EMRE GÜRCANLI: İŞÇİ SINIFININ YILLIK İZİN HAKKI: NEDEN GEREKLİ’ (15. 08. 2016)

199

Dervişin fikri neyse zikri de o olurmuş derler ya, bu haftaki yazı da böyle oldu aslında, yıllık izinler ne olacak diye sayıklayarak.
Yüzbinlerce kamu çalışanı gibi ben de yıllık izinlerin ikinci bir emre kadar iptal edilmesinden dolayı tatil planlarını iptal eden binlerce kişiden birisiyim.
Yarattığı bunalım ise cabası. Neyse izinleri açılması bir rahatlık yaratsa da, yaşanan süreçlerin yarattığı kısa “travma” sanırım unutulmayacak uzunca bir süre.
Peki izinler diyoruz da çalışanlar izin almak için o kadar da can mı atıyorlar? Aslında yapılan pek çok çalışma bunun tersini gösteriyor. Daha önce bir

, Capital dergisine benzer bir şekilde konuya sermaye açısından bakılıyor ve şu ifadeler kullanılıyor:
“Presenteeism kendisi işte olup aklı bambaşka alemlerde olma, iş performansını gösterememe durumudur. Sebepleri ise aşırı iş yükü, işsiz kalma korkusu,
kararlara verme yetkisinin olmaması veya yöneticisinin desteğini alamama duygusu veya işkolik olmak. Bu durumun şirketlere ciddi maliyetleri söz konusudur ve insan kaynakları ve üst düzey yöneticilerin değerlendirilmesi gereken bir konudur. Bu presenteizm hastalığının sebepleri ise:
1. ) Tükenmişlik duygusu 2. ) Fiziksel sorunlar ve sağlık sorunları 3. ) Ruhsal problemler
4. ) İşeyerindeki çeşitli baskılar 5. ) özel hayattaki baskılar 6. ) İşe olan bağlılıkPresenteeism, dünyada ve Türkiye’de de bir problem olarak iş piyasalarını tehdit ediyor. Türkiye’de presenteizmden kaynaklanan sorunlara karşı tam anlamıyla bir bilincin oluştuğunu söylenemez. Grip aşısı, motivasyonu artıracak eğitimler ve uygulamalar, uygun bütçe ( geçim standardını oluşturmak), esnek çalışma saatleri ve sağlık problemlerine karşı uygulamalarla bu presenteizm aşılmalıdır. “
Konuya yüzeysel bakarsak böyle. Eğer işçi sınıfının gündelik, insanca, sağlıklı ve güvenli yaşamının bir hak olduğunu savunmazsak yapacağımız yorum bu ve benzeri yorumlar olacaktır.
Tam da burada, aşırı çalışma/yüklenme (sürmenaj) ile işte olma (presenteeism) ve bunların bir arada işçilerin sağlıklarına etkisine ilişkin somut bilimsel çalışmalardan söz edilmeli. Yalnızca meslek hastalıklarına değil, kazalara da neden olan faktörlerden olan işin yoğunlaştırılması, sürmenajın yanı sıra, işçiler üzerinde stres yaratmakta, sağlığı bu açıdan da olumsuz yönde etkilemekte, bu konuda pek çok çalışma mevcut. ABD Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Enstitüsü tarafından ortaya konan sonuçlar, kardiyovasküler hastalıkların, kas iskelet sistemi arazlarının ve psikolojik rahatsızlıkların işin yoğunlaştırılması sonucu olduğunu göstermektedir. Yoğun çalışma keza zehirli maddelere maruziyeti, yorgunluk ve deneyimsizlikle birleşince kazaları artırmakta, tekrarlanan zorlama yaralanmaları (Repetitive Strain Injuries) üzerine etkide bulunmakta ve işyerinde şiddete uğrama riskini artırmaktadır (artan çalışma saatleri ve düzensiz, insan biyolojik ritmine uygun olmayan saatler vb. etkisiyle sinirli ruh hali). Yoğun çalışmanın nedeni ve aynı zamanda sonucu olan işgücünün azaltılması, iş güvenliği konusundaki bilginin ve eğitimlerin de ortadan kalkmasına yol açmaktadır (Barnetson, B. (2010).
The political economy of workplace injury in Canada. Athabasca University Press. ).
Kavramı kısaca hatırlayıp devam edelim ve yıllık izin meselesine girelim. Neden işçiler yıllık izinlerini almaz, ya da biriktirmeye çalışır?
İşçiler neden izin almıyor?
çok çalışmanın, aşırı çalışmanın, stresli çalışmanın işçi sağlığı üzerine sayısız olumsuz etkisi var ve bu konuda çok ama çok geniş bir literatür var. Tatil süreleri ve işe geliş gidiş süreleri gibi pek çok harcanan süre, bir işçinin yaşamı boyunca düşünüldüğünde uzun vadede işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilkinde olumlu, ikincisinde ise olumsuz etkide bulunuyor. Daha uzun yıllık izinler daha fazla dinlenme demek, olumsuz sağlık risklerini azaltabiliyor iş yaşamındaki. öte yandan işe
geliş gidiş zamanlarının uzunluğu zamanla iş stresini artırıp, diğer faktörleri de tetikleyebiliyor. (
https://www. cdc. gov/niosh/docs/2004-143/pdfs/2004-143.pdf
)
Her şey iyi güzel hoş da işçiler, onlar için iyi olan, hatta hakları olan bir şeyi neden kullanmıyor veya az kullanıyor? İlk olarak yazının başında anlatmaya çalıştığımız, işte olma hastalığı, ikincisi sosyal güvencesizlik dolayısıyla izin almama eğilimine girme, bir başkası yine güvencesizlikle ilgili olarak izinleri biriktirip, ileride daha kötü bir şey olur, daha fazla zamana gereksinmem olursa kullanırım diye düşünmek. Ve son olarak yıllık izin hakkına sahip olmadan iş değiştirmek veya işten atılmak (ülkemizde yalnızca mavi yakalılarda değil, mühendis ve mimarlarda da sıkça rastlanan bir durum!)
Yıllık izin, tamamen işçi sınıfının mücadeleleri sonucu kazanılmış bir hak. En az haftada iki hafta olmak zorunda, ama işçi sınıfı mücadelesinin yüksek olduğu ülkelerde bu bir aya kadar çıkıyor. Türkiye’de de 10 yıldan fazla çalışan kamu çalışanlarının 30 gün yıllık izin hakkı bulunuyor. örneğin ABD’ye bakınca yıllık izin hakkının aslında olmadığı bir ülkeyle karşı karşıya kalıyoruz (keza doğum sonrası annelere izinler de çok kısa).
“ABD gelişmiş ülkeler içinde ücretli izni bir hak olmaktan çok ikramiye olarak gören tek ülke. Avusturya, Almanya, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde çalışanlara 30 günü aşkın ücretli yıllık izin verilirken, ABD’de bu günlerin sayısı
sıfır.
ABD’de 1938’de çıkarılan iş yasası haftalık maksimum çalışma süresi, fazla mesai, asgari ücret, çocuk emeği gibi birçok konuyu ele almakla birlikte ücretli izin sorununa hiç değinmemiş. Bu durumda yıllık izin, hastalık izni gibi konular tek tek çalışanların işverenle yaptığı anlaşmaya göre düzenlenmiş oluyor.
Ekonomik ve Politik Araştırma Merkezi’nin verilerine göre, ABD’de birçok şirket çalışanlarına 5-15 gün arası ücretli izin hakkı tanırken, özel sektörde çalışan işçilerin yaklaşık dörtte birinin ücretli izin hakkı bulunmuyor. “
Avustralya’da Yeni Güney Galler üniversitesi (University of New South Wales) Ticaret bölümünün yayınladığı bir makale aslında bu tartışmalara ışık tutuyor, makalenin başlığı “Kolları sıvamak: üretken mi yıkıcı mı?” Makale ilk önce sermaye açısından konuya bakarken, sonrasında işçi sağlığı ve iş güvenliğinin toplumsal boyutlarına işaret eden aynı üniversiteden Marksist Micheal Quinlan’ın
saptamalarını paylaşıyor.
örneğin Avustralya’da ortalama özel sektör çalışanlarının 20 işgünü (4 hafta) yıllık izinleri var. Finlandiya, Brezilya ve Fransa’da yılda 30 gün tatil varken, Birleşik Krallık’ta 28 gün, ABD’de görece iyi durumda olan çalışanlar arasında 15 gün, çin ve Kanada’da ise 10 gün! Danimarka ve İsviçre izinleri biriktirmeye izin vermez o yıl kullandırtır (Türkiye’de memurlar en fazla bir yıl geciktirebilir, ikinci yıla sarkarsa yanar).
Avustralya’da yapılan bir