ERGİN YILDIZOĞLU: BÜYÜK ŞAŞKINLIK (18. 08. 2016)

204

“Bilgi çağı”, “kuşku çağı”, “korku
çağı”, hatta “entropi çağı”
kavramları kullanılıyor. Bence en uygun kavram
“şaşkınlık çağı”.
Greenspan yanılmış, Marx haklıymış

Şaşkınlık mali krizle başladı. Mali piyasaların oyuncularının
“maestro”
(piyasaları bir orkestra gibi idare eden adam) olarak niteledikleri
Alan Greenspan
(Merkez Bankası başkanı 1987-2006) Kongre Soruşturma Komisyonu’ndaki oturumda,kafasındaki ekonomik modelin gerçek
hayatta işlemediğini görünce çokşaşırdığını,
“şok geçirdiğini”
açıkladı (23/10/2008).
üç yıl sonra
Wall Street Journal,
Nouriel
Roubini‘nin
“Biz piyasalar çalışır sanıyorduk.
çalışmıyormuş. . .
Marx
haklıydı,
kapitalizm bir gün kendi kendini yokedebilir”
sözlerini aktarıyordu. Şaşkınlık küreselleşmenin kalıcı olmayabileceğine, sürecin geriye dönmeye başladığına ilişkin, sermaye hareketleri, dünya ticaret verileriyle, gelir dağılımındaki bozulmaya, bizzat kapitalizmin yol açtığına ilişkin araştırmaların (Branko Milanovich,
Thomas Piketty) katkısıyla derinleşti. Tabii bir de bir türlü sonu gelmeyen,
“uzun durgunluk”
gibi,
The Washington
Post’tanSamuelson‘un deyimiyle,
“gizemli bir durum”
vardı.
‘Gizemli bir durum’

Merkez bankaları ekonomilere trilyonlarca dolar mali destek verdiler. Faizleri sıfıra indirdiler. Geçerli ekonomi teorisine göre, talep yetersizliği sorunu hafifleyecek, atıl kapasite eriyecek, yatırımcılar da bu arada fonlarını, nakit ve bono gibi düşük getirili varlıklardan, daha yüksek getiri ve ekonomik büyüme sağlayacak üretken yatırımlara yönlendireceklerdi.
Merkez bankaları satın aldıkça bono fiyatları yükseldi, getirileri düşerek negatif alana geçmeye başladı. Batı dünyasında özel sektör bonolarının toplam değeri 12. 6 trilyon dolara ulaştı. Ancak
Financial
Times’dan
Gillian Tett‘in belirgin bir
şaşkınlıklaanlattığı gibi, yatırımcılar bono ve nakitte kalmaya, hatta
“ekonominin
geleceğine ilişkin umutsuzlukla”
nakit stoklarını arttırmaya devam ettiler (11/08/16).

Orta ve uzun dönemli bonolarda negatif getiri oranları, 9/11 ve Lehman-sonrası panik döneminin düzeyine ulaşan bir nakitte kalma çabası,
“varlık yöneticileri1930’ları andıran depresyon hatta bir resesyon
öngörmediklerine göre”
(Acaba? –E. Y. ) diyor
Gilian Tett,
“belirsizlikten kaynaklanıyor. “

Bu belirsizlik iki boyutlu bir
şaşkınlıkla
ilgili: Merkez bankalarının, parasal genişleme,
“sıfır”
faiz politikaları etki yapmıyor! Hükümetler hangi politikaları izleyeceklerini bilemiyor! Birçok analist
korumacılık
korkusunun, jeopolitik risklerin
belirsizliği daha da derinleştirdiğine işaret ediyor.

Aslında hak vermemek elde değil. Amerikan seçimlerinde yarışan iki adaya bakar mısınız? Biri dengesiz, faşist, yalancı bir
Trump, öbürü neo-conların yeni sevgilisi, militarist
Clinton. Her iki aday da Meksika, çin gibi ülkeleri haksız rekabetle suçluyor, korumacılık vaat etmede birbirleriyle yarışıyorlar; Trans-Pasifik ticaret anlaşmasına karşılar; Clinton bir
“ticaret savcılığı”
kurmaya kararlı olduğunu açıklıyor.

Jeopolitik riskler de artıyor, savaş davullarının sesleri yükseliyor. Rusya, Ukrayna’da yeniden basıncı arttırıyor. çin, Güney çin Denizi’nde uluslararası mahkemelerin kararlarını yok sayıyor; Suriye ordusuna eğitim, lojistik destek vereceğini açıklıyor (SCMP, 16/08/016). ABD’de Demokrat kanadın önemli yayınlarından
Salon
“Kongre haklı: İran anlaşması tam bir
fiyasko. . . “
başlıklı bir yorum yayımlayarak,
“Cumhuriyetçilerin öngörüleri haklı çıktı” diyor. Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında İran’a karşı bir mutabakat oluşuyor. Tam da AKP Türkiye’si, Batı ile köprüleri yakarım, yüzümü Rusya’ya, İran’a, çin’e dönerim havasındayken. . .
18. 08. 2016 – CUMHURİYET