ERGİN YILDIZOĞLU: BAŞKAN TRUMP! (10. 11. 2016)

200

ABD başkanlık seçimlerini
Trump
kazandı. Şimdi olası gelişmeleri düşünürken iki etkeni birlikte göz önüne almak gerekiyor. Birincisi sağ popülizm olarak yükselen büyük
“reaksiyon”
dalgası! İkincisi de, ABD’nin siyasi iktidar- devlet yapısı.

Birinci etkeni, Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel muhafazakâr kesimin tepkisinden hareketle düşünmeye başlayabiliriz. Burada bize, Prof.
Mark Lilla‘nın
ShipwreckedMind
(Eylül 2016 – Karaya oturmuş akıl) başlıklı çalışması yardımcı olabilir. Lilla,
var olan düzeni, geçmişteki mükemmel
bir dönemin bozulmasıyla ortaya
çıkan bir yanlışlık
(parantez-
EY) olarak gören, yıkarak geriye dönmeyi hayal eden
“reaksiyoner”
akımla,
düzeni korumayı
amaçlayan
“muhafazakâr”
akım, arasında bir ayrım yapıyor. Muhafazakârlara örnek olarak, ABD’de Cumhuriyetçileri, hatta
Clinton‘ı, Avrupa’da muhafazakâr, sosyalist partileri, genel olarak liberalleri, Türkiye’de DP, AP, ANAP, DYP gibi partileri düşünebiliriz.

Hangi ülkeye baksak geçmişi özleyen bir
“reaksiyoner”
hareketle karşılaşıyoruz: Brexit, Fransa’da
Marine Le
Pen, İtalya’da 5 Yıldız, Filipinler’de Başkan
Duterte. . . örnekleri çoğaltmak, hatta Türkiye’de AKP’yi de bu dalgaya eklemek olanaklı.
“ABD’yi
yeniden
büyük yapacağız”
diyen Trump bu dalganın parçası.

Bugün, yükselmekte olan
reaksiyoner
akımın temelinde bir taraftan,
neo-liberalküreselleşmenin
işçi sınıfı, orta sınıf içinde yarattığı yıkımın, korku ve güvensizliğin ürünü
ırkçı, dinci milliyetçilik; diğer taraftan, zeminini
postmodernizminhazırladığı
“yerelcilik” “gerici cemaatçilik”
var.
Reaksiyoner
dalga geçici bir olgu değil; liberalizmin çöküşünün,
“zamanın
ruhu” “yeni faşizmin”
dışavurumu.
İkili yönetim, kuklacılar. . .
Yıllardır, Washington’da çeşitli meclis komisyonlarına danışmanlık yapan, Prof.
M. Glennon‘un,
“Ulusal Güvenlik ve çifte
hükümet”
başlıklı çalışması (aktarmıştım), Amerika’yı aslında (İngiltere’de
Kraliçe
Victoria
döneminde yerleşen bir modeldeki gibi) seçilmişlerin değil atanmışların yönettiğini gösteriyor. Seçilmişler esas olarak demokrasi görüntüsünün meşruiyetini koruyor. Sürekliliğin sağlanması açısından, işleri atanmışların oluşturduğu
“pratik hükümet”
yürütüyor.

Andrew Kreig
de
“Başkanları oynatan
kuklacılar”
başlıklı çalışmasında devlet başkanlarının (Obama‘nın da), geçmişlerinde mutlaka, CIA, NSA vb. , gibi güvenlik kurumlarıyla,
Rothschild
gibi büyük mali güçlerle, savunma ve enerji endüstrisinin liderlikleriyle geliştirdikleri ilişkileri ayrıntılarıyla aktarıyor. Kreig’e göre, finans-savunma-enerji oligarşisi yalnızca kendi istedikleri adayların seçilmesi için çabalamakla kalmıyor, seçimleri kazananları devletin içindeki bağlantıları
(“pratik hükümet”-E. Y) üzerinden yönlendiriyorlar.
Trump’ın, Başkan yardımcısı
Mike
Pence,
“muhafazakâr”
kesimden; Kongre ve mali çevrelerle yakın ilişkileri var. Trump’ın en önemli destekçilerinden biri meslekten yatırımcı bankacısı, eski New York Belediye Başkanı,
Rudy Gulliani.

Trump’ın zafer konuşmasına,
“Kusura
bakmayın geciktim, karmaşık iş, çokkarmaşık. . . “
sözleriyle başlaması, önceki, ateşli, saldırgan söylemi terk ederek, Clinton’a ülkeye verdiği büyük hizmetler için teşekkür etmesi, ekonomide altyapı yatırımlarına öncelik vererek iş yaratmaya kararlı olduğunu vurgulaması da
“düzenin”
ve
“pratik”
hükümetin izlerini taşıyordu.
“Irk, din ayrımı yapmadan tüm vatandaşların
Başkanı olacağını”, “en yetenekli
vasıflı insanları
bütün dünyada arayıp
bulup
bir araya getireceğini”
vurgulaması da seçim kampanyasını belirleyen, ırkçı, göçmenlik karşıtı retoriğin sınırlanmaya başladığını haber veriyordu.

Bunların yanı sıra son günlerde FBI’ın Clinton’ı suçlayarak suları köpürtmesine, seçimlerde, Cumhuriyetçilerin Meclis ve Kongre’de çoğunluğu sağlamasına bakarak,
muhafazakâr kanadın ve “pratik
hükümetin”, yükselen
“reaksiyon”
dalgasını etkisizleştirmek açısından Trump’ı benimsemeye, kontrol etmeye başladığını düşünebiliriz.
10. 11. 2016 – CUMHURİYET