BÜLENT FALAKAOĞLU: HER ŞEY ‘IVIR ZIVIR’ OLURSA’ (03. 10. 2016)

220

Güven endeksi diplerde.
Türkiye İstatistik Kurumu öyle diyor.
Ne demek bu?
“Yaşam ve ekonomik açıdan geleceğe güvenle bakanlar bir hayli azalmış” demek.
Ekonominin iyiye gideceğine. . .
Yaşam standartlarının yükseleceğine. . .
ülkede barışın tesis edileceğine. . . .
Daha gelişkin bir demokraside yaşayacağına. . .
Yaşam tarzına müdahale edilmeyeceğine. . .
Kısacası geleceğin daha iyi günler getireceğine inananlar az.
Hükümetin bütün o iddialı sözlerine, aldığı yüzde 50 oya rağmen. . . Gelecekte daha iyi bir
ülke olacağımıza dair inanç birliği bozulmuş.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının ‘kırık’ notunu geçelim.
Biz soralım: Vatandaş ekonomik açıdan iyimser nasıl olsun ki. . .
ülkede emekçinin üzerine yıkılmış bir kriz var: İşsizlik, ekonominin yavaş büyümesi, şirketlerin mali sorunlarla boğuşması vs.
ülke sınırları içinde de dışında da süren bir savaş var; sürekli ölüm, bela ve ekonomik fatura getiren!
Sadece Suriye sınırına duvar çekmenin maliyeti 2 milyar lira.
Lakin duvar korumaz belalardan. IŞİD bombası yine Kilis’te. Turizm yine etkileniyor. Suriye’de girişilen harekatın boyutu giderek büyüyüp, süresi uzadıkça katlanmak zorunda olduğumuz külfet artıyor.
öte yandan hukuk, parlamento, demokrasi askıda. Bahanesi darbe girişimi.
Süreç silindir gibi ilerlerken geleceğe dair umutlar da eziliyor haliyle.
GERİYE BİR TEK KöTEK KALIYOR
Silindir ilerledikçe geriye kalan her şey geriliyor.
Dünya Ekonomik Forumu açıkladı.
* Türkiye’de bilimsel araştırma kuruluşlarının kalitesi düşük. Türkiye 138 ülke arasında 103’üncü sırada.
* Teknoloji alanında ise 67’nci.
Hem böylesi işleri zora sokan gelişmeler yaşadıkça. . . Hem de sosyal sorunlar artıkça giderek ülkeyi ‘normal’ şartlarda yönetmek zorlaşıyor. Geriye herkese kötek atarak yönetmek kalıyor.
FETö’cü denilerek. . .
Banka kullananı, dershaneye gideni, gazeteyi okuyanı, sendikaya üye olanı at. Şirketlere sorgusuz sualsiz el koy!
Sonra tam yol ilerle. Barışı savunan öğretim üyelerini üniversiteden at ya da attır. Memurları kanıtsız ‘terör’ yandaşı deyip açığı al.
Yaşadığımız doğaya sahip çıkanların kafasını kopar!
Gaza basmaya devam et! Emekçi basını, Kürt yayını, çocuk ekranı, türkü kanalı ayırmadan radyo ve televizyonları sustur.
Bitecek mi?
Elbet de hayır!
Yönetim erkinin en tepesindeki şahıs diyor ki. . . “Grevdir, boykottur, ıvır zıvır bir şey var mı? Yok. “
Az çok demokratik bir ülkede tartışılması söz konusu dahi edilemeyecek haklar “ıvır zıvır” olmuşsa bir ülkede, o ülkede artık her şey ‘ıvır zıvır’dır! Ve sadece güç ve iktidardır kıymetli olan şey.

EKMEK PEŞİNDE OLMAK DA MASUM DEĞİL!
Ekmek peşinde olmak da masum değil artık!
Bütün diktalar işçiyi sopalar.
“Ivır zıvır” denilmeden önce. . .
301 arkadaşını madende kaybetmiş bir madenci isyan ettiğinde. . . Hakkı tekme ve bir daha iş bulamamak oluyorduysa. . .
Gebze’deki Arçelik LG’deki gibi. . . 170 kişinin işten çıkartılmasıyla başlayan direnişi fabrikayı basan polis bitiriyorduysa. . .
Renault, Ford başta olmak üzere metal işçisi. . . İşçi düşmanı sendikayı def etme ve rekorlar kıran üretimden hakkını istemek için harekete geçtiğinde devletin bütün güçlerini karşısında buluyorduysa. . .
Şimdi daha katmerlisi ekmek kavgasının tepesinde. “OHAL var, grev yasak. Hak aramak yasak”.
“OHAL var daha da yoksullaşmak yasak. Sofrada katığın eksilmesi tümden yasak” diyen var mı?
İstatistik Kurumu’nun gelir araştırması anlatıyor işte!
2015’te en zengin yüzde 20’lik dilimin gelir oranı artmış. Geriye kalan yüzde 80’in gelirleri azalmış.
Mutlak yoksulluk artmış ve 12. 5 milyon olmuş.
Memleketin yüzde 70’i borçla yaşıyor.
Ekstra bir masrafı, bir haftalık tatili karşılayamayanların oranı yüzde 70’i aşmış.
Nüfusun en fakir yüzde 5’lik diliminde yıllık kullanılabilir gelir 2. 999 TL. Yani yüz binlerce kişi aylık 250 lira ile geçiniyor.
Grev yok ama belli ki ekmek de yok!
EMEKçİ HER ALANDA KAYBEDECEKüLKEDE dolu dizgin giden iktidar panzeri herkese kaybettiriyor ama en çok emekçiye kaybettirecek.
Bu kayıp sadece. . .
Emekçinin hakkını savunan memur.
Emekçinin hakkını savunan üniversite hocası.
Onun hak mücadelesinin sesi yazılı ve görsel basın susturulduğu için değil.
Her kötek dönüp dolaşıp onu bulduğu için.
Misal!
İktidar bastırıyor okullar imam hatip oluyor. Nitelik değil din öne çıkıyor.
En yoksullar o okula gidiyor yarışta geri kalıyor.
Yukarıda değindiğimiz gelir araştırması diyor ki. . . Nüfusun en yoksul yüzde 20’sindekiler çocuklarının eğitimi için aylık 4 TL ayırıyor. En üsteki yüzde 20 ortalama 350 TL.
Fark 80 kat! Nasıl eşit yarışacaklar bu çocuklar.
“Düşük eğitimlilerin yüzde 25’i yoksul” diyor araştırma. Yüksek eğitimlilerin ise sadece yüzde 1. 5’i.
Eğitimdeki bu fark “yoksulsun sen yoksul kal” demek.
Ekmeğini büyütme, çocuğunu okutma!
KIRINTISI DA
KALMAZ. . .

BüTüN bunlar ortadayken. . .
İşçilerin, emekçilerin, “hükümetin baskısı sadece teröristlere’ yanılgısına düşmemeleri. . .
Silindirin kendi üzerlerinden de geçtiğini fark etmeleri gerekiyor.
Güçsüzlüklerine, örgütsüzlüklerine son vermeleri gerekiyor.
İşçilerin sayısı artarken. . . İşçilerin sendikalaşma oranı yükselmiyor, geriliyor.
Kayıtlı 13 milyon işçinin sadece 1. 5 milyonu bir sendikaya üye.
Toplu sözleşmelerden yararlanabilenlerin sayısı ise 1 milyonu bulmuyor.
500 binden fazla sendika üyesi toplu iş sözleşmelerin dışında.
12. 5 milyon işçi ücretini toplu pazarlıkla belirleyemiyor.
Şimdi kırıntıyı korumak için yapılacaklar bile ‘ıvır zıvır’ görülüyor.
Süreç emekçiye ağır faturalar kesmeyi sürdürüyor.
Lakin sendikalar sessiz.
Oysa görüyoruz. Ne susarak ne de uzlaşarak kurtulunamıyor bu süreçten.
Ama yine de sendikalar suskun. Oysa bu suskunluğun bedeli işçiyi yem etmek, işinden etmek!
Grev yasaklanıyor sendikalardan ses yok.
Her şeye rağmen bir şeyler
yapan işçiyle dayanışma yok.
“Demokrasi nöbeti dedik, sokağa döküldük şimdi işimizden olduk” isyanının yanında olan yok.
Niçin?
Koltuğu korumak için!
Direnişe geçenin belini kıran sendikalar çoğalıyor.
Sendikacı istiyor ki. . . İktidar karşısında güçsüz olan işçi kendi karşısında da güçsüz olsun. İnisiyatifi olmasın.
Sırf bunlar daha az gündem olur diye. . . İşçilerin ve milyonların sesi ‘hayatın sesi’ televizyonu susturulduğunda sevinen sendika yöneticileri var.
Hem de mangalda kül bırakmayanlarından.
Sözleşmeli, geçici, taşeron, işsiz, ucuz işçi gibi sıfatlarla yoksulluğun dibine demir atmak istemiyorsak. Bir yol bulmalıyız tüm bunları aşacak!
03. 10. 2016 – EVRENSEL