Türkiye Varlık Fonu (TVF) kurulalı bir yılı geçiyor. 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra,
“Gazi Meclis”te görüşülen bir kanun teklifiyle, Sayıştay’ın denetim yapamayacağı bir anonim şirket olarak kurgulandı.
TVF, yürürlükteki yasalar karşısında gelmiş geçmiş en ayrıcalıklı A. Ş.
Denetimden uzak ve belirsizliklerle dolu yapısının inşasında OHAL düzeni, bu imtiyazlı şirkete, olağan rejimlerde tahkim edilemeyecek bir zemin oluşturdu. Tartışmasız, sorgusuz sualsiz
“küt”
diye geliveren gece yarısı KHK’leriyle, kimseye ağzını açma fırsatı dahi verilmedi.
İlan edilme gerekçesi darbeci kadroları hızla yargılayıp cezalandırmak olan OHAL rejimi, başka pek çok
“tahkim”
işlevinin yanı sıra, halkın birikimleriyle kurulup yaşatılan büyük kamu kuruluşlarının TVF’ye devrine yaradı.
AKP medyasına bakarsanız TVF, küresel bir aktör olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. (Devredilen varlıkların aktif büyüklüklerinin 160 milyar dolar, özkaynak büyüklüğünün de 35 milyar dolar olduğu açıklanmıştı. )
Oysa henüz ortada ne plan var, ne de denetim raporu. Yasa teklifi Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken, AKP’li bakan ve vekiller neredeyse yemin billah bir tarzda TVF’nin denetleneceği sözünü verdiyse de dostlar alışverişte görsün tabii.
Toplumsal hafızayı şiddet kullanarak yok etmenin gayet organize bir plan olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılırken,
“denetim”
sözünün lafı mı olur?
Dolayısıyla Sayıştay’ın denetlemediği TVF’nin denetim ve değerleme için hangi tanınmış
“bağımsız”
denetim şirketiyle, yüzde, binde kaç oran üzerinden anlaştığı, bizim vergilerimizden sözleşme bedeli olarak bugüne dek kaç TL ödendiği de belli değil.
Yeri gelmişken. . .
TVF yasasının gerekçesine “Otoyollar,
Kanal İstanbul, üçüncü köprü vehavalimanı, nükleer santral gibi büyük
altyapı projelerine kamu kesimi borcuartırılmadan finansman sağlanması”
yazıldığını unutmadık.
O nedenle Ulaştırma Bakanı’nın geçenlerde ön fizibilite sözleşmesinin imzalandığını açıkladığı Kanal İstanbul’un, Cengiz-Kolin-Kalyon’un 20 milyar dolarlık Akkuyu Nükleer Santralı’nın yüzde 49’una ortaklık açıklaması ile TVF kaynakları arasında bir bağ kuruldu mu, bilmiyoruz mesela. (Geçen haziranda, bu satın almanın ardından ihtiyaç duyulan büyüklükte kredi finansmanı çekme olanağının bulunacağı duyurulmuştu. ) Şeffaflık dediğiniz tam olarak budur.
TVF bugünlerde, 2018 bütçe tasarısı ve üç yıllık Orta Vadeli Program (OVP) hazırlıkları sebebiyle gündemde. TVF’nin, ekonomik büyümeye yüzde 1. 5 katkı sağlaması bekleniyormuş. Herhalde OVP açıklanırken, Ziraat Bankası, Halkbank, BOTAŞ, PTT, TPAO, Milli Piyango’yu bünyesinde tutan TVF’nin bu katkıyı nasıl sağlayacağını daha ayrıntılı öğreniriz. Keza, TVF’ye devredilen ve toplam büyüklüğü 2. 3 milyon metrekare olan Hazine taşınmazlarının nasıl değerlendirileceğini de.
TVF’yle ilgili aydınlatılmaya bir başka kayda değer gelişme, Katar Yatırım Fonu’yla ilişkisi. Epeydir konuşulan ortaklık görüşmelerinde ne mesafe alındığı meselesine de açıklık getiren yok.
Sonuç olarak TVF’ye yurtdışından büyük ilgi gösterildiğini, yatırımcılarla işbirliği görüşmeleri yapıldığını sürekli duyup okusak da bütün açıklamalar hâlâ son derece genel, hâlâ son derece hamasi.
Devasa kamu şirketlerini OHAL rejimi marifetiyle devralan TVF’nin, geliri gideri, nereye ne harcadığı, kimden ne aldığı ve nasıl denetlendiğine dair sorular hâlâ cevapsız.
Söyleyin hadi: TVF’nin bir yılda nereye harcadığını bilmeden, büyümeye yüzde 1. 5 katkı yapacağına nasıl inanacağız?
08. 09. 2017 – CUMHURİYET