ZEYNEP ALTIOK: ‘BİR KAMYON GÖRDÜM GÜVERCİN DOLU. BİRKAÇ GÜVERCİN ÜRKÜP HAVALANINCA ANLADIM BUĞDAY YÜKLÜ OLDUĞUNU. ‘* (02. 07. 2017)

195

2 Temmuz 1993 günü yaşanan katliam bugün karşı karşıya olduğumuz rejim değişikliğinin mihenk taşıdır



Yanı başımızdan
geçen kamyonlar, otomobiller ile binlerce insan bir nehir gibi Ankara’dan İstanbul’a akıyoruz.
Birbirinden güzel,
birbirinden yürekli insanlar
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Haziran günü Ankara’dan İstanbul’a çıktığı
Adalet
Yürüyüşü’ne
eşlik ediyor.

Bu yürüyüş “Adalet Yürüyüşü”…
İnsanlık için, hak
için, eşitlik ve özgürlük için
binlerce insan
41 derece sıcakta
yılmadan eksilmeden yürüyoruz.
Kalbimden güvercinler havalanıyor
yanı başımızdan
uzun uzun klakson çalarak geçen kamyonları, el sallayan insanları gördükçe.
Kır çiçekleri ile bekliyor yol kenarlarında insanlar.
Düzce çıkışında kan ter içinde bir adam Kemal Kılıçdaroğlu’na koşuyor. Bir gece önce kampımızın önüne gübre dökülerek yapılan protesto için özür diliyor.
Saf kötülük, planlı
provokasyon, tahrik
yok denecek kadar az aslında. Belli birkaç noktada
en çoğu 15-20 kişi
protestocu gruplar, arabasında
dombra
dinleyerek yanımızdan geçen tamamı 81 plakalı
birkaç araç,
bazı evlerde
asılı AKP Genel Başkanı
fotoğrafı
karşısında onlara da el sallayarak selam eden
tertemiz insanlar
kararlılıkla yürüyor.
24 yıldır adaletsiz kalan Sivas Katliamı yıldönümü arifesinde yazıyorum bu satırları. 24 yıllık adalet mücadelesinde hep yerimizde saydık. Sesimizi duyurmak için bile bin plan bin emek harcadık. Şiddet gördük, engellendik. Salt Sivas için mi adalet istedik?
Hayır,
başka bir
Madımak
yaşanmasın diye seslendik. Unutmadık, unutturmamak için
yılmadan, usanmadan çalıştık,
çabaladık. 24 yıldır süren dava firari sanıkların ısrarla ve bilinçli şekilde yakalanamadığı bir sistemin içinde ZAMAN AŞIMI dayatması
ile de sınandık. Her duruşma başka bir skandal ile sınav oldu bize.
Yıllardır aranan sanıkların evlerinde karakola metrelik mesafelerde
yaşadığını öğrendik, ölümü
dahi bizden saklanan azılı sanığın, bu katliamın arkasındaki
gerçeklerin açığa çıkması için kilit isim olan
bu
en karanlık adamın
kimlik tespiti için karısından
(!)
DNA alındığına tanık olduk.
26 Mayıs 2017
tarihli
son duruşmada
ise
İnterpol
tarafından kırmızı bültenle aranan sanıkların iadesini istemek yerine,
görev tanımı dışında mahkemeye zaman aşımı öneren bir idari birimin hadsizliği ve usulsüzlüğü
ile karşılaştık.
Bir arpa boyu yol gidemedik, sistemli bir unutturuşun,
yakalanarak yargılanmış ve hüküm giymiş bir avuç sanığın
mazlumluğu için açıklama yapan ve insanlık suçlarında zaman aşımını meşrulaştıran, bunu
HAYIRLI OLSUN diyerek
bir lütuf olarak tanımlayan başbakan gördük.
“Yeter artık ısıtıp
ısıtıp
her yıl gündeme getirmeyin” diyen sözde aydın gazeteci gördük.
2 Temmuz 1993 günü yaşanan katliam bugün karşı karşıya olduğumuz rejim değişikliğinin mihenk taşıdır. O gün
günler öncesinden sistemli şekilde organize edilen ve
bir Cuma namazı sonrası “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu Sivas’ta yıkılacak” diyerek yola çıkan
500 kişilik kalabalık devletin kararlı müdahalesizliği ile 8 saatin sonunda 15. 000 kişi
ile
35 insanımızı, aydınımızı, canımızı bir otelde ateşe verdi. Aynı kararlılıkla
soruşturulmadan, araştırılmadan saldırganlar korundu. 15. 000 kişiden göstermelik sayıda
190
saldırgan yargıya taşındı ve
123 kişi
hüküm giydi.
Onları savunan avukatların neredeyse tamamı AKP iktidarında üst düzey bürokrat
olarak kadrolara taşındı. Milletvekilliği ve bakanlık ile
ödüllendirildi. O gün yola çıkan zihniyet 24 yıllık adaletsizlikten güç alarak radikal
İslam’ın
bu ülkede palazlanmasına,
tarikatlarda
yuvalanmasına
izin verdi. Başka Gülen Cemaati ile el ele eğitimin ve yargının tüm kadrolarına yayıldı.
Karşı devrim için örgütlendi. Darbe Anayasası ile mücadele edeceğiz safsatası ile “yetmez ama evet”
aymazlığını da yanına alarak kendine aydın diyen işbirlikçilerin meşrulaştırdığı şiddet ve baskı rejimini inşa etti.
Tahrik olmanın dayanılmaz meşruiyeti ile adam yaktı, tecavüz etti. Tarikat yuvalarında
çocuk istismarından,
orta
okullara mescit açan, küçücük çocukları
silahla, şehitlikle terbiye eden, idamla tanıştıran bir sistem yerleştirdi. Eril, kindar,
sünni
ve
ayrımcı bir anlayışla
fiili olan zulmünün resmileşmesine zemin yarattı.

İşte Sivas Katliamı’na ve 24 yıllık adaletsizliğe bu büyük pencereden baktığımız
günlerde hiç yan
yana gelmez, gelemez zannedilen kitleler, sınıflar yan yanalar şimdi. Sessiz, barışçı ve kararlı bir yürüyüşle protesto hakkını kullanarak
“Hak, Hukuk, Adalet

diyerek adımlıyorlar ülkeyi bir boydan diğerine. çağrısız, örgütsüz, plansız bir yürüyüşe el veriyorlar. Bu iktidarın tek başarısı kendi mahallesinin insanlarını kullandıktan sonra işi bittiğinde
silkeleyip atıveren gözü sadece
rant
ve
çıkarda olan kirli ideolojisi sayesinde bunca
benzemezi
mağduriyet ekseninde ortaklaştırabilmesi.
Şortlusu, cüppelisi, genci, yaşlısı sokakta ve yürüyor.

Tam da bu sırada Sivas katliamı barbarlarının avukatı Gümrük ve Ticaret Bakanı
“Biz yollar yapıyoruz. Yolları millet için yapıyoruz. Teröristler yürüsün diye değil”
diye bir açıklama yapıyor. Bunca adaletsizlik karşısında vicdanlar taş olmuş. Oturduğu makamı korumak ve
mensubu olduğu partinin Cemaat ile ortaklığı sonucu
bizi darbe girişimine götüren yanlış politikalarının
görünmez olmasını sağlamak için herkesi “terörist”
ilan etme
formülüne sığınıyor.
Yol yapmak dışında marifet de bulamamış olsa gerek gayretkeş
ve primitif bir saldırganlıkla siyasi ayak sorgulanmasın, gerçekler ortaya çıkmasın diye AKP Genel Başkanı’nın değirmenine su taşıyor.
Vatandaşın cebinden çalarak
usulsüz ihalelerle yapılan beton yolların Düzce’de önümüze dökülen gübre kadar kıymeti yoktur. Zira gübre zenginleştirir, yeşertir, üretime katkı sağlar.
Filiz olur, ürün olur, çiçek açar. Oysa üretimi olmayan betonlaşma kalpleri de beton
olan bu insanların cebini doldurmaktan, saray saltanatına kaynak sağlamaktan gayrı fayda getirmez. Yol yapmak ise devletin en basit ve temel görevidir.
Vatandaşına huzur ve refah sağlamış hiçbir çağdaş ülke bakanının yol ile övündüğüne tanık olamazsınız.
Biz onların yolunda değil
adalet yolunda
yürüyoruz.

Sivas
Katliamı’nın
yıldönümünde bir ilki yaşıyorum
ben de. Devamlı kendini yineleyen adalet mücadelemiz ilk kez bambaşka bir umut
getiriyor önümüze. Alevilerin, Kürtlerin, emekçilerin
kendi
mücadeleleri için süren mücadele şimdiye kadar görülmemiş bir geniş tabanda,
büyük bir
çeşitlilikle
ortaklaşıyor.
Herkes için
ve herkes tarafından benimsenen bir talep
olarak ADALET için Gezi direnişinin 7 Haziran seçimlerinde iktidarın %
10 gibi büyük bir oranda
yansıyan
oy kaybına
karşı zorla ve dayatmayla getirilen 1 Kasım seçimi ve baskı rejimine karşın
%
50’nin üzerine taşan bir
HAYIR’ın büyüyen ve kalabalıklaşan
ortak talebi güvercinler kanatlandırıyor.

Bir masal naifliği ile “Az gittiler uz gittiler, dere tepe düz gittiler” diye başlayıp “demir asa eğilene, demir çarık delinene kadar yürüdüler”
diye devam eden söylenceden
ilhamla demir vicdanlar
eriyene kadar ADALET isteyeceğiz.
*Metin Altıok /
Gerçeğin öte Yakası – Ben
üzre02. 07. 2017 – BİRGÜN