ERGİN YILDIZOĞLU: ULUSALDAN KÜRESELE, SONRA YİNE’ (14. 07. 2016)

212

Kapitalizmin ekonomik krizini 1980’lerden bu yana yöneten neoliberal küreselleşme politikaları şiddetli bir mali krizle tükendi. Şimdi sonu belirsiz bir
“uzun durgunluk”içindeyiz, gelişmiş kapitalist ülkelerde yönetici sınıflara, küreselleşmeye karşı ulusalcı, yabancı düşmanı bir tepki hızla güçleniyor, merkez partileri zayıflıyor.
Bu noktadan nereye
gideceğiz?
ABD Hazine Bakanı iken
serbest piyasanın,
küreselleşmenin en etkili savunucularından
Lawrence Summers‘ın geçen hafta
Financial Times’ta yayımlandıktan sonra yoğun tartışma yaratan
“Seçmen sorumlu bir ulusalcılığıhak ediyor, küreselleşme refleksini değil”
başlıklı yorumuna bakınca, bu soruya“geriye, tarihin
karanlık noktalarından birine
doğru”
diye cevap verebiliriz.
Küreselleşmenin sonunda. . .
Aslında, bu karanlık noktalardan birine doğru ilerlediğimizin ayırdına ilk kez, 1997 Asya kriziyle, 2003 arasında yoğunlaşan olaylar (mali kriz, 1929 bunalımı anımsatan bir resesyon, küreselleşme karşıtı kitlesel hareketler, 11 Eylül, Afganistan ve Irak savaşları) sırasında varmaya başlamıştık. Bir önceki küreselleşme, kapitalizminin krizin içinde, iki büyük savaşa, faşizme ve devrimlere yol açarak çökmüştü. Ya o zaman olduğu gibi hükümetler yine küreselleşmenin basıncıyla sertleşen sınıf çelişkilerini yumuşatmak için ulusal ekonomilerini koruma altına alırlarsa, yine göçmen gelişini sınırlamaya hatta durdurmaya başlarlarsa; ya yine militarist bir ulusalcılık gelişir, uluslararası ekonomik rekabet, siyasi rekabete, kaynak paylaşımı yarışına, oradan da büyük güçler arasında savaşlara yol açarsa?

Korkarım, bu sorulara kesin bir cevap vermek zor. Daha şimdiden, ABD’de
Trump‘ı, İngiltere’de Brexit’i, Avrupa Birliği ülkelerinde AB ve küreselleşme karşıtı, yabancı düşmanı partileri destekleyen güçlü akımlar, hükümetleri bir önceki küreselleşmeyi yıkan politikalara doğru itiyor.

Hükümet politikalarının şekillenmesinde etkili olan çevrelerde de bu yönde bir hava değişikliği var.
‘Sorumlu ulusalcılık’
Summers, yukarda değindiğim yazısında, yeni bir uluslararası ekonomik politika anlayışının gerektiğini vurguladıktan sonra,
“yeni yaklaşımların,
‘hükümetlerin temelsorumluluğu vatandaşlarının refahına
öncelik vermektir, soyut bir küresel çıkarpeşinde koşmak değil’ düşüncesinden hareket
etmesi “. . . “Halkın da içinde yaşadığıtoplumu biçimlendirdiğini hissetmesi
gerekir”
diyor.

Summers’e göre,
“bir hükümetin vergi
gelirlerini istediği gibi kullanmasına, halkınıkorumak için genleri değiştirilmiş gıdaları
yasaklamasına, sermaye hareketlerini sınırlamasına,
bir uluslararası kuruluş hangi
gerekçeyle engel olabilir ki?”
Summers, uluslararası anlaşmaları,
“ulusların yasaları
arasında nasıl bir benzeşme getirdikleri, finansı,
ticareti ne kadar serbestleştirdikleri
temelinde değil, vatandaşların gücünü nekadar arttırdıklarına göre değerlendirmek
gerektiğini”
düşünüyor. Summers’e göre bugün artık,
“enternasyonalizm (küreselleşme

E. Y. ) refleksi değil sorumlu birulusalcılık”
gerekiyor.

ülkelerin siyasi düzenlerinde, egemen sınıfları tehdit eden gelir dağılımı, ekonomik krizin büyümeyi engelleyen kronik kapasite fazlası, ağır borç yükü sorunları, gelişmiş (emperyalist geleneğe sahip) ülkelerin hükümetlerini, bir taraftan ulusal kaynaklarını ülke içinde tutmaya, dış rekabet karşısında korumaya, diğer taraftan sorunlarını dünya ekonomisine ihraç etmeye yönelik politikalara, kısacası korumacılığa, merkantilizme, emperyalizme yönlendiriyor.

Bu sırada günlük haberler, ABD, Rusya ve çin’in yanı sıra Almanya ve Japonya dış politikalarında militarist eğilimlerin güçlendiğini aktarıyor. Gelecek giderek geçmişe benziyor.
14. 07. 2016 – CUMHURİYET