ÇİĞDEM TOKER: ‘SÜLEYMANCILARIN YURDU’ DİYEMEMEK (02. 12. 2016)

245

Süleymancılar tarikatının yurdunda yanarak can veren 12 yoksul kız çocuğu, artık toprağın altında. Sanki savaşırken ölmüşler, görev başında şehit olmuşlar gibi sanki, 13-14 yaşındaki çocukların cenazelerini taşıyan ambulansların üzerine Türk bayrağı asılıydı.

Devlet erkânının katılacağı törene sahte bir saygıyla hazır hale getirilen o küçük cenazelerin, yangın gecesi ambulanstan nasıl saygısızca indirildiğinin görüntülerini de izlemiştik. Yoksul öğrencilere bulaşık yıkatan, gece kaçmasınlar diye kapı kolunu çıkaran zihniyet, değersiz bir eşya gibi çıkarıp çıkarıp atıyordu ambulanstan o çocukların cenazelerini.

***

Medya bu ülkede devşirildi ve susturuldu. Silivri Cezaevi’nde 28 gündür tutuklu yayın danışmanımız
Kadri Gürsel‘in deyişiyle “ana akım enkazı” televizyonların ise gerçekleri filtrelemeden aktarmaya cesareti yok.

Milyonlarca insanın da sosyal medyayla bağı bulunmuyor.

O yüzden, kızı
Zeliha‘nın cenazesini almaya gelen
Mustafa Avcı‘nın
BBCTürkçe’den
Selin Girit‘e neler söylediğini çok az kişi izleyebildi.
‘O yurda gönülsüz gittiler’
Mustafa Avcı, işsizmiş. Kameraların önünde yurdun Süleymancılar tarikatına ait olduğunu söylediğinde
“öyle deme”
diye uyarıldığını söylüyor.

Kızını aslında o yurda kaydettirmeyi hiç istememiş. Ancak devlet yurdu yıkıldığı ve evinin de okulun bulunduğu Aladağ’a 35 km mesafede olması nedeniyle mecbur kaldığını anlatıyor:
“Hocalar bize çocuklarınızı buraya verin,
biz burada onlara iyi bakarız dediler. Yoksa
çocukların da isteği yoktu. Gönülsüz gitti
çocuklar oraya. Bizim de gönlümüz yok.
Ama çaresiz kaldık. Bu yüzden çocuklarımız
orada yandı. “

Aynı yangında can veren
Bahtınur‘un annesi
Cemile, kızlarının bu yurda yazdırılması için ziyaret edildiğini, ikna edilmeye çalışıldığını anlatıyor:
“Eve geldiler, yalvardılar, iyi bakarız
dediler. “
‘Ana korkuyorum’
Şu sözler de velilerin:
“Orada ikisi bir koyun koyuna yatmışlar.
Bana anlattı çocuk orada korktuğunu. Ana
korkuyorum, oradan oraya yalnız varamıyorum
diyordu. “

BBC röportajında, velilerin anlatımına göre Aladağ İlçe Milli Eğitim Müdürü,
“Ben de
bu yurtlarda okudum”
diyerek ikna etmiş.

çocukların çaresizlikten gönülsüz gittiği, geceleri korktuğu, bulaşık yıkadığı o yurt gibi yüzlerce, binlerce yurdun faal olduğu bu ülkede Başbakan Yardımcısı, ruhsatın izinlerin tamam olduğunu söyledi.

Milli Eğitim Bakanı biraz daha özen göstermek gerektiğinden dem vurdu.

Bu kadar: Biraz daha özen. . . .

Köy okullarının kapatıldığı, devletin sorumluluğu altında olması gereken yurtların yıkıldığı, yoksul ailelerin çocukları tarikat yurtlarına teslim etmek zorunda kaldığı bir iktidarın kabine üyesi olacaksınız ve “biraz
daha özen”den başka diyecek bir cümleniz olmayacak.

Asli görevlerinizi; emanetiniz altındaki çocukları korumak, barındırmak, sağlıklı bir ortamda eğitim almaları işini devrettiğiniz Süleymancılara nasıl da toz kondurmuyorsunuz.

Kameralar önünde size kimsenin içinde Süleymancılar geçen bir soru soramayacağı, sorulsa dahi o kayıtların milyonların izleyebileceği hale gelemeyeceğinin özgüveniyle ne kadar rahat.
Yoksul kız çocuklarının yanarak ölmeyeceği, bulaşık yıkamak zorunda kalmayacağı öğrenci yurtlarını yapamıyor olmak nasıl bir rahatlıktır?

3. köprüsüyle, dünyanın en büyük havalimanıyla, “lüks otel” kalitesindeki hastaneleriyle, demiryolu taşımacılığıyla böbürlenen bir iktidarken özellikle?
Nasıl?
02. 12. 2016 – CUMHURİYET