebilecek mi? Sabırla, aynı safta olduklarını unutmadan, birbirini dinleyen, türlü işbirliği olasılıklarını değerlendiren yeni bir diyaloğu, direniş ortamını acilen inşa etmeye başlayacak mı? Yoksa yine, başını, dogmatizmin, grup çıkarlarının kumuna gömüp, siyasal İslam karşısında felç olup kalacak mı?
7 ARALIK 2017 – CUMHURİYET