MEHVEŞ EVİN: ‘ALIŞMAMIZ GEREKİYOR’ DEDİKLERİ TABLOYA BAK: SEKİZ AYDA 1000’DEN FAZLA ÖLÜM! (15. 03. 2016)

194

Halkımızın birlik ve beraberliğine… Hain saldırı… Vatandaş endişe etmesin… Terörle kararlı mücadele… Azim ve kararlılık…
Allah’tan rahmet… Acil şifa… Lanetliyoruz… Kınıyoruz…
Kaç kez daha yetkililerin artık ezberlemiş gibi tekrarladığı bu sözleri dinleyeceğiz?
Cumhurbaşkanından bakanına, muhalefet liderlerinden başbakana, kim söylerse söylesin, hangisi acımızı hafifletebilir, yüreklerimizi soğutabilir?
Hangisi, endişelerimizi giderebilir?
Söyleyin, siyasilerin ağzından çıkan bu sözlerin gerçekten bir anlamı kaldı mı? Kaldıysa da samimiyetine inanıyor musunuz?
İçişleri Bakanı Efkan Ala,
“Bu saldırı sonucunda yapılan tahkikatlarda ciddi emarelere ulaşılmış, ciddi bulgular elde edilmiştir”
diyor.
Hükümetten beklenen, kaynağı ne olursa olsun, peş peşe gelen saldırıların önünü kesmesi.
ölü çetelesi onar yüzer yükselirken bombalı araç plakaları elden ele dolaşırken ABD istihbaratı dahil,
“Bulduk, buluyoruz”demeleri değil.
Korkunç bilanço
İnsan hayatını rakamlarla anmak, çetele tutmaktan yorulduk, tiksindik. Ancak 20 Temmuz sonrasında neredeyse her gün yeni
ölüm haberleriyle sarsıldığımız için durumun vahametini kavrayamaz hale geldik.
Bugüne uzanan kanlı politkaların bilançosu çok, çok ağır.
Suruç’ta 33 insanın hayatına mal olan intihar saldırısının Adıyaman’ın IŞİD hücresinin düzenlediği açıklandı. Ne var ki aradan geçen

Geçen 2. 5 ayda kaç güvenlik görevlisi daha hayatından oldu, bilinmiyor…
Savaş politikasının dayatması: Alışın!
Savaş politikası, sekiz ayda 1000’i aşkın insanımız ölümüne neden oldu. Eceliyle değil, silahlarla, bombalarla, mayınlarla, yakılarak veya infaz edilerek.
Saldırıların soruşturmaları göstermelik. Yayın yasakları sıradanlaştı, basın ağır baskı altında. Devlet için fail ister IŞİD olsun, ister PKK, fark etmiyor; bombalar patladıkça Kandil bombalanıyor,
‘suçlu’
ilan edilen ilçelerde taş üzerinde taş bırakılmıyor.
Sahi, endişenlenmek için hiçbir sebebimiz yok!
İçimiz rahat, terör temizlenecek!
Birlik ve beraberliğimize halel gelmeyecek!
Belki bu klişelerle çocukları ikna edebilirsiniz. Ancak bu ülkede son 40 yılın acı tecrübelerine şahit ve vakıf olanlar, şiddetin şiddetle çözülmeyeceğini, kanın kanla yıkanmayacağını öğrenmiş olmalı.
Cesareti olan,
‘barış’
diyor, müzakere masasına dönülmesini talep ediyor. Aksi takdirde binlerce, belki onbinlerce daha insanın canından olacağını ve cehennemden çıkışın giderek zorlaşacağını biliyor. Sırf bu yüzden cadı avına maruz kalıyor.
Abdülkadir Selvi,


demiş.
Eğer gerçekten şiddetin, silahın, savaşın bir çözüm olduğuna inanıyorsanız, doğru söylemiş, alışın!
çünkü devleti de silahlı örgütü de savaş istiyor.
Sur’dan Ankara’ya psikolojik yıkım ağır
Gözümüzün önünde cenazeler uçuşur, biz sayısını bile tutamaz haldeyken geri kalanların yaşadığı dehşetten, vahşetten bahsetmeye fırsat bile kalmıyor.
Yüz binlerce insanın göç etmek zorunda kaldığını, bunun sadece muhattapları için değil, tüm ülkedeki dengeleri nasıl değiştireceğini…
çocukların eğitimden mahrum, insanların evsiz ve daha fakir hale gelmesini… Kadınların maruz kaldıkları hak ihlallerini…
Şehirlilerin korkudan sokağa çıkamayıp evlerine kapandığını…
Sur’dan Ankara’ya, yaratılan ağır psikolojik yıkımı ve güvensizlik ortamını…
‘Milli birlik’
derken herkesin nasıl birbirine düşman edildiğini…
Rusya’yla aşık atmaların, Suriye savaşına dahlimizin sonucunu… Turizmden ekonomiye, kıyısında durulan ağır krizi…
En önemlisi, insanlığımızdan neleri yitirdiğimizi konuşmayı engelliyor ya da fırsat bırakmıyorlar.
çünkü savaş, her şeyi yutan kara bir delik gibi.
Efendim, duyamadım…. İstikrar mı demiştiniz?
15. 03. 2016 – DİKEN