NİLGÜN TUNÇCAN ONGAN: ÇOCUĞUMA DOKUNMA (21. 11. 2016)

194

Bir gece ansızın gündeme getirilen cinsel istismar önergesine karşı toplumun çok farklı kesimlerinden yükselen tepkiler sürüyor. Buna karşılık iktidar kanadı ise önergeyi sahiplenmeyi sürdürüyor.
[kck]articleBasına yansıyan haberlere göre yükselen tepkiler karşısında önergenin yeniden kaleme alınması söz konusu olabilirse de, düzenlemenin geri çekilmesi gündemde değil.
İktidar sözcüleri tarafından dile getirilen “tecavüzcünün değil ailenin korunması” gerekçesi ise vicdanlara sığmadığı gibi hukuka da aykırı. Dahası, çocuğu istismardan korumak yerine aileyi kutsamaya dönük bir yaklaşımın çocuklara ödeteceği bedellerle yüzleşebilmemizi sağlaması bakımından ise ibret verici.

Hükümetin yaptığı açıklamalar, bu düzenlemenin tecavüzcüleri değil de “çocuklarla evlenmiş olanları” kapsadığını söylüyor. Buna göre “evlenmiş olan” ancak yasadaki yaş sınırı dolayısıyla nikah kıyıl(a)madığı için cezaevinde bulunanların “mağduriyeti” ortadan kaldırılacakmış.
Nasıl? Faille mağdur arasında resmi nikah kıyılması halinde cezanın ertelenmesi yoluyla!
Medeni Kanunun resmi evliliklere 16 yaşından itibaren cevaz verdiği düşünüldüğünde,
iktidarın bu önerge kapsamında sözünü ettiği “evlenmiş” çocuklar 16 yaşından da küçük!
Yani ceza yasasına göre cinsel istismara uğramış olan çocukları “evlenmiş” sayan bir yaklaşım ve evlilik akdinin resmileşmesi halinde de saldırganın cezasını ertelemeyi öngören bir düzenleme ile yüz yüzeyiz.

Nitekim düzenleme kapsamındaki çocukların gerçekte cinsel istismara maruz kalmış olduğu doğrudan önergenin içinde de ifade ediliyor. Buna karşılık iktidar sözcüleri ise “Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen cinsel istismar suçu” tanımlamasına dayanarak önerge aleyhindeki görüşleri “çarpıtma” diye niteliyor. Yaptıkları savunmanın başlıca dayanağı ise vicdan yarası “rıza” yaklaşımı.
Buna göre cebir, hile, tehdit vs olmamasından hareketle, ‘işlenen cinsel istismar suçunun’ (ki, önergede de böyle ifade ediliyor) küçüğün ve/veya ailesinin rızasına dayandığı iddia edilerek tecavüzden ayrı düşünülmesi gerektiği ileri sürülüyor.

Kadın ve çocuk haklarına dair tüm kazanımların ortadan kaldırılması anlamına gelen bu yaklaşımın, toplumsal ve ahlaki sakıncaları yanında mevcut hukuk düzenlemelerine de aykırı olduğunun altını çizmek lazım.
çünkü ceza yasası, 15 yaşını doldurmamış ya da doldursa bile fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışı cebir, tehdit, hile vs aramaksızın istismar suçu olarak tanımlıyor.

15 yaşını doldurmuş ve fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği olan çocuklar açısından ise cinsel istismar suçu “. . . Sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranış” olarak belirlenmiş.

Yani hukuk sisteminde iktidarın önergede tanımladığı gibi “Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen cinsel istismar suçu” yok! çocuğun cinsel istismara maruz kaldığı her durumda iradesinin zaten sakatlanmış olduğu varsayılıyor. Bir başka ifadeyle tecavüzcü ile “eşi” birbirinden bu şekilde ayırmaya Türk Ceza Kanunu izin vermiyor.

Meseleyi örf-adet-gelenek çerçevesinde değerlendirmek ise bir yandan küçük yaştaki çocukların “evlendirilmesini” teşvik ederken, diğer taraftan çocuğun maruz kaldığı cinsel saldırının”namus- iffet” bağlamında ele alınmasına ve çocuğun saldırganla bir ömür boyu yaşamaya mahkum edilmesine yol açıyor.
Kaldı ki; cinsel saldırganların yüzde 9. 09’unun saldırıyı mağduru evlenmeye zorlamak için yaptığını belirtmesi(*) geleneksel bakış açısının ve bunu merkeze alan düzenlemelerin toplumsal sonuçları bakımından nelere gebe olduğunu açıkça gösteriyor.

önerge henüz yasalaşmadan önce bile…
[http://www. journalagent.com/adlitip/pdfs/ADLITIP_21_2_11_19.pdf

21. 11. 2016 – EVRENSEL[kck]/article