SEVDA KARACA: DARBEYE KARŞI SİVİL DARBE TECAVÜZE KARŞI HADIM! (01. 08. 2016)

208

Darbe girişimin hemen ardından tek tek çeşitli siyasi partilerin kadın temsilcileri/ kadın yapıları açıklamalar yaptı. Ancak çoğu, sokaktaki “tehlike”ye dikkat çeken ve sokağın “linççi, faşist, erkek-egemen ve gerici” yönlerine dikkat çeken açıklamalardı.

Farklı kadın yapılarının, örgütlerinin bir arada olduğu kadın platformları arasında ise yalnızca iki platform açıklamalarıyla olan biteni nasıl değerlendirdiklerini ortaya koydu; biri İzmir Kadın Eylem Grubu, diğeri Ankara Kadın Platformu idi.

Ankara Kadın Platformu “Darbenin tehditleri kadar, ‘demokrasi şöleninin’ biz kadınların hayatlarına yönelttiği tehdidi ve indirdiği darbeyi görüyoruz. Şiddetin tırmandığı, her tür nefret ve ayrımcı söylemin kol gezdiği, karşıt görüşteki herkesin görevden alındığı veya istifaya zorlandığı, linç kültürünü benimsemiş bir güruhun sürekli sokağa çağrıldığı, kötülüğün ve şiddetin teşvik edildiği bu ortamın ‘demokrasi şöleni’ olmadığını ve toplumun tamamı için riskler barındırdığını görüyoruz. Darbeleri her zaman hayatlarının içinde hissetmiş kadınlar olarak, darbe karşıtı hamlelerin taşıdığı iç savaş ve diktatörlük tehlikesini de görüyoruz. . . Darbe karşıtı mücadelenin ancak daha fazla demokrasi, özgürleşme ve barış koşullarında yürütülebileceğini biliyoruz. Herkes için demokrasi, özgürlük ve güvenli bir yaşam, ancak kadınların da söz sahibi olduğu ve
eşitlik haklarının garanti altına alındığı laik ve demokratik bir Türkiye ile mümkün” dedi. çıtayı “birlikte mücadele”den kuran bu açıklamayla kadınlar, “özgürlük, barış ve demokrasinin hayata geçmesi için, erkek şiddetine karşı ses çıkarmak için, darbeye de, OHAL’e de, diktatörlüğe de karşı durmak için” en geniş ‘barış ve demokrasi cephesi’nde kadınların sözünün ve bir aradalığının önemli olduğunu vurguladılar.

Bu vurguların ne kadar elzem olduğunu gösteren bir gelişmeyle karşı karşıya kaldık bu hafta. çok tartışmalı hadım yasası kabul edildi. Kadın hareketi yıllardır, şiddetle mücadele için, “olması gereke cezaların artırılmasını tartışmak değil, şiddete meşruluk kazandıran anlayışların ortadan kaldırılması, devletin eşitlik anlayışını her alanda pratiğe geçirmesi, kadınların güçlendirilmesi, şiddete karşı her türden kurumsal koruyucu mekanizmanın hayata geçirilmesidir” derken, yıllardır çıkarılamamış bu yasanın bugün pat diye çıkabilmesi bir tesadüf değildi. Linç kültürünün yaygınlaştığı, ölüden bile hınç alındığı, işkencenin devlet eliyle “adalet” için meşrulaştırıldığı, “olağanüstü hal”in tüm hak ve özgürlükleri cendereye aldığı bir ortamda cinsel suçlar için hadım uygulamasının başlaması “olağan”dı. Nasıl ki darbeler, darbeleri ortaya çıkaran sistemin ve demokrasi yoksunluğunun bir ürünüyse, şiddet de şiddeti mazur gören toplumsal ve politik yapının ve eşitlik yoksunluğunun bir ürünü. Nasıl ki darbelerle sivil darbe yaparak mücadele edemezseniz, şiddetle de daha fazla şiddet uygulayarak, daha ağır ceza vererek mücadele edemezsiniz. (Kaldı ki cinsel suçlara “hadım” cezası getirmek, cinsel suçları cinsel dürtülerini “kontrol edemeyen” birtakım adamların “hastalıkları” gibi göstermek demektir. Tecavüze, tacize “cinsellik” vehmetmek demektir. Oysa çok açık ki taciz de tecavüz de hükmetmekle, iktidar göstermekle, erki cinsel şiddet uygulayarak göstermekle ilgili toplumsal kaynakları olan, eşitsizlikle ilgili bir sorun. )
Yıllarca, “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diyerek Cemaati devletin her kademesinde besleyip büyüten iktidar nasıl ki bugün yaşananlarda payı olmadığını söyleyemezse, hadım yasasıyla da, yıllardır bunca aşağılayıp her türlü haktan yoksun bıraktığı kadınların şiddet dolu hayatlara mahkum edilmesindeki payının üstünü örtemez, sorumluluktan sıyrılamaz.
Ve biz kadınlar da yaşadığımız gündelik şiddetle, iktidarın izlediği yol arasındaki bağı kuramazsak gerçek eşitliği kazanacağımız günlere varamayız.

AKP’nin çağrısıyla sokağa çıkan kadınlarla, darbe karşıtı olmasına rağmen yaratılan hava nedeniyle sözünü sokakta söyleyemen kadınlar arasındaki bağ da işte burada saklı. Kadınların evde, işte, sokakta yaşadığı gündelik sorunlarla iktidarın hükmetme pratikleri arasındaki bağı kurmakta. Ancak o bağ kurulabilirse sokaktaki kadınların bugünlerde öğrendiği “kavga” deneyimi, iktidarın sultası için değil, kendileri, kendi hayatları ve gelecekleri uğruna verecekleri mücadele için önemli bir deneyim olacaktır.