ERKAN AYDOĞANOĞLU: KUŞATMA (14. 07. 2016)

223

Türkiye’yi işçi ve emekçiler için kelimenin tam anlamıyla bir sömürü merkezi haline getirmeye yönelik çok yönlü saldırıların hayata geçirilmeye, ciddi ve somut adımlar atılmaya başlandığı bir dönemden geçiyoruz.
Kiralık işçilik düzenlemesi ile yerli ve yabancı iş gücüne yönelik “işçi ticaretinin” önü tamamen açılırken, özellikle genç, kadın ve göçmen işçiler üzerinden, tamamen esnek, güvencesiz ve keskin bir rekabete dayalı, yerli ve yabancı sermayeyi ziyadesiyle memnun edecek yeni istihdam biçimlerinin altyapısı hızla oluşturulmaya başlandı.
Türkiye’nin istihdam yapısını uluslararası sömürü zincirinin önemli bir halkası haline getirmek amacını taşıyan ve Meclis gündeminde olan uluslararası iş gücü yasası düzenlemeleri üzerinden belirli alan ve mesleklerde (eğitim, sağlık, mühendislik vb. gibi) yabancılara bağımsız çalışma izni ve çalışma izni muafiyetleri verilmesi planlanıyor.
Düzenlemenin yasalaşması durumunda çeşitli meslek gruplarından yabancıların (özellikle mühendis ve doktorların) Türkiye’de istihdam edilmesinin kolaylaşması ve belli alanlarda “rekabetçi”, dolayısıyla daha fazla sömürüye olanak veren istihdam politikaları hayata geçirilmesi sağlanacak.
Kıdem tazminatının fon devri konusunda herhangi bir uzlaşma söz konusu olmamasına rağmen, çalışmalara devam ediliyor.
İşçiler açısından mutlak anlamda hak kaybına neden olması kaçınılmaz olan, kıdem tazminatını orta ve uzun vadede fiilen ortadan kaldırmayı hedefleyen ve işçilerin son kalesini içten çökertmeye dayanan hazırlıkların hangi yalanlar üzerinden nasıl pazarlanacağına ilişkin hazırlıklar sürüyor.
İktidarın uzun süredir gündeminde olan ve kamu emekçilerinin iş güvencesini, çalışma biçim ve şartlarını yeniden düzenleyen kamu personel rejimine ilişkin hazırlıklarda da son aşamaya gelindi.
Bu konuda nasıl bir düzenleme yapılırsa yapılsın, temel mantığın “hükümet memurluğu” olarak ifade edilen, halka hizmetten çok hükümete hizmet etmeyi, halkın çıkarları için değil, iktidarın çıkarları için çalışmayı temel alan bir kamu personel rejimi oluşturulmak isteniyor.
Türkiye’de oldukça yaygın olan muhbir vatandaş uygulamasının bir benzeri olan “muhbir memur” anlayışına dayanan, iktidarın ve siyasal uzantılarının kendileri gibi düşünmeyenleri baskı, soruşturma ve sürgünlerle korkutmaya ve yıldırmaya, amirlere mutlak itaate dayanan yeni bir sistem üzerinde çalışılıyor.
Bugüne kadar yapılanlar ve önümüzdeki dönem hayata geçirilecek olan saldırılar, toplumun sadece belli kesimlerini değil, bugün şu ya da bu şekilde iktidara destek verenler dahil herkesi, işçileri, kamu emekçilerini, gençleri ve kadınları önemli tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya bırakacak.
öte yandan, aynı tehlike, bugün ayakta durmaya çalışan emek örgütleri ve onların mücadelesi açısından da söz konusu. çünkü böylesi bir dönemde inisiyatif alması beklenen emek örgütlerinin kendi içinde örgütsel dağınıklık yaşaması, iktidarın işini daha da kolaylaştırıyor.
Sınıf mücadelesinin kazanımlarının sadece toplumun belli kesimlerinin değil, sınıfın genelinin talebi olarak savunulması, mevcut hakları korumanın ve kalıcı hale getirmenin en temel güvencesi olmasına rağmen, emek örgütlerinin ciddi anlamda içine kapanması, bırakalım sınıfın tümünü, kendi üyeleri için bile mücadele etmekten uzaklaşarak iktidarın saldırıları karşısında “etkisiz eleman” haline gelmeleri dikkat çekici.
İster tek tek işyerleri ve iş kolları düzeyinde, isterse tüm ülke düzeyinde olsun, yaşanan çok yönlü saldırı ve kuşatmalara karşı, aşağıdan yukarıya geliştirilecek bütün hak talepleri ve mücadelesi, sendikal örgütlenme ve birleşik mücadeleyi örgütleme konusunda sadece tespit yapmaktan çıkmayı ve somut, pratik adımlar atılmasını gerektiriyor.

14. 07. 2016 – EVRENSEL