NİHAL KEMALOĞLU: RİO’DAN TÜRKİYE’YE (10. 08. 2016)

268

2016 Rio Olimpiyatları 3 bin havai fişek patlatılan Maracana stadında açıldı. . .
Zaten bu gök kubbede gördüğümüz ‘ışık oyunları’ya ‘küresel görkemli bir parodiyi’ ya da kapitalist sistemin sınırlarından çok öte coğrafyalarda çıkarttıkları savaşlarda kullandığı son nesil ölüm teknolojisini gösterirdi.

Ama 21 Ağustos’a kadar olimpiyat ateşi yanacak Rio Olimpiyatları, organizatörleri tarafından ‘zengin ve sofistike’ bir organizasyon olarak tanımlasa da kamu görevlilerinin maaşlarını bile ödeyemeyen Rio’da sahnelenen bu rengârenk ‘illüzyonun’ arkasında duran kent yoksulluğu ve yağmasını perdeleyecek ışık oyunu yoktu.

Olimpiyatların huzuru için Mayıs ayında çıkartılan ‘anti-terör’ yasasına da bir de ‘OHAL’ ekleyen Brezilya devleti Rio’yu, yoksulların kent merkezinden sıkıca temizlenen, ‘despotik’ olimpiyat köyü projesine kattığı yerleşim alanlarıyla çağın ‘sosyal apartheid’ uygulanan imaj-rant kentine çevirmişti.

Neo-liberalizmin ‘olimpiyat projesi’ kılığında kent toprağı, karakteri, tarihi-kültürel sosyal dokusunu parçalayarak ‘finansal ürün’ haline getirip piyasalara pazarladığı son olimpik kent Rio’ydu.
Küresel finansa ruhunu satan, Olimpiyat idealleri ve değerlerini, kapitalizmin ‘biz kazananları severiz” mottosuna indirgeyen, ‘yarışma ve rekabet’ kültünü küresel spor markaları yardımıyla ululayan Olimpiyat Komitesi, ev sahibi kentleri, olimpiyatlar sonrasında ‘ucube mimari-insansız mezbelelik’ haline getirmesiyle tanınırdı.

Dolayısıyla dünya kamuoyunun ağzı sulanarak izlediği trend topic olan o ‘mankenli-sambalı görkemli açılışın’ arkasında evleri başlarına yıkılmış, mahallerinden polis zoruyla tahliye edilmiş 77 bin Rioluyu göremezdik.

12 milyar dolar harcanan Olimpiyatlara değil kamu hizmetlerine daha fazla bütçe ayrılmasını talep eden halk protestolarına karşı milyonlarca dolarlık kitle etkisizleştirici teçhizat satın alan, özel güvenlik kiralayan Brezilya devleti de görünmez kılınırdı.
çünkü podyumda yaratılan ‘popüler imgelerle kurulan açılış töreni’ sahte bir masaldı.

Küresel kapitalizmin yabancı yatırımcı sığınağı Brezilya, Latin Amerika’nın ‘yükselen güvenilir gücü’ bugün yeşil ekonominin ve ‘sürdürülebilir kalkınma’ kavramlarının maskesinin düştüğü ülkeydi artık.

Her yıl Amazon’da 2 milyon hektar Yağmur Ormanı’nı yok edip tarım arazisine çeviren, 20 milyon topraksız köylünün tarım reformu talebine karşı Terörle Mücadele Yasası çıkartan devlet kimliği ya da GDO’lu tohum tekeli Monsato’nun ticari ortağı ve dünyanın en büyük GDO’lu tarım ambarı ve ihracatçısı olduğu bilgisi o ‘şaşaalı açılışta’ yer alamazdı.
Ne yazık ki dünyanın karbondioksitini temizleyen Amazonların binlerce yıllık Xingu Nehri’nin üzerine inşa edilen gövdesi 7 kilometre beton olan ‘Belo Monte’ barajının 700 kilometrelik orman alanını yok etme pervasızlığı bile Latin Amerika’nın ‘neo-liberalizm’ coğrafyası Brezilya’yı, ‘finansal akış’ kesilince ‘derin ekonomik durgunluktan’ kurtarmaya yetmemişti.

Ve bugün siyasi ‘yolsuzluk ve kriz’ mağduru, kongre üyeleri inşaat sektöründen maaşlı, doğal kaynakları atık haline gelmiş ‘küreselleşme’ yorgunu Brezilya’nın halkına Rio Olimpiyatları sonrasında ‘meta-moloz’ bir olimpik kent ve devasa borçlar kalacaktı. . .

Bu arada Brezilya gibi siyasi tarihi, dünya sistemi tarafından darbe ve ekonomik krizlerle şekillenen binlerce kilometre uzaktaki Türkiye ise Siyasal İslamcılıkla gönendirdiği vahşi neoliberal dönüşümün sonunda İslamcı bir cemaatin TSK içinden çıkarttığı cuntanın kanlı darbe girişimini tecrübe ediyordu.

İslamcı neo-liberalizmin yıllarca içerden çürüttüğü parça parça söktüğü birkaç yüzyıllık devlet kurumları ve yaşanan tekinsiz devlet krizi bir yana Türkiye, ilan ettiği OHAL’in KHK mekanizmasıyla ‘devleti yeniden inşa edeceğini’ söylerken tarihi askeri okullar, kışlalar, askeri araziler, cezaevleri, hastaneler, üniversiteler bir yandan özelleştirilirken bir yandan da piyasaları ‘yeni rant alanı’ olarak milli heyecana gark ediyordu.
Yani neo-liberalizmi, olimpiyat organizasyonu, darbe girişimi ülkesi, fark etmiyor kök saldığı bu bağımlı ekonomilerde sermaye kepçesinin önüne kattığı ‘kent toprağı rantından’ da tanıyorduk. . .
10. 08. 2016 – BİRGÜN